CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, İMC televizyonunda yayımlanan Banu Güven'in sunduğu "İMC Özel" programına katıldı.
Kılıçdaroğlu, programda, Diyarbakır'ın Silvan ilçesinde, BDP'nin düzenlediği miting sonrası çıkan olaylarda başına cisim isabet ettiği belirtilen 10 yaşındaki Mehmet Ezer'e geçmiş olsun dileğinde bulundu.
Çocuğun, polisin attığı gaz fişeği sonucunda yaralandığını ve yoğun bakıma alındığını kaydeden Kılıçdaroğlu, "Allah'tan şifalar diliyoruz. Umarız kısa sürede sağlığına kavuşmuş olur. Daha önce de Berkin adlı çocuğumuz ondan sonra Burakcan adlı çocuğumuz maalesef hayatlarını kaybettiler. Bu gerçekten önemli. Sonuçta bizde bir gelenek vardır, Allah kimseye evlat acısı vermesin diye. Siz 10 yaşındaki çocuğu yaralarsanız, bu kabul edilemez. Hele 21. Yüzyılda, hele demokrasi özlemi duyulan bir Türkiye'de böyle bir acıyı topluma yaşatmak doğru değildir" diye konuştu.
HDP ile ittifak kurmayı doğru bulmadıkları yönündeki ifadelerinin hatırlatılması üzerine Kılıçdaroğlu, şöyle dedi:
"HDP'li arkadaşlar geldiler. Oturduk konuştuk. İşbirliği yapalım dediler. Siyasi Partiler Yasası, siyasal partilerin seçimlerde işbirliği yapmasını zaten uygun görmüyor. Yasak zaten. Biz hukuksal zeminde siyaset yapıyoruz. Yasaları dolanmanın bir alemi yok. Bunu kendilerine de söyledim. Bu bir özel görüşmeydi ama daha sonra bunu kamuoyuna açıkladılar, 'Biz gittik konuştuk. Kılıçdaroğlu bunu söyledi' diye. Sonuçta yasal bir partiyiz, elbette görüşürüz. Niye görüştünüz ya da görüşmediniz diye bir sorun yok. Otururuz görüşürüz ama bir işbirliğinin mevcut yasal çerçevede mümkün olmadığı açık. Şunu söylemek isterim: Bu kadar yolsuzluk var, Allah aşkına, HDP yolsuzluklarla ilgili bir şey söyledi mi? Kadir Topbaş burada. Kadir Topbaş hakkında en ufak bir şey söylendi mi? Fakat bizimle ilgili bir sürü eleştiri yapılıyor. Neden? Biz iktidar değiliz ki bizi eleştiriyorsunuz. Ben bunu kabul etmiyorum, doğru da bulmuyorum."
Eleştiriye açık olduklarını ifade eden Kılıçdaroğlu, "Ancak biz iktidarda değiliz, muhalefet partisiyiz. Muhalefet partileri birbirini eleştirince bu kimin yararınadır? İktidarın yararınadır. HDP'nin iktidarla işbirliğiyle inanıyoruz. Kadir Topbaş ile işbirliği yaptığına inanıyoruz" ifadelerini kullandı.
Türkiye'de yolsuzluklar olduğunu, ancak bu konuya HDP'nin vurgu yapmadığını kaydeden Kılıçdaroğlu, "Bir başbakanın oğlunun evinde dağıtıldıktan sonra 30 milyon avro kalıyor. Bizi izleyen yurttaşlarıma seslenmek istiyorum: Bu 30 milyon avro dolayısıyla ben eleştiriyorum, iktidarı eleştiriyorum ama bir başka parti de bizi eleştiriyor. Olmaz. Doğru değil. Bizi şöyle eleştirebilirler: 'Biz gittik, seçimde işbirliği yapalım dedik kabul etmediler. Biz CHP'nin bu tavrını doğru bulmuyoruz, eleştiriyoruz' derlerse başımın üstüne. Hiçbir şey söylemem. Derim ki doğru bir eleştiri. Geldiler, oturduk konuştuk ama biz işbirliği yapmayı doğru görmedik. Siyasi Partiler Yasası da zaten buna izin vermiyor" diye konuştu.
Yerel seçimlerde vatandaşların, genel seçimde oy verdiği partinin aksine, daha iyi hizmet yapacağına inandığı adayın kimliğine bakarak oy verebildiğini dile getiren Kılıçdaroğlu, "Bizim adayımızın diğer partiler tarafından desteklendiği çok örnek vardır" dedi. "Bir işbirliği bu şekilde mümkün olamaz mı?" diyerek araya giren Banu Güven'e, "Tabanda bir işbirliği zaten ortaya çıkacaktır" yanıtını verdi.
"HDP'nin yolsuzluklara dair hiçbir eleştirisi olmadığı konusundaki sözlerinize onlar nasıl cevap verir?" diyen Güven'e, "Belki eleştirmişlerdir ama ben okuduğum medyada, böyle bir eleştiri görmedim. Yoğun olarak CHP eleştirisi gördüm. Buna da saygı gösteriyorum ama ben isterim ki bizi eleştirsinler, kendisini solda tanımlayan bir siyasal partinin AKP'nin bu kadar yolsuzlukları varken, onu görmezlikten gelmesi doğru değil" ifadelerini kullandı.
"Sizin, 'Bu bize zarar verebilirdi' sözünüzden anlamamız gereken, yasal olarak bu mümkün olmadığı mı?" şeklindeki soru üzerine ise, "Biz bunu kast ediyoruz. Önümüzde daha doğrusu iktidarda bir politbüro tarafından yönetilen bir parti var. Yargı emrinde, idare emrinde, medya emrinde. Yarın kalkıp, 'Siz Siyasi Partiler Yasasına aykırı davrandınız diye pek çok soruşturma, pek çok inceleme başlatabilirler. Her şey bunların emrinde. Sonuçta zarar göreceğiz. Medya gücüyle beraber bizim hiç düşünmediğimiz pek çok şeylerle de itham edilebiliriz. Bu gerçeği biliyoruz" diye konuştu.
- Bozkurt işareti
Partisinin Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Adayı Mansur Yavaş ile Ankara'da otobüsle gezerken bir kişinin "Ben MHP'liyim ama size oy vereceğim" dediğini kaydeden Kılıçdaroğlu, "Ben de aynı sempatiyle ona yanıt verdim" dedi.
Türkiye'de yolsuzlukların büyük boyutlara ulaştığını, ülkede huzurun ve özgürlüklerin olmasını isteyenlerin ortak mücadele etmesi gerektiğini savunan Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu:
"Biz Cumhuriyet Halk Partisiyiz. Tüzüğümüz belli, programımız, ilkelerimiz belli. Biz yeni bir strateji izliyoruz. Onu da açık yüreklilikle ifade edeyim. Bu stratejinin temel özelliği şu: Cumhuriyetten yana olanlar, demokrasiden yana olanlar, özgürlükten yana olanlar bir yerde toplanmak zorundadırlar. Çünkü, ülkemizde diğer demokrasilerde bildiğimiz gibi bir seçim süreci yaşanmıyor. Ülkemizi şu anda bir diktatör yönetiyor. Bunu bütün dünyanın bilmesi lazım. Bir kadının nasıl doğum yapacağına, kaç çocuk yapacağına, hangi işadamının mahkum edileceğine, hangi gazetecinin, hangi köşe yazarının hangi gazetede yazacağına veya yazamayacağına o karar veriyor. Savcıların yerini istediği gibi değiştirebiliyor. Polislerin yerini istediği gibi değiştirebiliyor. İstediği adamı mahkum ettirip, istediği adamı beraat ettiriyor. İstediği adamı yargının önüne çıkarıp, istediği adamı yargıdan kurtarıyor. Bunun sayısız örnekleri var. O nedenle bu çerçevede bizim, yeni bir strateji izlememiz lazım."
- Cemaat
Kılıçdaroğlu, Ergenekon ve Balyoz davalarına ilişkin olarak, Türkiye'de her zaman mazlumdan yana olduklarını, kim mağdur olmuşsa onun mağduriyetinin giderilmesini istediklerini söyledi.
Başbakan Erdoğan'ın "Ben o davaların savcısıyım" dediğini kaydeden Kılıçdaroğlu, "O davaların savcısıysa, sonradan kalkıp orada haksızlık yapıldığını iddia ediyorsa savcı olarak kendi kimliğini ve kişiliğini sorgulamalı. Bu ülkenin başbakanı değil miydi? O koltukta oturmuyor muydu? Nasıl sen o davaların savcılığını üstlendin diye benim sormaya hakkım yok mu? Orada bir sürü gazeteci hapse atıldı. Akademisyen hapse atıldı. Avukat hapse atıldı. İnsanlar hastalık nedeniyle hastanelere sevk edilmedi ve insanlar hapishanede öldü. Biz, mazlumdan yanayız. Görüşü ne olursa olsun, inancı ne olursa olsun" ifadelerini kullandı.
Cemaatler konusunda da görüşlerinin net olduğunu kaydeden Kılıçdaroğlu, şöyle dedi:
"Biz inanç gruplarının bir araya gelmeleri ya da aynı inanca mensup insanların bir araya gelip ibadetlerini yapmalarına hiçbir zaman karşı çıkmadık. İnsanların adı tarikat mı olur, cemiyet mi olur, adı cemaat mi olur; sonuçta bu insanlar bir araya geliyorlar. Kendi ortak inançları var. İnançlarını inandıkları şekilde dile getiriyorlar veya yerine getiriyorlar. Biz onların inancına karışmayız. Onların inancına müdahale etmeyiz. Şunun altını özenle çizeyim. Biz belli bir inanca sahip insanların kamu hizmeti verirken o inancını öne çıkarıp insanları ötekileştirmesini doğru kabul etmeyiz. Her yurttaşa eşit davranılmasını isteriz. Biz inançların siyasette kullanılmasını istemeyiz. Allah ile kulun arasına eğer başka birisinin girme hakkı yoksa ki Müslümanlık'ta yoktur, o zaman inanç kişinin kendi ruhundadır, benliğindedir, inancındadır. Allah ile kul arasındaki o manevi duyguya müdahale etmeyiz. Siyasete bunu alet ederse biz ona karşı çıkarız. Bugün de karşı çıkarız, o gün de karşı çıktık. İnançları, özgürce yerine getirmeleri için elimizden gelen her şeyi gösteririz."
"Cemaat olarak tarif edilen Fethullah Gülen'in çizgisinde hareket etmiş olan ve devlet içinde bu şekilde yapılanmış olan oluşuma dair aslında 17 Aralık sonrasında daha temkinli bir dil kullanır oldunuz" şeklindeki ifade üzerine ise Kılıçdaroğlu, "Siz ne istediniz de ben vermedim' dedi bu ülkeyi yöneten zat. 'Siz ne istediniz de ben vermedim?' 12 yıldır bu ülkeyi yönetiyor. 17 Aralık'tan sonra neden bu insanları hedef alıyor? Ne oldu? Kendi yolsuzluğu ortaya çıktı diye..." dedi.
"Paralel devlet" iddialarına ilişkin olarak ise Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:
"Olay Kapıkule'de 202 kilo eronin bulunmasıyla başlıyor. Emniyet araştırıyor. Kapalıçarşı'daki bir döviz bürosuyla bunlar arasındaki ilişki saptanıyor. Mahkeme kararıyla bundan 2 yıl önce o döviz bürosu dinlemeye alınıyor. Çünkü olağanüstü büyük nakit dövizler el değiştiriyor, banka kullanılmaksızın. Kara para bunlar. O dinlemelerden, bakıyorlar Bakan işin içinde, Bakan çocukları işin içinde, Başbakan işin içinde. Hepsini saptıyorlar. Siz bunun neresine paralel devlet diyeceksiniz? Eroinden başlıyor, geliyor... 18 Nisan 2013; Milli İstihbarat Teşkilatı, Başbakan'ın önüne 3 sayfalık bir rapor koyuyor. Diyor ki, 'Senin şu bakanların Reza Zarrab ile ilişkileri var. Ortaya çıkarsa Hükümet zor durumda kalabilir'... Nisan, mayıs, haziran, temmuz, ağustos, eylül, ekim, kasım, 17 Aralık... Hiçbir şey yapmıyor. Bu operasyonu, devletin vicdanı yapmıştır. Çünkü Reza Zarrab, 4 bakanı parayla satın almıştır."
(Sürecek)