Babacan, Eskişehir Sanayi Odası, Eskişehir Ticaret Odası ve Eskişehir Ticaret Borsası iş birliğiyle düzenlenen "Ekonomide Güven Ortamı ve İstikrar Konferansı"nda yaptığı konuşmada, Türkiye geçen 11 yıllık dönemde pek çok konuda önemli ilerlemeler sağladığını belirterek, Türkiye'nin 11 yıl öncesine göre demokrasisini çok daha iyi ilerleten bir ülke olduğunu kaydetti.
Türkiye'de temel hak ve özgünlük konusunda uygulamaların eskisine göre çok daha farklı ve güzel bir noktaya geldiğini ifade eden Babacan, şöyle konuştu:
"Türkiye, bu süre içerisinde bir hukuk devleti olabilmenin mücadelesini verdi. Aynı zamanda Türkiye bu dönemde bölgesinde çok daha takdir edilen, daha etkin ve dünyada artı, daha çok sözü geçen bir ülke haline geldi. Bunların paralelinde ekonomide, özellikle ilerlememiz, Türkiye'nin bu 11 yıllık kalkınma hamlesi de Türkiye'nin dört bir köşesinden hissedilen, yine dünyanın da dört bir köşesinden izlenen bir başarı haline geldi. Bütün bu alanlardaki ilerlemenin temelinde aslından hep bu istikrar ve güven kavramları var. İstikrar bir ülke için son derece önemlidir. Hele hele siyasi istikrarın olmadığı dönemlerde Türkiye'nin neler kaybettiğini, Türkiye'nin toplum olarak, sanayi olarak, iş dünyası olarak neler kaybettiğini herhalde bu salondakiler canlı örnekleriyle yaşadı, gördü. 1994 krizini hatırlayalım, 2001 krizini hatırlayalım. Siyasi istikrar, ekonomik istikrarın ve ekonomide başarının olmazsa olmazıdır. Ekonomik yapı, siyasi istikrar ve güven ortamı. Siyasi istikrarda olacak herhangi bir sıkıntı, herhangi bir problem anında ekonomiye de yansıyor. Bunun hemen yanı başımızdaki Avrupa'da canlı örnekleriyle geçtiğimiz yıllarda gördük, şahit olduk."
-"İstikrarın önemi ekonomik büyüme için büyük"
Babacan, şu anda 28 üyeye ulaşan Avrupa Birliği'nin, özellikle son 2007-2008'den bugüne kadarki süreçte çok ciddi krizler yaşadığını anımsatarak, bu krizlerin özünde yine siyaset sahnesinin karışık olmasının, pek çok ülkede koalisyonların olmasının, pek çok ülkede azınlık hükümetlerinin olmasının, hükümetler ile parlamentolar arasındaki uyumsuzluk olmasının bulunduğunu bildirdi.
"Ekonomide doğruları yapabilmek için mutlaka güçlü bir siyasi idare gerekmektedir" diyen Babacan, şöyle devam etti:
"Bazen orta ve uzun vadede ekonomileri güçlendirmek adına kısa vadede çok popüler adımlar olmayabiliyor, zarar verici adımlar olabiliyor. İşte kısa vade ile uzun vadeyi dengeleyebilmek, kısa vadede korkmadan gerekenleri yapıp, orta ve uzun vadede ülkenin başarılı olmasını sağlayabilmek de her ülkede mümkün olmayabiliyor. Avrupa'daki pek çok ülkede çok derin problemler yaşandı. Hemen yanı başımızdaki Yunanistan'dan başlayın da Avrupa'nın öbür ucundaki Portekiz'e, İrlanda'ya kadar bu ülkelerde, IMF ve Avrupa Birliği'nden özel şartlarda sağlanmış fonlarla ekonomideki çöküş önlenebiliyor. Yine İtalya'da, İspanya'da çok ciddi bir borç krizi yaşandı. Bütün bunlar aslında o anda çok kararlı, güçlü hükümetlerin üstesinden gelebileceği problemlerdi ama bu ülkelerin sadece bir bütçe açığı, borç problemi yoktu. Aynı zamanda, çok ciddi bir liderlik açığı vardı. Zayıf iktidarlar, zayıf parlamentolar o gerekli güçlü adımları, ekonomide atamadı. İstikrarın önemi ekonomik büyüme için gerçekten son derece büyüktür."
-"Güven olduktan sonra her şey kolaylaşıyor"
Babacan, siyasi istikrarın hemen yanında güven kavramının bulunduğunu vurguladı.
Güvenin, ekonomide çok çok önemli bir kavram olduğunu dile getiren Babacan, şunları söyledi:
"Güven olduktan sonra her şey kolaylaşıyor. Güven ortamını sağlayamazsanız, teknik olarak ekonomik politikalarda ne yaparsanız yapın, başarıyı elde etmek mümkün değildir. ABD'de başlayıp Avrupa'ya yayılan krize kimileri ilk başka 'finans krizi', kimileri 'ekonomik kriz' dedi. Arkadan da bu sosyal krize, siyasal krize döndü. Ben katıldığım bir çok toplantıda krizin, güven krizi olduğunu söyledim. 2007, 2008, 2009'da krizin ilk yıllarında ekonomiyi canlandırmak için harcama yapan ülkelerin tamamı arkadan çok vahim problemlerle karşı karşı kaldılar. Tekrar, bu sefer 'bütçe açığımızı nasıl düşürürüz, harcamalarımızı nereden kısarız, hangi gelirimizi nereden, nasıl artırırız?' diye bir arayışa gittiler. Yunanistan'da 10 milyon nüfus var, tam 150 bin devlet memuru işten çıkartıldı. Avrupa'nın pek çok ülkesinde maaşlar düşürüldü. Pek çok büyük proje iptal edildi. Yunanistan, İspanya gibi ülkelerde işsizlik yüzde 50'nin üzerine çıktı. Dolayısıyla sadece devletin para harcaması eğer güven olmuyorsa işe yaramıyor. Gelelim, merkez banklarına... Diyorlar ki, 'Merkez Bankası, belki para bassa, likidite sağlasa, büyüme gerçekleşir, gidişat toparlanır'. Bunu ABD Merkez Bankası, Avrupa Merkez Bankası yaptı fakat bankalar Merkez Bankası'ndan aldığı likiditeyi kullandırma konusunda tereddüt ettiler, halk harcama yapmakta tereddüt etti, sanayici o krediyi alıp da yatırım yapma konusunda yine gerekli güveni göremedi. Halk güvenmeyince, sanayici güvenmeyince, finans sektörü geleceğe güvenmeyince ne yaparsanız yapın, büyüme gerçekleşmiyor. Güven olunca halk normal alışverişine devam ediyor, sanayici yatırım yapıyor, bankalar kredi verme konusunda istekli ve ekonomik çarklar dönüyor. Güveni kazanıp, oluşturmak zaman alıyor fakat kaybetmek çok kolay ve hızlı olabiliyor. Şu anda ülkemizin içinde bulunduğu noktada bu güven ortamının kıymetini bilmemiz gerekiyor."
(Sürecek)