SAÜ Akademik ve Sosyal Gelişim Merkezi (SASGEM) tarafından SAÜ Kültür ve Kongre Merkezi'nde düzenlenen "Dünya Politikasının Dönüşümü ve Türkiye" konferansında konuşan İnat, dünya politikasında güzel gelişmelere göre çatışmaların ön planda olduğunun görüldüğünü anlattı.
Dünyada barışın nasıl sağlanacağı konusunda çok farklı görüş ve düşünceler bulunduğuna dikkati çeken İnat, şunları dile getirdi:
"Dünya politikası, nasıl şekillendirilir' diye bakıldığında, evrensel anlamda bütün dünyayı saran, herkesin kabul ettiği hukuk alanı oluşturmak şu ana kadar mümkün olmadı ama bölgesel düzeyde kabul gören ve geçerli sorunların diyalogla çözüldüğü hukuk alanları söz konusu. Mesela Avrupa Birliği'ni (AB) buna örnek gösterebiliriz. AB çatısı altında bir araya gelen, geçmişleri sürekli çatışma ve kavga içinde olan uluslar, AB sayesinde barışçı hukuk alanı oluşturabilmiş ve belki bütün dünyaya bunun mümkün olduğunu göstermekteler."
İnat, Batılı ülkelerin aralarında çatışmacı değil, barışçıl politika izlediklerini fakat dış dünyaya yönelik politikalarına bakıldığında bazı şüphelerin ortaya çıktığını dile getirdi.
Batı'nın dünya barışını esas alan ya da çatışmacı politika mı arzuladığı sorusunun gündeme geldiğine işaret eden İnat, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Batı dünyası, son dönemde aşırı müdahaleci politikalara yöneldi. Bu anlamda Batı'nın kendi içinde işbirliği politikasını geliştirmeyi arzu ettiğini ancak dünyanın diğer kesimlerine karşı daha fazla müdahaleciliği ön plana çıkaran, işbirliğini arka plana iten politika içinde olduğunu görüyoruz. Bugünün dünyasına baktığımızda maalesef hala Batı'nın üstünlüğündeki dünyadan bahsetmemiz gerekiyor. Biz Batı dünyasının parçası değiliz. Keşke biz daha fazla dünya politikasında öne çıkan bölge olsaydık. Batı'nın dünya politikasında öne çıkmasının yaklaşık 200 yıllık geçmişi var."
- Türkiye ve Ortadoğu ilişkileri
İnat, 2011 yılının başlarında Türkiye'nin Ortdadoğu ülkelerinin çoğuyla arasının bozulduğunu öne sürerek, İsrail ile ilişkilerin bozulmasının diğer ülkelerle ilişkileri de dolaylı olarak olumsuz etkilediğini söyledi.
"İsrail'in Gazze'ye saldırısı sonrasında Türkiye, ciddi tepki gösterdi" diyen İnat, "Türkiye, izlediği politikayla, kendi politik ilkeleriyle İsrail'in bu saldırgan politikasına karşı çıkma ihtiyacı hissetti. Bunun bize yansıması, eksen kayması yönündeki eleştiriler oldu. Eksen kayması baskısına maruz kalan hükümet, bazı noktalarda geri adım atmak zorunda kaldı" değerlendirmesinde bulundu.
İnat, NATO'nun savunma politikaları çerçevesinde Türkiye'nin radar üssüne ev sahipliği yapmayı kabul etmesinin İran ile ilişkileri olumsuz etkilediğini belirterek, Malatya'nın Akçadağ ilçesine bağlı Kürecik nahiyesinde Türkiye'nin kurmak zorunda olduğu radar üssüne aşırı tepki vermesi ve ilişkilerin giderek bozulmaya başlamasını İran'ın yanlışı olarak görmek gerektiğini vurguladı.
İnat, sözlerini şöyle tamamladı:
"Türkiye-İran ilişkileri olumsuz atmosferde gelişirken, 'Arap devrimleri' dediğimiz gelişmeler oldu. Arap devrimleri, bölgede hiçbir ülkenin hazırlıklı olmadığı gelişmelerdi. Batılı ülkeler de Arap devrimlerine hazırlıklı olmadıklarını gösterdi. Bu, Türkiye'nin bölgedeki ülkelerle kurduğu işbirliği temelli ilkelerin bozulmasına yol açtı. Bu gelişmelerde Türkiye dış politika ilkelerini terk etmedi. Türkiye, son dönemde konumunu iyileştirdi.
Türkiye, ekonomik, askeri ve diplomatik olarak çok ilerleme kaydetmesine rağmen, geldiğimiz noktada hala Amerika Birleşik Devletleri ya da diğer batılı ülkelerle karşılaştırdığımızda kapasitesi sınırlı bir ülke. Türkiye'den beklentilerin de kapasitesinin sınırlı olması gerekir"