Başbakan Erdoğan, Kanal 24 televizyonunun "Başbakan Erdoğan ile Özel" başlıklı canlı yayınında Star Medya Grubu Başkanı Mustafa Karaalioğlu'nun gündeme ilişkin sorularını yanıtladı.
Erdoğan, CHP'nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı Mustafa Sarıgül'ün, halen eski İstanbul'dan bahsettiğini, oysa eski İstanbul'da susuzluk, çöp, hava kirliliği olduğunu ifade etti. Erdoğan, "Ondan sonra gidiyor, köprünün üzerinde balık tutuyor. Orada balık tutuyorsan, şu andaki iktidarın yüzüsuyu hürmetine tutuyorsun. Orası çamurdu, bataktı; oralarda balık malık yoktu" diye konuştu.
Sarıgül'ün, Haliç Metro Geçiş Köprüsü'nün İstanbul'un silüetini bozduğunu söylediğini anımsatan Erdoğan, "Herhalde silüet dediği, takım elbiseden bahsediyor. Neresi bozuyor İstanbul'un silüetini?" dedi.
Söz konusu köprünün İstanbul'a farklı bir zenginlik kattığına dikkati çeken Erdoğan, ayrıca Haliç'in içinde şu anda mikrobiyolojik hareketlenmenin başladığını, artık temiz bir Haliç'in olduğunu vurguladı.
-"Dinlenme paranoyasından halkımızı kurtarmamız lazım"
Erdoğan, "Paralel yapıya, cemaat tarafından yapılan faaliyetlere, paralel devlete gereken hesabı soracağınızı söylediniz. Ancak, bir çok insan var ki yurtlar da kalıyor, gönüllü olmuş ve destek vermiş cemaate. Bu insanların kaygıları var, ne dersiniz bunlar için? Nasıl bir hesap sorulacak ve kimler bunun muhatabı olacak" sorusuna şu yanıtı verdi:
"Bizim hedefimiz karar verici durumda olanlardır. Yani bizim şu anda kalkıp da STK'lar içinde olanlarla ilk etapta herhangi bir şeyimiz olmaz. Ama STK içinde olup o da bu devletin yasalarını çiğneyen hareket yapıyorsa onlar için de gereği düşünülür. Ama bizim devletin içinde, karar mekanizmaları içinde yer alıp da burada yanlışa sevk edenler olursa, tabii öncelikle bizim bu karar mekanizmalarında yer alanlar noktasında atacağımız adımlar kesin.
Başbakanı dinleyen... Şimdi bunu tespit ettiğimiz zaman, gereği neyse onu yapacağız. Bunun dışında bizimle ilgili özel bazı mahrem diyebileceğimiz şeyleri araştıranlar varsa ve bunun uluslararası nitelikleri de varsa, herhalde bunlara biz, 'Yerinde kalabilirsin, devam et...' Bunu mu diyeceğiz?
Halkımın bir çok ilişkilerini kalkıp da gayri hukuki yollarla dinlemeye gidenler ki şimdi biliyorsunuz ona da yeni bir düzenleme getirdik. Artık bir savcının ya da tek hakimin verdiği bir kararla dinleme filan, bu devirler artık geride. Çünkü oralarda da siparişler vardı. Şimdi ne olacak? Ağır ceza ve oy birliği ile verecek. Oy birliği ile verdiği takdirde o dinleme yapılacak. Yani artık dinlemenin kolay olabileceği bir süreç, bundan sonra yok. Bu ne demektir gayri hukuki dinleme bundan sonra Türkiye'de olamayacak. Dinlenme paranoyasından bir defa halkımızı kurtarmamız lazım. Çünkü çok zorluklar çekti bu millet. Yani amirine itaat eden değil, abilerine itaat eden bir mantık vardı. Bunun ortadan kalkması lazım.
Düşünebiliyor musunuz? İşte bazı şeyler ortada, çıktı. Yayınlandı, siz de duydunuz biz de duyduk. Her türlü senaryoyu kalkıp Pensilvanya'ya soruyorlar. 'Şunun şöyle olması, bunun böyle olması...' Her türlü... Böyle bir devlet olabilir mi? Sen oraya nasıl sorarsın böyle bir şeyi? Yok yargı imamı, yok emniyet imamı, yok şuranın imamı, yok buranı imamı. Biz imamı camide tanıdık, bildik ama bu tür kurumların içinde bu tür şeyleri görmek yenilir yutulur şeyler değil.
Bakıyorsunuz, 'alüfte...' Bir hocaefendinin alüfte ile malüfte ile ne işi var? Böyle bir şey olabilir mi? Toplum, 'Ha demek ki aşüftenin yanında bir de alüfte varmış...' Bunu da bu vesile ile öğrenmiş oldu. Böyle bir şey olabilir mi? Ben bir Başbakan olarak bunları konuşurken haya ediyorum. Biz bu hallere düşecek miydik? Bu milleti, bu toplumu bu hale nasıl getirdiniz? Nasıl bu adımları attınız? Hiç acımadınız mı bu millete? Çünkü bu adımlar, milletin parçalanmasına doğru yürüyor. Buna çanak tutan iş adamları da var. Buna çanak tutan sanatçısı da var gazetecisi de var hepsi var. Onlar zannettiler ki 'Hiç biz bu işten zarar görmeyeceğiz.' Biz de öyle düşünüyorduk. Ama işte zarar çıktı ortaya. İyi ki çıktı. Şu anda bu bir şer olarak görünüyor ama inşallah bundan sonra hayrolacak."
-"Cemaat değil örgüt"
Erdoğan, Mustafa Karaalioğlu'nun, "Hiç endişelenmiyor musunuz? Seçime giderken size oy vermeyeceğini söyleyen bir cemaat var" sorusuna karşılık, "Bir daha şu cemaat ifadesini de lütfen kullanmayın. Niye korkuyorsun? Örgüt var. Bir hareket olamaz, örgüt var. Cemaat de diyemezsin. Bu ülkede cemaatler var. Onlar hayırlı işler yapıyorlar. Bu hayır işi değil. Çünkü, siz yurtlarınızda, evlerinizde kalan öğrencileri, paralarını da almak suretiyle evlerinize alacaksınız, yurtlarınıza alacaksınız, orada gece seanslarıyla bu ülkenin Başbakanına, bakanlarına beddua ettireceksiniz. Aralarında üç beş tane öğrenci çıkıp da 'Neden böyle yapıyorsunuz, biz Başbakanımızdan memnunuz' deyince de kapıya koyacaksınız. Bu mu cemaat? Örgüt." diye yanıt verdi.
Erdoğan, şöyle devam etti:
"Beddua dediğiniz şey nedir? Burada densizlik, her türlü şey var. Çok enteresandır, sadece bugün, Kredi ve Yurtlar Kurumu olarak yurtlarımıza aldığımız, bu tür öğrencilerden 811 kişi.
Ben her gittiğim yerde de açıklıyorum. 'Eğer buralarda huzursuz, rahatsızsanız, ayrılmak istiyorsanız, Kredi Yurtlar Kurumu'ndaki, o ilimizdeki yurtta yer varsa biz sizi oralara alacağız, yoksa devletin oradaki sosyal tesislerinde sizleri misafir edeceğiz. O da yoksa biz sizi otellerde misafir edeceğiz. Biz sizi sokakta bırakmayız. Çünkü bunların o acımasız ellerine biz yavrularımızı bırakamayız. Bizim şu anda 27 bin 473 boş kontenjanımız var. Bunları değerlendiririz. Şu anda özel sektörün öğrenci kapasitesi ortalama 234 bin. Barınan öğrenci sayısı 116 bin. Yüzde 50. Kredi Yurtlar'da yüzde 92. Biz şu anda yoğun bir şekilde yurt yapımlarına, aynı zamanda kiralamayı da devam ettiriyoruz. Ama bizim yurtlarımızda filan, bunlar gibi ikna odaları yok. Bunlarda ikna odaları filan da var.
Biz malum üniversitelerde başörtülü yavrularımıza neler yapıldığını, o ikna odalarında neler yapıldığını sizler yazdınız, çizdiniz bizler de hep konuştuk. Şimdi aynısını bunlar yapıyor."
"Oy vermeyin" çağrısı konusunda endişesi olup olmadığı yönündeki soru üzerine Erdoğan, o noktada halka güveninin tam olduğunu belirtti. Meydanların dilinin bunu söylediğini ifade eden Erdoğan, meydanların artık bunu aştığını, artık eski Türkiye değil yeni Türkiye olduğunu vurguladı.
-"Niye Pensilvanya'dan?"
Yeni Türkiye'nin, milli iradesine saygı istediğine işaret eden Erdoğan, "Kendilerine güç vehmedenler, 30 Mart'ta zaten bunun cevabını alacaklar. Böyle güçlü olmadıklarını görecekler. Böyle güç vehmeden başka gruplar da oldu geçmişte. Bazıları hatta parti kurdular. Ben bunlara da söylüyorum, 'Bu kadar güçlüyseniz, hadi partinizi kurun.' Nasıl olsa şu anda sizin lideriniz de var. Liderinizi de çağırın, Türkiye'ye girmesinde bir sakınca var mı? Pensilvanya'dan çıksın gelsin Türkiye'ye, Türkiye'den yapsın bu çalışmalarını. Niye Pensilvanya'dan? Burada yürütsün bu işleri" diye konuştu.
Erdoğan, şöyle devam etti:
"Çünkü zaten cami imamlığı diye böyle bir şey yok. Her şey ortada. Bakıyorsunuz, 'Cebrail parti kursa ona bile oy vermem' diyor. Ben burayı anlamakta zorlanıyorum. İmam hatip mezunuyum da biraz bir şeyler biliyorum. Yani Pensilvanya kadar bilmesem de... Orada biz meleklere imanın itikadi olduğunu biliyoruz. Hazreti Cebrail'in zaten parti kurmak vesaire, böyle bir derdi yok. Onun görevleri, görev alanları belli. Ama öyle bir benzetme yapılıyor ki 'O bile kursa, ona, (kusura bakma oy vermem) derim' diyor. Öbür tarafta bakıyorsun, Miraç'tan Sevgili Peygamberimizi indiriyorlar, kamyonete bindirip... Bu kadar çirkin, insanı adeta şirke götüren böyle bir tabloyu kendi televizyonlarında, kendi dizilerinde oynatıyorlar.
Bunların, bu toplumu ciddi manada rahatsız ettiğini görüyorum. Çünkü gittiğim yerlerde bunlarla şu anda karşı karşıyayım. Diğer siyasi partilerin böyle bir sorunu olmayabilir. Onlara bu tür şeyleri sormayabilirler. Ama bize şimdi, 'Bunların çözümüne yönelik ne yapacaksınız?' diye soruluyor. Çünkü icra makamında biziz."
(Sürecek)