Türkiye'nin faili meçhullerle sınavı
Kimi sokak ortasında vuruldu, kimi gözaltına alındıktan sonra bir daha geri dönmedi. Faili meçhul cinayetler yıllar sonra yargıya taşınsa da birçok dosya zaman aşımı tehlikesiyle karşı karşıya.
12 Yıl Önce Güncellendi
2014-03-05 15:23:02
Türkiye’de 1990’larda resmi rakamlara göre bine yakın insan kayboldu. Son yıllarda terk edilmiş topraklardan ve su kuyularından bazılarının kemikleri çıkarıldı. Aynı yıllarda, birçok cinayet işlendi. "Faili meçhul cinayetler” olarak kayıtlara geçen bu olayların çoğu aydınlanmadı. Açılan bazı davalar var ama zaman aşımı tehlikesiyle karşı karşıya olan dosyalar da yok değil.
ÖZETLE
Kaybedilenlerin kemikleri bulunuyor
PKK itirafçıları JİTEM'de çalıştırıldı
"Beyaz Toros" araçlar korku saldı
Cinayetlerle ilgili net veriler yok
1990’lar karanlık yıllar
"Faili meçhul cinayetler”in tarihi her ne kadar 12 Eylül’deki askeri darbe öncesine kadar gidiyorsa da, 1990’lar dönüm noktası oldu. PKK ile güvenlik güçleri arasındaki çatışmalar 90’larda şehir merkezlerine sıçramıştı. Her yerden ölüm haberleri geliyordu. Bu yıllarda PKK ile Hizbullah savaşı da başladı. PKK Hizbullah sempatizanlarını, Hizbullah da PKK sempatizanlarını hedef alıyor, öldürüyordu.
Meclis: Cinayetler gündüz işleniyor
Öte yandan güvenlik güçleri tarafından gözaltına alınan bazı vatandaşlardan ya hiç haber alınamıyordu ya da cesetleri birkaç gün sonra ortaya çıkıyordu. Birçok kişi de gün ortasında evden çıkarken, işine giderken vuruluyordu. Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) bünyesindeki “Ülkemizin Çeşitli Yörelerinde İşlenmiş Faili Meçhul Siyasal Cinayetler Konusunda Araştırma Komisyonu”nun iki yıllık çalışma sonucunda hazırladığı, 1995’te yayınlanan raporunda bu duruma şöyle dikkat çekilmişti: "Cinayetler genellikle cadde ortasında şehrin en işlek yerlerinde gündüz işlenmektedir. İşlenen cinayetlerin faillerinin bulunmaması vatandaşta korku ve şüphe uyandırmaktadır."
‘Korkunun aracı Beyaz Toros’
90'lı yıllarda "Beyaz Toros"lar korku yaşatıyordu.
Tam da bu yıllarda “JİTEM” diye bir yapılanmanın adı duyulmaya başladı. Gözaltına alınanların bindirildiği beyaz renkli, Toros model araçlar korku kaynağı haline geldi. JİTEM’le birlikte siyasi cinayetlerin sayısı daha da arttı. Peki süreç nasıl başladı?
JİTEM kuruluyor
PKK’nın 15 Ağustos 1984’te devlete karşı giriştiği silahlı mücadeleyle Türkiye’de yeni bir dönem başlamıştı. PKK’nın bölgede güçlenmesi, Türk Silahlı Kuvvetleri’nde (TSK) farklı arayışlara neden oldu. Ecevit Kılıç’ın “JİTEM” adlı kitabında yer alan bilgilere göre, 1987’de Güneydoğu’daki mücadeleyi tek elden yönetmek için Asayiş Kolordu Komutanlığı kuruldu. Karargâhın merkezi Diyarbakır’dı. Başına Korgeneral rütbesiyle Hulusi Sayın atandı. Sayın, 1983’te Binbaşı Arif Doğan’ın önerisi üzerine Jandarma İstihbarat Daire Başkanlığı’na bağlı olarak Jandarma İstihbarat Grup Komutanlığı’nı kuran isimdi. Grup Komutanlıkları 1987’den itibaren Jandarma İstihbarat Terörle Mücadele (JİTEM) olarak adladırılmaya başladı. Merkezi, JİTEM Gruplar Komutanlığı adıyla Ankara’daydı. Birçok cinayetle anılan Diyarbakır’daki merkez, Saraykapı’daydı. Silopi, Şırnak ve Yüksekova’da da komutanlıkları vardı.
Cem Erveser dönemi
İlk yıllarda cinayet haberleri Şırnak çevresinden geldi. Hikmet Köksal Asayiş Komutanlığı’na atanınca, Silopi’de JİTEM Grup Komutanı olan Cem Ersever, Diyarbakır’daki merkezin başına getirildi. Ersever farklı bir yöntem kullandı. PKK’da yıllarca kalıp daha sonra örgütten kaçan ya da çatışmalarda yakalanıp itirafçı olanlara eğitim verdi, onları JİTEM faaliyetlerinde çalıştırmaya başladı.
PKK itirafçıları devrede
Timur Şahan ile Uğur Balık, “İtirafçı” adlı kitaplarında, PKK ve JİTEM itirafçısı Abdulkadir Aygan’ın anlatımlarına dayanarak JİTEM Diyarbakır ekibindeki itirafçıları şöyle sıralıyorlar: “Recep Tiril, Adil Timurtaş, Hayrettin Toka, Ali Ozansoy, Adem Yakın, Kemal Emlük, Hasan Adak, Fetih Çetin, Hatice Elmas, Saniye Emlük, Saniye Beyaz, Hanım Beyaz ve Selahattin Görgülü.” Bu isimler hakkında son yıllarda Diyarbakır’da açılan JİTEM davaları var. Yargılamalar hâlâ sürüyor.
‘Gelecek kaygısı yaşadılar’
JİTEM'deki PKK itirafçıları birçok cinayetin tetikçisi olarak suçlanıyor. “İtirafçı / Karanlık Dönemin Tetikçileri” adlı kitabında JİTEM’de çalışan PKK itirafçılarının yaşadığı sorunları irdeleyen gazeteci Nevzat Çiçek’e göre, Diyarbakır Cezaevi’nde itirafçılar için özel koğuş oluşturuldu. Bu koğuşta kalanlar askerlerle operasyonlara, hatta gözaltına alınanların sorgularına katıldı. Çiçek, itirafçıların gelecek kaygısı yaşadıkları için JİTEM ile çalışmak zorunda kaldıklarını belirtiyor.
En üstte Hüseyin Tilki, ortadakiler soldan sağa; Abdulkadir Aygan, İbrahim Babat, Recep Tiril, Ali Ozansoy, önde oturan Adil Timurtaş.
[Timur Şahin ve Uğur Balık'ın 'İtirafçı' kitabından]
‘Aydın’ın öldürülmesiyle başladı’
Al Jazeera’ya konuşan Eski Diyarbakır Barosu Başkanı Mustafa Özer’e göre, cinayetler 1991’de Halkın Emek Partisi (HEP) İl Başkanı Vedat Aydın’ın öldürülmesinin ardından sistematik bir boyut kazandı. JİTEM’e PKK itirafçılarının da alındığını belirten Özer, “Kurulan gruplar pervasızlaştı. Her gün onlarla ifade edilebilecek yurtsever, namuslu insanlara yöneldiler” diyor.
Sistematik seri cinayetler
1990’da gazeteci Çetin Emeç, 1991’de HEP Diyarbakır İl Başkanı Vedat Aydın, 1992’de gazeteci Musa Anter, 1993’te gazeteci Uğur Mumcu’nun öldürülmesiyle cinayetler sınır tanımamaya başladı. Olaylar sadece Doğu ve Güneydoğu’da değil, Türkiye’nin batısında da yaşandı. İstanbul’da, Kürt işadamları Behçet Cantürk, Savaş Buldan’ın kaçırılarak öldürüldü. 2000’lere geldiğimizde en önemli üç olay var. 2001’de “son gözaltı kayıpları” olarak bilinen DEHAP Silopi yöneticileri Serdar Tanış ve Ebubekir Deniz, 2002’de ise öğretim görevlisi Necip Hablemitoğlu cinayeti işlendi. 2006 yılında ise PKK’nın infazı gündeme geldi. DEHAP Eski Genel Başkan’ı Hikmet Fidan Diyarbakır’da kafasına sıkılan tek kurşunla öldürüldü.
‘Hedef Kürt halkını korkutmaktı’
Avukat Özer, cinayetlerin işlenme nedenini şöyle tanımlıyor:
"Türkiye’de PKK’nin başlattığı özgürlük hareketi taban buldukça buna paralel olarak devletin baskıları da alabildiğine yoğunlaştı. İnsanlara akıl almaz yöntemler uygulayarak, yaklaştılar. 1990-91’lere kadar insanlara yönelik faili meçhul infazlar yoktu. Hareket taban buldukça, kitleler tarafından kabul gördükçe onlara yönelmeyle başladılar. Hedef Kürt halkını korkutmak, yıldırmak, kimlik mücadelesinden uzaklaştırmaktı."
‘Hukuk by pass edildi’
Kürdistan İslami İnisiyatifi Azadi’nin kurucularından, aynı zamanda Diyarbakır’da görülerek sonuçlanan Hizbullah ana davası avukatlarından Sıdkı Zilan, PKK ile mücadelede, hukukun by pass edilerek cinayetlerin işlendiğini söylüyor. Zilan, "Olumlu ya da olumsuz PKK şahsında yürüyen bir direniş hareketi vardı. Bunun manevi olarak iradesini kırmak, maddi olarak birilerini ortadan kaldırmak, devlet için mevzi kazanma, hareketi geriletme anlamına geliyordu" diyor.
‘Amaç demokratik açılımları önlemek’
Meclis’in raporunda cinayetlerin “olağanüstü profesyonellikle işlenmiş” olduğu ifade ediliyordu. Cinayetlerin arkasında ise, “İyi eğitilmiş, disiplinli ve güçlü odaklarca desteklenmiş örgütler ve örgütlenmeler vardır” deniliyordu. Raporda cinayetlerle neyin amaçlandığı ise şöyle özetleniyordu:
"Her birinin gözdağı vermek, intikam almak gibi kendine özgü ayrı ayrı amaçları olsa da yine de hepsinin ortak bir amacı vardı. O da demokratik rejimi güçsüz kılmak, yeni demokratik açılımları önlemekti..."
Raporda, faillerin cezasız kalmalarının cinayetlerin işlenmesinde yüreklendirici bir ortam yarattığı, devlete olan güveni ciddi bir şekilde sarstığı da vurgulanıyordu.
‘Devlet, PKK ve Hizbullah sorumlu’
Avukat Sıdkı Zilan’a göre, cinayetlerden devlet, PKK ve Hizbullah sorumluydu. Zilan, "Cinayetlerle ilgili bir hisse Hizbullah’a, büyük hisse PKK’ye, en büyük pay ise devlete ait" diyor. Hizbullah ve PKK’nın sivil vatandaşların yanı sıra örgüt içinde de birçok infaz gerçekleştirdiğine dikkat çekiyor. Sıdkı Zilan, devletin ise, sistematik olarak JİTEM yapılanması ve operasyonlara çıkan seyyar askeri birliklerle birçok kişiyi gözaltına alarak kaybettiğini ve öldürdüğünü öne sürüyor.
‘90’lar çok özel bir dönem’
Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) yöneticisi Coşkun Üsterci, başka bir gerçeğe dikkat çekiyor, “gözaltı kayıpları” ve cinayetlerin 1994’te aniden yükselişe geçtiğini belirtiyor. 1990’lı yılları ise şöyle tanımlıyor:
"Başbakan Tansu Çiller, Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş, Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar'dı. Yönetimde özel bir ekip var. 90’lar çok özel, kritik bir dönem. Türkiye’de ağır insan hakkı ihlali yaşandı. Çok büyük travmalara yol açtı. Toplumsal barışı tahrip etti. Devlet, o dönemde terörle mücadele adı altında, olağanüstü hal uygulamalarına, özel harp tekniklerine başvurdu."
Ne yapılmalı?
Son yıllarda Türkiye’de bazı davalar açıldı. Eski komutanlar, JİTEM’ciler, itirafçılar yargılanıyor. Bazı soruşturmalarda zamanaşımı süresi uzatıldı. Avukat Mustafa Özer’e göre bunlar yetersiz:
"...yargısız infaz ve faili meçhul dosyaları adliyenin tozlu raflarında duruyor. Kadrolar oluşturup devleti de hiçe sayarak halkın kanını dökenler, yargı önünde hesap vermelidir. Savcılık müessesesinin hassasiyet göstermesi lazım. Zamanaşımına uğratmadan failler yargı önüne çıkarılmalıdır."
‘Zaman aşımı kaldırılmalı’
Coşkun Üsterci de, etkin, şeffaf ve hızlı soruşturmanın önemine işaret ediyor:
"Bu dönemle özel olarak yüzleşmek, hesaplaşmak gerekiyor. Toplumsal barışın tesisi için bunun yapılması gerekiyor." Üsterci’ye göre, cinayetlerin birçoğu zaman aşımına uğrama tehlikesiyle karşı karşıya. Faili meçhul cinayetlerde zaman aşımı süresinin kaldırılması gerektiğini belirten Üsterci, Hakikatleri Araştırma Komisyonu’nun mutlaka kurulması gerektiğini söylüyor.
Bakanlıklardan yanıt var, sayı yok
İçişleri ve Adalet Bakanlığı’na Bilgi Edinme Kanunu kapsamında, cinayetlerle ilgili bilgiler, açılan soruşturmalar/davalar konusunda verileri sorduk. Her iki bakanlıktan da yanıt geldi ama veriler konusunda bir bilgi verillmedi. Emniyet Genel Müdürlüğü Basın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü’nden “Koordinasyon ve Harekat Daire Başkanlığımızdan alınan cevabi yazıda, ‘Başkanlığımız arşiv kayıtlarında istenilen içerikte veri bulunmamaktadır’ şeklinde ifade edilmiştir” yanıtını verdi.
‘PKK ve Hizbullah’ın özür borcu var’
Avukat Sıdkı Zilan’ın ise ayrı bir önerisi var. O, PKK ile Hizbullah’ın bir araya gelerek işledikleri cinayetleri kayıt altına almaları gerektiğini söylüyor.
"Hizbullah ve PKK’nin topluma karşı özür borcu var" diyen Zilan şöyle devam ediyor:
"Bilgi kirliliği var. PKK, Hizbullah ve devlet ‘ben temizim’ diyor. PKK cenahı Hakikatleri Araştırma Komisyonu’ndan bahsediyor. BDP, İHD, Mazlum-Der gelsinler kendi aramızda bir komisyon kuralım. Devlet ister katılır ister katılmaz. Samimiyet varsa PKK’nin de Hizbullah’ın da cinayetlerini araştırabiliriz. Bu olayların tekrarlanmaması için cinayetlerin kayıt altına alınıp muhatapların bunu kabul etmesi gerekiyor. Böylece gerçekler ortaya çıkar."
Türk: 17 bin cinayet yaşandı
Kürt siyasetinin faili meçhul cinayetler konusundaki tavrı, kapatılan Demokratik Toplum Partisi’nin (DTP) Genel Başkanı Ahmet Türk'ün 2009’da bir televizyon programında yaptığı konuşmayla gündeme gelmişti. Türk’ün "Bölgede 17 bin faili meçhul cinayet yaşandı. Bunlar sivildi. Barış, kardeşlik ve özgür bir gelecek için ben affetmeye hazırım" sözleri tartışma yaratmıştı.
Net veriler yok
Ahmet Türk "17 bin cinayet"ten bahsetmişti ama bu sayıyı doğrulayacak herhangi bir rapor ya da veri tabanı hâlâ yok. Bu alanda çalışmalar yürüten sivil toplum örgütlerinin rakamları arasında da ciddi farklılıklar var. Konuyla ilgili ilk verilere, Meclis Faili Meçhuller Araştırma Komisyonu’nun raporunda rastlıyoruz.
TİHV: 1919 cinayet işlendi
Raporda, Adalet ve İçişleri Bakanlığı’nın verilerine göre, 1990 ile 1994 yılları arasında 664 cinayet işlendi.
TİHV’nin verilerine göre, 1990 ile 2013 yılları arasında bin 919 faili meçhul cinayet işlendi. Meclis’in raporunda 1994’te 4 cinayet görülürken, TİHV’nin raporunda bu sayı 423.
İHD: Sayı 5 bin civarında
İnsan Hakları Derneği (İHD) bu rakamları eksik buluyor. Sayının 5 bin civarında olduğunu savunuyor. Derneğin Diyarbakır Şubesi, Arşiv ve Dokümantasyon Birimi sorumlusu Serdar Altan, sağlıklı bir çalışma yürütülürse bu sayının 10 bine varacağını belirtiyor. Altan, "gözaltında kayıpların" sayısının bin 250 olduğunu söylüyor. TİHV Yöneticisi Coşkun Üsterci ise sayının daha fazla olduğunu düşünüyor.
(Burhan Ekinci / Aljazeera Türk)
SON VİDEO HABER
Haber Ara