Dolar

34,8728

Euro

36,7570

Altın

3.042,79

Bist

10.142,10

Ayasofya'da sabah namazı

12 Yıl Önce Güncellendi

2014-02-20 13:45:46

Ayasofya'da sabah namazı
AYASOFYA’DA BİR SABAH NAMAZI

                                 ERHAN GENÇ
 
 
Beni kapıdan uğurlarken elimi tuttu, kulağıma yaklaştı: “Yarın sabah namazını Ayasofya’da kılmak ister misin?” Şaşırdım, duraksadım. “Ne demek, çok isterim tabi.” dedim. “İyi de nasıl olacak?” Kendinden emindi “Orasını bana bırak” dedi. “Saat beşte arabanı çalıştır, beni kapıdan al.”
 
Recai Bey’in dediği saatte kapısın önünde hazır oldum. Beni hiç bekletmedi, hemen yola çıktık. Gömleğinin kol düğmelerini ilikleyişinden abdestini bahçedeki tulumbadan aldığı anlaşılıyordu. Belki de İstanbul’un son tulumbalı, bahçeli evi ona aitti. Onun tam bir “devr-i kadim efendisi” olduğunu düşündüm. Ne kendi kimseye benziyordu, ne de kimse kendisine. Yolları tarif eden o, direksiyonu çeviren bendim. Sahilden Cankurtaran’a, Cankurtaran ara sokaklarından kıvrılıp Topkapı sarayı ile Ayasofya’nın öpüştüğü III. Ahmet çeşmesinin meydanına çıkmayı planlıyorduk ki daha yokuşa başlamadan polis memurları bizi çevirdi. Korkudan ne yapacağımı bilemedim. Bir yandan ehliyet ruhsatı arıyor bir yandan var gücümle frene basıyordum. Recai Bey gayet sakin görünüyordu. “Ne yapıyorsun? Sakin olsana.” dedi. “Senden ehliyet ruhsat isteyen mi oldu?” Gerçekten de ne polisin aracın yanına geldiği ne de evrak istediği vardı. Gelmemiz için el işareti yapıyordu. Bizi ara sokağa yönlendirirken camı indirdim. Camı indirdiğimi görünce bize yaklaştı. “Efendim malum Ayasofya’da ilk sabah namazı, yolu trafiğe kapattık, bence elinizi çabuk tutup aracı olduğunuz yerde bırakın da kendinize bir yer ayarlayın. Yoksa ayakta kalabilirsiniz.” dedi.
 
Memurun dediğini iyi ki yapmışız. Çeşmenin başına gelmeden saflar başlamıştı. “Saflar buraya kadar uzandıysa bize yer kalmadı demektir.” diye düşünüyordum. İnsanlar seccadelerini kendileri getirmişlerdi. Gözlerim dolmuştu. Ellerimle birlikte dizlerimin titrediğini hissedebiliyordum. Recai Bey de mukavemetini kaybetmiş, gözlerinden boşalan yaşlara dur demekten vazgeçmişti. Hem safları yara yara ilerliyor, hem de beraberce ağlıyorduk.
 
Ayasofya’nın kapısının önüne geldiğimizde gözlerimizden akan yaşlar yerini hıçkırıklara bıraktı. Recai Bey’e baktım, o da bana baktı, birbirimize ıslak ıslak tebessüm ettik, bana Sultanahmet tarafını işaret etti. Sultanahmet Camii’ne kadar gözün alabildiği her yer insan başıydı. Kimisi oturmuş tespih çekiyor, kimisi yere kapanmış şükür secdesinde bulunuyor, kimisi de seher vaktinin boynunu bükerek değerlendiriyordu. Recai Bey’e Divanyolu’na doğru ilerlemeyi teklif ettim. Belki tramvayın geçtiği cadde tenhadır düşüncesiyle güçlükle o tarafa yöneldik. Ayasofya’nın içinden bülbül hafızın sesi yankılanıyordu. Ses yıllardır atıl kalan koca binanın bütün deliklerinden tıpkı bir rüzgar gibi çıkıyor, bütün at meydanındaki takkeli başları okşayıp Sultanahmet Camii’nin minarelerinden, şerefelerinden, duvarlarından, ona mavi cami dedirten maviliklerinden yankılanıp tekrar geri geliyordu.
 
  Tramvay durağına geldiğimizde Beyazıt tarafına doğru gitmenin imkansız olduğunu anlamıştık. Bizim kendi aramızda konuşmamızı duyan bir amca “O cihetten gelmeye çalışan kardeşim aradı, saflar Aksaray’a kadar uzanmış.” dedi. Bulunduğumuz yerde bize yer açtılar. Olduğumuz yere oturduk. Ezan da tam bu sırada okunmaya başladı. Ayasofya’nın kahverengi minaresindeki müezzin ile Sultanahmet’in deniz tarafındaki ilk minaresindeki müezzini oturduğumuz yerden seçebiliyorduk. Karşılıklı olarak ezanı öyle bir okudular ki ben hayatım boyunca bu kadar çok ağlayan insanları bir arada ilk defa görüyordum.
 
Sabah namazının sünneti ile farzı arasında bu binleri bulan cemaate namaz kıldırmak için Sultanahmet Camii’nin denize yakın köşesine çıktığı söylentisi kulaktan kulağa yayılıyordu. Farzı kılarken kendimi kaybetmişim. Hatırladığım tek şey hayatımda bu kadar zevk alarak, maneviyatı hissederek ilk defa namaz kılıyor oluşumdu.
 
Sonrası mı? Sonra gerçek sabah ezanıyla uyandım. Sıcak yatağımdan kalkarken hiç zorlanmadım. İçim coşkuyla doluydu. Hemen abdestimi alıp sabah namazımı kıldım. Namazdan sonra da boynumu bükerek dua ettim: “Allahım  o günleri bizlere nasip et.”
 

Haber Ara