"Biz Suriye halkını mülteciler konusunda ve haklı demokratik talepleri konusunda destekliyoruz" diyen Davutoğlu, "Bunun barışçıl demokratik gösterilerin başladığı zamandan bu yana yaptık. Ne yazık ki rejim bizi dinlemedi" şeklinde konuştu. Davutoğlu, radikal gruplarla bağlantılı olduğundan şüphelenilen ve Türkiye üzerinden Suriye'ye gideceği düşünülen yaklaşık 3 bin kişiye Türkiye'ye giriş izni verilmediğini kaydetti.
Almanya'nın etkili gazetelerinden Süddeutsche Zeitung'a demeç veren Davutoğlu, Suriye'deki iç savaş, Cenevre barış görüşmeleri, Arap uyanışı, Türkiye'deki iç gelişmeler, Gezi olayları ve 17 Aralık süreciyle ilgili soruları yanıtladı.
Suriye'de savaşan radikal gruplarla ilgili olarak, bu örgütler ile Esed rejimi arasındaki işbirliği olduğunu belirten Davutoğlu, "Bu radikal gruplar Türkiye'den gelmiyorlar; onlar ya Suriye hapishanelerinden ya da Irak'ta geçen sene çok sayıda El Kaide taraftarının firar ettiği Ebu Gureyb hapishanesinden geliyorlar" dedi. Bakan Davutoğlu, şunları kaydetti:
"İlginç olan şu: Bugüne kadar IŞİD grupları ile rejimin birlikleri arasında tek bir çatışma olmadı. Aksine ortak çalışıyorlar. Rejim ılımlı muhaliflere saldırıyor; Halep, İdlip ve birçok başka şehirdeki Özgür Suriye Ordusu'na. Bu güçler hava saldırıları nedeniyle geri çekilmek zorunda kaldıklarında, IŞİD grupları geliyor ve söz konusu bölgeleri ele geçiriyor."
- "3 bin kişinin girişini engelledik"-
Dışişleri Bakanı Davutoğlu, "Alman makamlarının tahminlerine göre, Suriye'de savaşan ve radikallere katılmış 200 civarında Alman var, diğer AB ülkelerinden de benzer sayılar mevcut. İlgili makamlara göre radikal olan bu kişilerin kaçı Türkiye üzerinden Suriye'ye geçti?" sorusunu yanıtlarken, şunları kaydetti:
"Biz radikal grupların sınır bölgemizdeki her türlü mevcudiyetini reddediyoruz ve Türkiye'yi bir geçiş ülkesi olarak kullanmalarını da istemiyoruz. Ama Türkiye geçen sene 36 milyon turist ağırladı. Avrupa'daki meslektaşlarımıza birçok kere çağrıda bulunarak, sözünü ettiğiniz kişilerin Türkiye'ye gitmelerini engellemelerini istedik. Ama onlar, böyle bir yasal imkanlarının olmadığını söylüyorlar. Bunun üzerine, ülkemize girişlerinin engellenebilmesini teminen, kimliklerin bize bildirilmesini talep ettik. O zaman da yasal mülahazalar nedeniyle bunun da zor olduğu söylendi. Eğer bu iki seçenek de mümkün değilse, o zaman biz onlara nasıl engel olalım? Biz yaklaşık 3000 kişiyi durdurduk. Ama 18 ila 40 yaş arası her erkeği durdurmamız mümkün değil. Antalya'da tatil mi yapacaklar, yoksa Suriye'de savaşa mı katılacaklar, bunu onların yüzünden okuyamıyoruz. Gizli stihbarat servislerinin ve emniyet makamlarının daha iyi bir işbirliği yapmalarına ihtiyacımız var."
- Cenevre'deki Suriye barış görüşmeleri-
Suriye'de siyasi bir çözümü desteklediklerini yineleyen Davutoğlu, Esed rejiminin ise bugüne kadar çözüm yönünde adım atmadığını vurguladı. Muhalefetin Cenevre'deki barış görüşmeleri için müzakere masasına oturmaya ikna olmasının kolay olmadığını hatırlatan Dışişleri Bakanı, "(Cenevre'de) hedef bir geçiş hükümeti oluşturmak ama rejim kendi pozisyonunu bir santim bile değiştirmedi" ifadelerini kullandı.
Süddeutsche Zeitung muhabirlerinin, "Türkiye'nin kendini askeri bir müdahalede bulunmak zorunda hissedeceği bir noktaya gelinebilir mi?" sorusuna Bakan Davutoğlu, şu karşılığı verdi:
"Bu sadece Türkiye'nin sorunu değil. Uluslararası bir güvenlik sorunu, 1990'larda özellikle Srebrenitsa sonrası Bosna Hersek'teki mevcut duruma benziyor. Suriye hapishanelerinde hayatını kaybeden 11.000 sivilin fotoğraflarını biliyorsunuz. Açlığa mahkum edilen şehirler ve işkence hakkındaki raporları biliyorsunuz. İnsanlığa karşı işlenen bu suçlara rağmen uluslararası toplum müdahale etmiyor."
Davutoğlu, "Suriye'ye uluslararası askeri bir müdahale mi talep ediyorsunuz? Eğer evet ise bunu kim yapabilir? NATO mu?" sorusuna, "Sorumluluk öncelikle BM Güvenlik Konseyi'ne aittir" yanıtını verdi.
"BM Güvenlik Konseyi sorumluluğunun gereğini yerine getirmezse ne yapılmalı?" sorusu üzerine de Dışişleri Bakanı Davutoğlu, şunları kaydetti:
"Bütün seçeneklerin masada olması gerekir. Eğer rejim, bir geçiş hükümeti öngören Birinci Cenevre Barış Konferansı'nın kararlarını uygulamadığı takdirde, herhangi bir sonuçtan korkmaması gerektiğini görürse, hiçbir şey değişmeyecektir."
Arap uyanışı ve Türkiye'nin rolü ile ilgili soruyu yanıtlarken, Türkiye'nin serbest seçimler, insan hakları, demokrasi ve hukuk devleti taleplerini desteklediğini vurgulayan Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Biz Avrupalı değerleri savunduk: Libya'da, Tunus'ta, Mısır'da, Suriye'de. Arap halkları, Avrupa'daki ve başka demokrasilerdeki vatandaşların sahip oldukları hakların aynısını talep ettiler. Onlar adil ve özgür seçimler, insan haklarının korunması, hukuk devleti istiyorlar. Bu nedenle Türkiye bu talepleri destekledi. Bundan dolayı Mısır'da askerin müdahalesini ve darbeyi reddettik. Bölgemizde uzun süreli istikrar ancak demokrasi sayesinde sağlanabilir."
-Gezi olayları-
Gezi Parkı protestolarında polisin müdahalesiyle ilgili soru üzerine Davutoğlu "Türkiye veya Almanya gibi demokratik toplumlarda gösteri hakkı ile yasaların geçerliliği arasında bir denge mevcuttur" derken, şunları kaydetti:
"Gezi protestoları süresince bir aydan fazla bir zaman boyunca her türlü gösteri hakkı vardı, sadece İstanbul'da değil, diğer şehirlerde de. Ama teröristlerle bağlantılı belli gruplar kamu binalarına saldırırsa, başka gruplara saldırırsa, araçlara zarar verirse ve polis arabalarını ateşe verirse, o zaman bu vandalizmdir. Alman polisi son olarak Hamburg'da Türk polisine benzer şekilde hareket etmiştir. Eğer bu Alman demokrasisine zarar vermemişse, o zaman Türk polisinin hareket tarzı da aynı şekilde meşrudur."
Bakan Davutoğlu, Gezi olayları konusunda uluslararası alanda algının daha farklı olduğunun belirtilmesi üzerine, şu yanıtı verdi:
"Buna, belli uluslararası medya kuruluşları katkıda bulundu. Onların muhabirleri, biber gazının olmadığı zamanlarda gaz maskeleriyle Taksim Meydanı'nda dolaştılar, aynı gün Suriye'de yaşananlar ya da Frankfurt'taki protestolar hakkında ise sessiz kaldılar. Bazı kimseler, Türkiye ve Avrupa ülkelerine farklı kriterler uygulayabileceklerine inanıyorlar. Böyle bir durumu kabul edemeyiz."
Dışişleri Bakanı Davutoğlu, 17 Aralık süreciyle ilgili olarak, "Siz yasalara saygı talep ediyorsunuz. Ancak savcılığın hükümetinize karşı soruşturma yürütmesine verilen tepkiyi, soruşturma makamlarına duyulan saygının göstergesi olarak nitelendirmek güç" sorusuna ise şu karşılığı verdi:
"Bu ikisi farklı şeyler. Türkiye ve hükümetim katiyen bir soruşturmayı durdurmamıştır. Bakanların oğulları soruşturmanın öncesinde olduğu gibi sonrasında da cezaevindedirler. Bizden herhangi birine karşı bir suçlama söz konusu olursa, o zaman her türlü soruyu cevaplandıracağız. Ancak soruşturmalar da yasalara uygun yürütülmelidirler. Eğer bir savcı, gizli dosyaları basınla paylaşıyorsa, o zaman bu yasalara aykırıdır. Bu şüpheliler için de masumiyet karinesinin geçerli olması gereklidir. Bu konuda karar verecek olan mahkemedir. Ama siz soruşturmaları kamuoyuyla paylaşıyorsanız ve bu insanları alenen suçlu olarak ilan ediyorsanız, o zaman bu insan hakları ihlalidir."
- "AK Parti'nin gücünü değil, iktidarı kendilerine talep ediyorlar"-
Gülen hareketiyle hükümet arasında gerginlik haberleriyle ilgili yorumunun sorulması üzerine, "Her demokratik toplumda sivil toplum grupları ve toplulukları vardır. Onların, kanunlar çerçevesinde katkıda bulunma hakları vardır ve bunu yapmaları toplum için büyük değer taşır" diyen Davutoğlu, "Fakat yargıyı veya yürütmeyi kontrol etmeye çalışırlarsa, sınırı aşmış olurlar. Siyaset yapmak, demokratik seçimlerde insanlara hesap verme sorumluluğu bulunan siyasi partilere bırakılmalıdır" görüşünü kaydetti.
Hükümetin, aile bütçelerine yük oluşturduğu için dershane sistemini değiştirmek istediğini ifade eden Davutoğlu, "Bunu doğru veya yanlış bulabilirsiniz ama hükümet bu sistemi değiştirmeye karar verdi, onlar ise buna karşıydılar. Siz bunu seçim sandığında protesto edebilirsiniz ya da lobi çalışması yapabilirsiniz ama hükümeti sizin istekleriniz doğrultusunda hareket etmeye zorlayamazsınız" şeklinde konuştu.
"Gülen hareketinin tamamı değil ama bazı kimseler, bir grup, devlete ve sivil toplum gruplarına paralel yapılar oluşturmaya çalışıyorlar ve böyle bir meşruiyetleri olmadığı halde yargı ile yürütmeyi etki altına almaya çabalıyorlar" diyen Davutoğlu, şu görüşleri dile getirdi:
"Sadece AK Parti'nin gücünü değil, iktidarı kendilerine talep ediyorlar. Bu sadece AK Parti veya Başbakan Erdoğan için değil, bütün demokrasi için bir tehdittir. Bu bir sistem sorunu. Hükümet hükümet olarak kalmalı, sivil toplum grupları da sivil toplum grupları olarak faaliyet göstermelidirler. Burada söz konusu olan, dostluk ya da düşmanlık değil. Biz onlara, Türkiye dışında okullar kurmaları için yardım ettik, çünkü bu, hem okulların kurulduğu ülkelere hem de Türkiye'ye fayda sağlıyor. Ama onlar, bir liste üzerinden savcıların seçimini kontrol etmeye çalışırlarsa, bu kabul edilemez."