Rüütel, Marmara Grubu Vakfı tarafından gerçekleştirilen 17. Avrasya Ekonomi Zirvesi'nin 2. gününde yaptığı konuşmada, dünyanın çok endişeli bir dönem yaşadığını söyledi.
Her gün yeni şiddet bölgelerinin ve savaş bölgelerinin ortaya çıktığını ifade eden Rüütel, "Bunlar insan ticaretini tetikleyen unsurlar. İnsan ticareti bir grup insanın başka kişileri kullanması anlamına geliyor. Bu, hem ülke içinde hem de uluslararası insan ticaretini kapsıyor. BM ofisinin verdiği bilgiye göre her sene insan ticareti mağduru on binlerce insan var ve bunların yüzde 75'i kadın" bilgisini verdi.
Rüütel, yine BM istatistiğine göre şu an dünyada 12 milyon 300 bin kölenin mevcut olduğunu, bunların da yüzde 20'sinin yasadışı göçle farklı ülkelere getirilen kişilerden oluştuğunu aktardı.
Latin Amerika'da şu an 1 milyon 300 bin, Afrika'da 660 bin köle olduğunu dile getiren Rüütel, "Bu kölelerin çoğunluğunu kadınlar ve çocuklar oluşturuyor. Özellikle altını çizmek istiyorum ki savaş bölgelerinden etnik ve ötekileştirilmiş din gruplarından olan çocuklar ve kadınlar insan ticareti yapan grupların mağduru oluyorlar. Dünyada 9 milyon çocuk köle var. Bir çok kadın hayat kadınlığına zorlanıyor. Yetişkin erkekler de çok kötü şartlarda ağır işlerde çalıştırılıyorlar" diye konuştu.
Rüütel, Avrupa istatistik bilgilerine göre, 2010 yılında 27 Avrupa ülkesinde 9 bin 528 insan ticareti mağduru olduğunu, 2008 yılından 2010 yılına kadar da bu alanda yüzde 18 artış görüldüğünü belirterek, "Kurbanların yüzde 80'i kadın. 2013 yılının daha onaylanmamış istatistiklerine göre, insan ticareti mağdurlarında rakamlar daha da artacak. Fuhşa zorlanan kadın sayısında da çok fazla yükseliş var" ifadelerini kullandı.
Ülkesi Estonya ile ilgili rakamsal verileri de paylaşan Rüütel, 2013 yılında Estonya'da insan ticareti ile ilgili tutuklanan kişi sayısının 100 olduğunu, 43 vakanın da yargı sürecine tabi tutulduğu bilgisini vererek, Estonya gibi küçük bir ülke için bu rakamların yüksek olduğunu söyledi.
Ülke olarak insan ticaretini önleme kapsamında yaptıkları çalışmalar ve düzenlemelerle ilgili bilgi veren Rüütel, bu kapsamda BM'nin insan hakları ofisiyle faal şekilde işbirliği yaptıklarını, özellikle kadın istismarı konusunda devlet programlarında farklı etkinlik ve projeler gerçekleştirdiklerini bildirdi.
Arnold Rüütel, konuşmasında zorunlu göç kavramına da değindi. Zorunlu göçün şimdiye dek, son yıllarda görülen rakamlara hiç çıkmadığını hatırlatan Rüütel, konuşmasına şöyle devam etti:
"2012 değerlendirmelerine göre zorunlu göçmen sayısı 15 milyon 400 bine ulaşmıştır. Göç başvuru sayısı da 937 bin olmuştur. 28 milyon 800 bin kişi ise kendi ülkesi içinde zorunlu göçe tabi tutulmuş. 2011 yılında AB'de 7 milyon 600 bin kişi yaşıyordu, bu kişiler diğer bölgelerden AB ülkelerine göç eden kişi sayısı. Eski Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) ülkelerinden gelen göçle ilgili de büyük tehdit var. Mesela, Estonya yeniden bağımsızlığını kazandıktan sonra her yıl 80 bin kişi yeniden Estonya'ya göç ediyordu."
Zorunlu göçle mücadelede Estonya bünyesinde yapılan çalışmaları anlatan Rüütel, genel olarak yapılması gerekenleri ise "Zorunlu göçün önüne geçmeyi, ancak insanların bulunduğu ülkede şartlarını iyileştirmekle başarabiliriz. Herhangi bir nedenle insanlar kendi ülkelerinden zorunlu olarak çıkarılmışsa, göç etmek zorunda kalmışsa, kendi ülkelerinin bu insanlar için dönüş şartlarını hazırlaması ve iyileştirmesi gerekiyor" şeklinde özetledi.
Rüütel, BM'nin bu konuda daha etkili müdahil olmasını istediklerini belirterek, "21. yüzyılda yaşıyoruz ve bu zamanda artık köle ticaretinden bahsetmek gerçekten utanç verici ve bununla mücadele çok sıkı şekilde devam etmeli" dedi.
- "İnsan ticareti, milyar dolarlık iş olarak karşımıza çıktı"
Romanya 3. Cumhurbaşkanı Emil Constantinescu da konuşmasında insan kaçakçılığı konusunda komünizm sonrası Avrupa'da neler olduğundan bahsetti.
İnsan ticaretinin, insan köleliği ticaretinin modern ismi olduğunu savunan Constantinescu, "19 yüzyıldan itibaren kadınların cinsel istismarı, çocukların zorla çalıştırılması gibi konular farklı olarak ele alındı. Bu uygulamalar çok yavaş ilerlerken birden bire 20. yüzyılda ve 21. yüzyılın başında hız kazanarak gündeme geldi. Bu, uyuşturucu kaçakçılığından sonra en fazla kar getiren, milyar dolarlık iş halinde karşımıza çıktı" değerlendirmesini yaptı.
İnsan kaçakçılığı mağdurlarından bazılarının mağdur olduklarını kabul etmek istemediğini söyleyen Constantinescu, AB'nin de bu sorgulamaları insan onuruna zarar vermeden yaptığını vurguladı.
Constantinescu, sosyolojik ve psikolojik açıdan 20. yüzyılın sonunda, komünizm sonrası toplumlarda, Avrupa'da bir geçiş dönemi yaşandığını hatırlatarak, şunları anlattı:
"Komünizm diktatörlüğü yıkıldı, bu da insanların özgür bir ortamda, temel insan hakları garantisi altında, demokrasinin getirdiği fırsatlar içinde yaşamasını sağladı. Ancak totaliter rejimden ani şekilde özel inisiyatife ve bireysel özgürlüğe bu hızlı geçiş, bazı insan gruplarında anonim davranışlara neden oldu. İş kaybeden çok oldu, gençlerin yeni iş piyasasına adapte olması güç oldu. İdealize edilen batıya göçün kurtuluş olduğuna inandı insanlar. Batı ülkelerine istediği gibi gidemiyordu insanlar işte burada insan kaçakçılığı ağları oluştu. Bir defa ülke dışına çıkan bu insanlar, sokaklarda gelişigüzel iş aramaya başladılar. Bu modern kölelik işte kısa sürede kendi yolunu buldu ve insan kaçakçılığı bir network, bir ağ halini aldı. Polisten bile bunlara yardım eden oldu, yolsuzluğa karışan resmi rakamlar bu yoldan zenginleştiler."
İnsan ticareti ağlarının yayılmasının sadece eski komünist ülkelerden gelen bir olgu olmadığına da dikkati çeken Constantinescu, göç alan ülkelerde de insan ticareti yapan grupların ortaya çıktığını dile getirdi.
Constantinescu, insan kaçakçılığının getirdiği büyük kazanca işaret ederek, yasadışı insan göçünün giderek yayılması sonunda, batı demokrasilerde de idari ve yasal konuda pek çok zafiyet olduğunun ortaya çıktığını anlattı.
Çözüm aşamasında en önemli şeyin AB ülkeleri arasındaki işbirliğinin güçlendirilmesi olduğunun altını çizen Constantinescu, "Sınır kontrollerini daha güçlü hale getirmeliyiz. Yapılacak daha çok şey var tabi. Sürdürülebilir bir çözüme ihtiyacımız var ama bunu yapmak için sivil toplumu mobilize etmemiz gerekir. Okulları ve ebeveynleri uyarmak lazım. Yasadışı insan göçü, insan kaçakçılığı hepimiz için çok büyük bir problem" diye konuştu.