Suriyeliler gördükleri işkenceleri anlattılar
MAZLUMDER İstanbul Şubesi ve Suriyeli Kadınlar Ağı (SyrianWomen’s Network) Suriye’de üç senedir devam eden geniş çaplı keyfi tutuklamalar nedeniyle, erkek, kadın ve hatta çocuklardan oluşan, aralarında barışçıl göstericilerin, sivil çalışanların, siyasetçilerin, insani yardım çalışanlarının, doktorların, gazetecilerin ve avukatların da yer aldığı on binlerce sivil tutukluya uygulanan işkenceler ile ilgili Suriye zindanlarında bu işkenceleri bizzat yaşayan tanıklarla birlikte bir basın açıklaması gerçekleştirdi.
12 Yıl Önce Güncellendi
2014-01-24 15:34:47
‘SURİYE, Hapis Değil Vatan’ kampanyası çerçevesinde kadınların savaşta bir silah olarak kullanılması, her çeşit istismara ve tacize maruz kalmaları ile ilgili çalışmalar yürüten Suriyeli Kadınlar Ağı temsilcilerinin ve Suriye’de işkenceye maruz kalmış kişilerin de katıldığı basın toplantısında ilk olarak MAZLUMDER İstanbul Şube Başkanı Cüneyt Sarıyaşar derneğin basın açıklaması metnini okudu.
2010 yılında, henüz Suriye’de bir hareketlilik yokken hazırladıkları Suriye İnsan Hakları Raporu ile Suriye konusuna dikkat çektiklerini belirten Sarıyaşar, “2011 yılında barışçıl gösterilerle ‘Beşar Halkın Sesini Dinle’ diyen Suriye halkı 7 ayda 26 bin üzerinde şehit verdi… On binlerce tutuklu ve kayıp… Rejim halkın üzerine tanklarla füzelerle savaş uçaklarıyla geldi ve kentleri yıktı, yaktı… Beşar var olan her şeyi yok etmecesine halkına saldırdı onların yaşamını ve geleceğini kararttı bir karabasan gibi halkının üzerine tekrar tekrar çöktü… Bu günlerde gördüğünüz o işkence fotoğrafları yaşananların sadece bir kısmına aittir… Ve son 13 yıllık sürece… Buna isyan eden onurlu Suriye halkının son üç yıldır yaşadıklarının sadece bir kısmının delilleri bu fotoğraflar… 3 milyona yakın çevre ülkelerde mülteci, 2 milyon iç göç, on binlerce tutuklu, yüzbinlerce yaralı ve 200 bin ölüm… İnsanlık Suriye’de tükenmiştir! BM ve tüm küresel güçler, Afganistan, Irak, Bosna, Çeçenya, Somali, Arakan, Ruanda ve daha pek çok coğrafyada her zaman olduğu gibi çaresizlik maskesini takmış “Ashab-ı Uhdud” rolünü kuşanmışlardır. Ürettikleri zulüm sistemlerinin taşeronları olan yerel zalimlerin yaktığı ateşte mazlum halkların kavrulmalarını seyretmektedirler. Bizler insan hakları temelli örgütler ve siz basın mensupları bu onurlu halkın yaşadıklarını dünyaya iletmekle bir yandan şahitliğimizi yaparken diğer yandan da bu zulüm düzeni kurucularından insanlığımızı geri alıyoruz” dedi.
Sarıyaşar’ın ardından Suriye Kadın Ağı adına Arapça açıklama metni Suriye Kadın Ağı Kurucusu ve Halkla İlişkiler Sorumlusu Azza El-Bahra, İngilizce metin Suriye Kadın Ağı Kurucusu Sabiha Halil, Türkçe metin ise Kadına Şiddete Karşı Müslümanlar İnisiyatifi Temsilcisi Fatma Betül Demir tarafından okundu. Metinde “Suriyeli Kadınlar Ağı (SKA) ‘SURİYE, Hapis Değil Vatan’ adı altında bir lobi çalışması ve destekleme kampanyası başlatıyor. Bu kampanya Cenevre II’ye katılan tüm tarafları Cenevre I Bildirisi’nin koşullarına saygı duymaya ve BM Güvenlik Konseyi’nin 1325 sayılı Kararını ve tüm ilgili uluslararası anlaşmaları uygulamaya davet ediyor. Avrupa-Akdeniz İnsan Hakları Ağı(EMHRN) tarafından başlatılan ve 46’yı aşkın Suriyeli, bölgesel ve uluslararası kuruluş tarafından imzalanan ‘Suriye’deki siyasi suçluların ve tüm tutukluların serbest bırakılması için acil çağrı’ ile örtüşen kampanya, Uluslararası Af Örgütü, İnsan Hakları İzleme Komitesi, MAZLUMDER vb. uluslararası insan hakları örgütleri ve insani yardım kuruluşlarının tutuklular konusunda yürüttüğü yoğun seferberliğe ek olarak başlatıldı” ifadelerine yer verildi. SKA Temsilcileri erkek, kadın ve çocuklar dahil tüm Suriyelileri hedef alan rastgele baskınlar, tutukluların güvenlik güçleri tarafından uluslararası kanunlar tarafından yasaklanmış her türlü işkenceye tabi tutulmaları, tutuklu kadınların muamelesiyle ilgili uluslararası yasalar ve anlaşmaların sürekli çiğnenmesi ve kadınların tutuklu erkeklere ve tüm halka baskı uygulamak için kullanılması konularıyla ilgili son derece kaygılı olduklarını dile getirdiler.
Suriyeli Ûla: “Elektrik, kaba dayak, falaka, Filistin askısı gibi pek çok işkenceye maruz kaldım ama en kötüsü psikolojik işkencelerdi”
Açıklamaların ardından Suriye’de işkence görmüş kişiler tanıklıklarını anlattılar. İlk olarak 1 sene 3 ay önce Suriye’de bir kontrol noktasında gözaltına alınan ve 1 ay önce bırakılan Ûla Hanım yaşadığı işkenceleri anlattı. Ailesi hala Şam’da olan ve onların can güvenliğinden endişe duyduğu için gözlük takıp soy ismini açıklamayan Ûla şunları söyledi: “Ben, insani yardım faaliyetlerinde bulunduğum için tutuklandım. Silahlı bir gruba dahil değildim ve üzerimde silah da yoktu. Fiili ve psikolojik işkencenin her türlüsüyle karşı karşıya kaldım. Benim için oldukça zor bir deneyimdi. Tek olumlu tarafı hapiste birlikte kaldığımız mahpus arkadaşlarla bir aile gibi olmamızdı. 1 yıl 3 ay hapishanede kaldıktan sonra yeni bir yaşam sevinci ve umutla hapishaneden çıktım. Ben hala davama sımsıkı sarılmış durumdayım. İnsan haklarını, özgürlüğü, kadınlar ve çocukların haklarını müdafaa etmekten geri durmayacağım. Hapisteyken bir soruşturma hücresinde polis bir kadını sorgularken Ahdarİbrahimi dedikleri bir sopayla kadının masadaki eline vurdu ve kadının parmağı kopup masadan aşağı düştü. Bu beni çok etkilemişti. Etkilendiğim olaylardan bir tanesi de 80 yaşında bir kadının tank sürücüsü olma suçuyla tutuklanmış olmasıydı. Yine bizimle beraber olan bir kadın 8 yaşında ve 8 aylık iki çocuğu ile birlikte hapse atılmıştı. Ben elektrik, kaba dayak, falaka, Filistin askısı gibi pek çok işkenceye maruz kaldım. Beni de Ahdarİbrahimi sopasıyla dövdüler. Vücudumda büyük yaralar oluştu. Sonra ıslatıp elektrik verdiler. 3 ay boyunca sabah akşam darp ettiler. Dikkatimi çeken, sorgu esnasında normal bir şekilde konuşan polis şefinin bir anda bir canavara dönüşmesiydi. İşkencelerin en kötüsü ise psikolojik işkencelerdi.”
Mahmut Neccar: “Cezaevinde küçük yaşta çocuklar da gördüm. Suçları ise sadece bir kontrol noktasından geçmeleriydi.”
Daha sonra konuşan öğretmen Mahmut Neccar ise devrimden önce evinden alınarak 40 gün hapis yatmış. Devrimden sonra da Şam Beyanına katılmakla suçlanarak Halep’te bir kontrol noktasında tutuklanmış. Neccar, “Tutuklandıktan sonra Şam’a götürüldüm. Gözlerim bağlı bir şekilde tutuluyordum. 15-20 metrekarelik bir hücrede 100 kişi tutuluyorduk. Sıcaklık tahammül edilemez boyutlardaydı” dedi. İşten atıldığını ve pasaportuna da el konulduğunu belirten Neccar şunları söyledi: “Beni silahlı gruplara ve gösterilere liderlik etmekle suçladılar, askeri istihbarata teslim ettiler ve sorguya alındım. Bir hafta boyunca işkencenin her türlüsünü gördüm. İran jopu dedikleri şeffaf plastik bir jopla dövüldüm. Bu jopla vurdukları yerin eti kalkarak yaralar açılıyordu. Cezaevinde küçük yaşta çocuklar da gördüm. Suçları ise sadece bir kontrol noktasından geçmeleriydi.”
Nur Hallak: “Rejim güçleri özellikle aydınlar, doktorlar, üniversite öğrencileri gibi devrime yön verebilecek kişileri gözaltına alma konusuna önem veriyordu”
Yine yaralılara ilaç taşıyarak insani yardım faaliyetlerinde bulunduğu için tutuklanarak 1 yıl 9 ay hapis yatan Nur Hallak ise sorgu sırasında kendisinden ısrarla yaralıların tedavisine yardımcı olan doktorların isimlerinin istendiğini belirtti. Hallak, “Sorgulamamın üzerinden 40 gün geçtikten sonra devrimcilere yardım eden doktorların tamamını yakaladıklarını düşündükleri için bana yönelik suçlamaları değiştirdiler. Silahlı gruplara yataklık etmek, devleti güç kullanarak yıkmak başta olmak üzere çeşitli suçlamalarda bulunmaya başladılar. Tabi sorgu sırasında size yöneltilen suçlamaları reddetme şansına sahip değilsiniz. Rejim güçleri özellikle aydınlar, doktorlar, üniversite öğrencileri gibi devrime yön verebilecek kişileri gözaltına alma konusuna önem veriyordu. Ayrıca hapishanelerde bulunan diğer mahkumları da serbest bırakıp silahlandırarak rejimin yanında direnişçilere saldırmalarını organize ediyorlardı” dedi. Tutuklanan doktorların birçoğunun işkencelere dayanamayarak kendilerine yöneltilen suçlamaları kabul ettiklerini ve 20’şer yıl hapis cezası aldıklarını ifade eden Hallak sözlerini şöyle sürdürdü: “Benim 2 aylık sorgulamam sonunda ise silah taşıdığıma dair suçlamaları kabul etmediğim için 1 aylık bir ceza verildiği söylendi ancak ben hapiste bir yıl kaldım. Tabi ki ben de sorgu sürecinde biraz önce arkadaşlarımın anlattığı işkencelere şahit oldum. Bunlar arasında gördüğüm pense ile tırnakların sökülmesi, uzun süre tabuta koyularak bekletilme, soğuk havalarda çıplak bırakılma ve soğuk su ile ıslatılma vardı. Daha sonra 4. Şubeye sevk edildim. Burada günde iki öğün yemek veriliyordu ve düzenli olarak kaba dayak atılıyordu. Burası yer altında olduğundan cilt hastalıkları yaygındı. 90 kişi bir arada kalıyorduk. İnsanlar ishal gibi basit bir hastalıktan bile ölüyorlardı. Burada 1 yıl kaldım. Daha sonra bizi sivil bir hapishaneye naklettiler. Burada 8 ay kaldıktan sonra bizi mahkemeye çıkardılar. Serbest bırakıldım ama Hakim bana ‘Seni bir şey yapmadığın için serbest bırakmıyorum. Hapishanede geçirdiğin süre uzun olduğu için serbest bırakıyorum’ dedi ve tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldım. Serbest kaldıktan sonra özgürleştirilmiş, kurtulmuş bölgelere intikal ettim. Çünkü rejim serbest bıraktıkları insanları tutuklamaya yönelik yeni bir politika izlemeye başlamıştı. Üniversite diplomamı almam engellendi, her türlü medeni haklarımdan mahrum kaldım ve Türkiye’ye geldim”.
Son olarak konuşan Hafız Abdurrahman ise devrimden önce 6 ay Halep askeri istihbarat birimi ve daha sonra siyasi şubede tutulmuş. Evine yapılan baskınla gözaltına alınırken yaşananlardan etkilenen çocuklarının hala psikolojik tedavi gördüklerini söyleyen Abdurrahman, insan hakları konusunda çalışan bir kuruma üye olduğu suçlamasıyla tutuklanmış. 2004 ve daha sonraki süreçlerde Rejimi eleştiren bildirilere taraf olan İslamcı, sosyalist, liberal pekçok aydının rejim istihbaratının takip ve haksız tutuklamalarına maruz kaldığını belirten Hafız Devrim öncesi yıllarda çeşitli işkencelere maruz kalmış. İşkenceler sırasında dişlerinin tamamı dökülen Hafız Abdurrahman, fiziksel işkencenin yanı sıra, insanlara akrabalarının başka hücrede olduğu söylenerek psikolojik işkence de yapıldığını ifade etti. Hafız Abdurrahman ”Fiziki işkencenin etkisi daha sonra geçebilir ama psikolojik işkencenin etkisi çok uzun sürüyor” dedi
SON VİDEO HABER
Haber Ara