İç ve dış dinamiklerin şimdiye kadar olmadık şekilde ilişkili olduğu, iç ve dış siyasetin her zamankinden daha fazla birbirini etkilediği bir dönemden geçiyoruz. Son yaşanan olayların da içerde ve dışarda yaşanan olay kümelerinden bağımsız olmadığı düşünülebilir. Klasik/geleneksel ittifak ilişkileriyle değil de, olay bazlı ittifaklarla yürüyen bölgesel dış politika da birçok meseleyi farklı nazarlarla ve yeni perspektiflerle değerlendirmeyi gerektiriyor.
Türk dış politikasının aktif ve dinamik boyutu da aslında yeni dönemin OLAY BAZLI ittifak ilişkilerine çok uygun. Suriye, Irak, İran veya Filistin meselelerinde birbirine tenakuz gibi görülebilecek farklı ittifak ilişkileri oluşuyor.
Türkiye’nin bazen karşılıklı eleştirilerle dalgalı görünse de TABİİ MÜTTEFİK İLİŞKİLERİ bulunuyor. Bunlardan en önemlisi Avrupa Birliği üyeliğidir.
Bu süreçte AB ile ilişkilerin yeniden canlanması büyük önem taşıyor. Başbakan Erdoğan’ın Brüksel ziyareti güven tazelemek ve üyelik sürecini canlandırmak açısından çok iyi oldu. Bunu rutin bir durum olarak görmemek gerekir. Önümüzdeki günlerde Fransa Devlet Başkanı Türkiye’ye gelecek. Ardından Cumhurbaşkanımız Gül İtalya’ya, Başbakanımız Erdoğan Almanya’ya gidecek. İspanya Başbakanı ise Ankara’ya gelecek. Bu arada Dışişleri ve AB Bakanlarımız farklı AB ülkelerinde programlar yapacak. AB’nin temel taşı olan ülkelerle yürütülen diplomasiyi bu süreçte önemli bir açılım olarak görmek mümkün.
Türkiye’nin diğer bir doğal müttefiki ABD’dir. ABD-Türkiye ilişkileri hiçbir zaman her konuda yüzde yüz mutabakata dayalı olmadı, ama her zaman çok boyutlu ve çok derin bir stratejik ortaklık şeklinde gelişti. Bu süreçte de özellikle bölgesel konularda ABD ile yakın bir işbirliği içinde olunacağı muhakkak... Samimi bir şekilde ilişki zeminini geliştirmek iki ülkenin de çıkarına...
Bölgesel ilişkilerde dönemsel gerginlikler ve soğukluklar son dönemdeki yakınlaşmalarla yeni bir hal alıyor, normalleşiyor. Irak’la karşılıklı gidiş gelişler oldu. Başbakanımız Salı günü İran’a gidiyor. Diğer ülkelerle ilgili de yoğun bir diplomatik çalışma yürütülüyor.
17 Aralık olayları sonrasında bazı çevreler hükümetin içe kapanacağını, otoriterleşeceğini, dayatmacı tavırlar ve uygulamalar içine gireceğini, antidemokratik düzenlemelere sarılacağını varsaydı, hatta temenni etti. Ama tam aksi oldu.
İlk dalga sırasındaki tartışmaların ayrı bir psikoloji ve bir kaçınılmazlık içinde olduğunu herkes kabulleniyor. Hükümetin karşılaştığı sorunlarda başvurduğu yöntem her demokratik ülkede yaşanması gereken tek yöntemdir: Halkla kucaklaşmak ve Meclis’i öne çıkarmak... AK Parti de bunu yapmıştır, halka ve halkın temsil kurumu olan Meclis’e gitmiştir; daha fazla demokratikleşmeyle sorunları çözmeye çalışmıştır. Yargının demokratikleştirilmesi de yapısal ve ilkesel değerlendirmelerle gerçekleştirilecektir.
YAZININ DEVAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ