Ali Bulaç: Bu devleti adam etmenin tek çaresi var
Zaman Gazetesi yazarı Ali Bulaç bugünkü yazısında hukuk tartışmaları devam ederken önemli ayrıntılar ortaya attı..
12 Yıl Önce Güncellendi
2014-01-23 02:29:48
Ali Bulaç, "Devletin hikmet-i hükümeti" başlıklı yazısında hükümet-cemaat kavgasıyla başlayan, gittikçe daha çözülmez bir hale gelen yargıdaki değişim düzenlemelerini ele aldı. Bulaç, geçmişteki yaşanan darbeleri, değişimleri etnik kimliklerin de önemine değindi.
İşte Bulaç'ın o yazısı:
Devlet kendini devrevi olarak restore eder. 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubat bu türden operasyonlar. 28 Şubat son zannedildi, hayır müdahaleler sürüyor.
Devletin en temel refleksi kendini toplumsal merkezden tecrit etmesidir. Devlet sürekli kendini tehlikede görür. Tehdit unsurları “devlete sızarlar.” 1970’lerde tehdit “anarşistler-komünistler”di, 12 Eylül darbesi kanlı bir biçimde onları tasfiye etti. 1990’larda sızanlar Milli Görüşçüler, dindarlar oldu. 28 Şubat postmodern darbesi üzerlerinden silindir gibi geçti.
Sovyetlerin dağılması ile komünistler tehdit olmaktan çıktı. Kürt milliyetçisi “bölücüler” 2009’dan bu yana “çözüm süreci”nin tarafı ve parçası olduklarından nispeten rahatlamış görünüyorlar. 28 Şubat’ın birinci tehdidi “irtica” idi, ama devlet stoktaki malzemeleriyle kendini restore etme imkânı olmadığından varlığını kendi kendini ehlileştiren, iktidara susamış muhafazakâr dindarlara teslim etti. 21. yüzyılın ilk yıllarındaki küresel güçlerin bölge tasavvurları ile dindarların iktidar arayışları örtüştü; kimi konularda açıkça, kimi konularda zımnen anlaşarak yeni bir süreci başlattılar. Sürecin neden bozulduğunu, AK Parti iktidarının neden küresel müttefiklerinin gazabına uğradığını geçen yazılarda anlatmıştım. Küresel güçler hoşnut değil. İçerideki güçleri harekete geçiren faktör ise son 10 yıllık iktidarda yeterince toparlandığına kanaat getiren “devletin sert çekirdeği”nin bu sürece “dur deme” kararını vermiş olmasıdır. 2002’de devlet dış reform talepleri ile iç-toplumsal değişim talepleri arasında sıkışmıştı, kaçacak yeri yoktu. Kendini, İslamcılıktan istifa ettiğini beyan eden AK Parti’ye teslim etti. AK Parti iktidarı bütün dinî grupların koalisyonu olarak ortaya çıktı. Ancak geldiğimiz noktada hem küresel güçler hem içeride merkezdeki çekirdek, “dindarların kendilerine çizilen sınır ve kapsamın dışına çıktıklarına, devlet kademelerinin dinî renk almaya başladığı”na kanaat getirerek harekete geçtiler. Yeni tehdit 2002’nin “kurtarıcıları” olarak kodlandı.
Benim kişisel gözlemlerime göre dışarıdaki ve içerideki güçler tehdidi üç kümede toplamaktadırlar: a) Hizmet Hareketi; b) AK Parti, c) Diğer cemaatler, gruplar, vakıflar, dernekler.
Bu açıdan MİT’in “kamuda illegal faaliyet yürüten Paralel Devlet Yapıları izleyin” talimatını ciddiye almak lazım. PDY’nin “y”si çoğuldur, her ne kadar “tekil olarak cemaat”ten başlanıyorsa da hedefte cemaatlerin tamamıdır. Yöntem aynı, enstrümanlar ve argümanlar değişiyor: Devlete sızanlar fişlenip tasfiye edilecek. Bunlar tehdittir. AB’ye ve dünyaya bu tehdit anlatılacak. Dün radikal İslam, köktendincilik, irtica. Bugün PDY. Ortadoğu rejimleri de hep bunu yapar, geçmişte bizimkiler de aynısını yapmıştı. Dün “yeşil sermaye”, bugün “cemaat bankası ve işadamları”
YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ!!!
SON VİDEO HABER
Haber Ara