Ruhani'nin 2014 İran vizyonu
İran, belli kıstaslardan tavizde bulunmamak şartıyla ABD ile yakın bir ilişkiye de açık bir görünüm arz etmektedir. Hamaney’in zaman zaman yaptığı çıkışlar hükümete engel olma girişiminden ziyade, İran’ın kendine özgü şartlarını hatırlatma çabaları olarak okunmalıdır. İran’ın kırmızı çizgileri zorlanmadıkça ve bölgedeki konumu ve çıkarları tanındıkça Batı İran’da bir hasımdan ziyade bir ortak bulabilir.
12 Yıl Önce Güncellendi
2014-01-12 14:38:00
Project Syndicate, 8 Ocak’ta İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin “İran 2014’te ne istiyor?” başlıklı bir makalesini yayınladı. Ruhani’nin 2014’te İran’ın neler istediğine dair görüşlerini genel olarak diyalog, işbirliği ve ortak payda bulma konularının öne çıkarmasından yola çıkarak üç ana başlıkta toplamak mümkün. Bunlar Batılı ülkelerle ilişkiler, Ortadoğu’da İran’ın üstlenebileceği rol ve nükleer enerji konusu.
Ancak yazıda Ruhani’nin diyalog ve işbirliği konusunu özür dileyen bir tavır üzerinden değil, ortak çıkar vurgusu üzerinden inşa etmek derdinde olduğu da gözden kaçmamakta. Bu nedenle de Ruhani yazısında İran’ın azla yetinen değil, aksine tanınması zaruri mühim bir aktör olduğu varsayımından yola çıkıyor.
Ruhani, İran’ın önemli aktör olma vurgusunu sadece bölgesel bir tutum olarak sunmuyor .“Küresel aktör” olma iddiasında bulunmamakla birlikte “İran’ın küresel siyasette hiçbir aktörün göz ardı edemeyeceği ve İran halkının hak ettiği belirgin bir küresel rol üstlenmeyi” arzuladığını net olarak ifade ediyor. Dolayısıyla, önümüzdeki dönemde uluslararası toplumla uzlaşı arama çabasını sürdürecek olan İran’ın pek de mütevazi görünme derdinde olmadığını kolayca söylemek mümkün görünüyor.
ABD ve Avrupa ile İlişkiler
Ruhani’nin yazısında 2014’te İran’ın neler istediğine dair özetlenen üç konudan ilki, İran’ın ABD başta olmak üzere Batı ile olan ilişkilerinin seyrine dair yapılan açıklamalardan oluşuyor.
Ruhani, İran’ın karşılıklı saygı temelinde Avrupa ve Kuzey Amerika ülkeleri ile ikili ve çok yönlü ilişkileri yeniden inşa etme ve geliştirmeyi tasarladığını ifade ediyor. Bunun ilk şartlarından biri olarak İran ve ABD arasında yeni bir gerilimden kaçınmanın gerekliliğine vurgu yaparak geçmişten bugüne intikal eden ve her iki ülkeye de zarar veren sorunları elimine etme çabası içinde olacaklarını söylüyor.
Ortadoğu ve İran
Ruhani’nin 2014’te İran’ın yapmak istedikleri arasında saydığı ikinci husus ise Ortadoğu’da devam eden krizlerde İran’ın üstlenebileceği rol üzerinde yoğunlaşıyor. Bu konuda neler yapmak istediklerinin izahından önce çizdiği Ortadoğu tablosu ile Batı’da mevcut Ortadoğu algısı üzerinden bir ortak payda bulma gayreti de gözden kaçmıyor.
Ruhani’ye göre bugünlerde Ortadoğu her zaman olduğundan daha fazla sekteryanizmle, gruplar arası husumetle ve terörizm ve aşırılıkçılığın yeni potansiyel zeminleriyle boğuşmak zorunda. Ayrıca Suriye’de kimyasal silahların kullanılmasının bölge üzerindeki negatif etkisinin uzun süre kalıcı olacağına değinen Ruhani, bu şartlar altında bölgede ılımlı bir sesin olayların akışını olumlu ve yapıcı olarak etkileyeceğini belirtiyor. Yazıda Ruhani, İran’ın bu ılımlı ses olduğu konusunda oldukça emin bir tavır sergiliyor.
Dolayısıyla, Ruhani’nin tasavvurundaki
İran, önümüzdeki dönemde istikrar unsuru bir ülke olarak bölge krizlerinde çözüm yolunda çaba gösteren güçlerden biri olarak karşımıza çıkmakta.
Ruhani’nin Ortadoğu’da yaşanan sorun ile 1990’larda İran’ın doğu komşusu olan Afganistan’daki durum arasında paralellik kurması da gözden kaçmıyor. Bu bakış açısında ABD ile ortak paydada buluşma arayışı gayet açık olarak görülüyor.
Ortak paydada buluşma üzerine kurgulanmış bir söylem üzerinden sunulan Suriye sorununun siyasi çözümünde İran’ın diğer ülkelerle işbirliği ve ortak çaba içinde olması, yani bir rol üslenmesi isteniyor. Bir başka deyişle Ruhani yazısında, Suriye’de barış ve istikrar için bölge ve bölge dışı aktörleri içeren ciddi görüşmelere katkıda bulunmak istediklerini belirtmekte ve bu görüşmelerin bir sıfır-toplamlı oyun olarak görülmemesini talep etmektedir.
İran’ın nükleer enerji programı
Ruhani’nin İran’ın 2014 vizyonuna ilişkin olarak belirttiği üçüncü husus ise nükleer enerji programını içermektedir. Ruhani’ye göre önümüzdeki dönemde nükleer silah geliştirmeme ve üretmeme yönündeki taahhütlerine İran bağlı kalacaktır. Hatta bu silahları ürettiklerine dair algıyı kaldırmak için İran gayret gösterecektir, çünkü bu algının varlığı İran’ın milli çıkarlarına ve güvenliğine zarar vermektedir. Bu nedenlerle İran nükleer enerji programı konusundaki uzlaşmazlığa çözüm bulmak için elinden gelen gayreti esirgemeyecektir. Bu bağlamda İran, Kasım 2013’de ulaşılan geçici anlaşmanın devamı olarak D5+1 ve diğer ülkeler ile nükleer programın tüm şeffaflığını temin etmek için işbirliği yapmaya devam etmek istemekte ve Uluslararası Atom Enerji Ajansının çok taraflı denetimine açık olacağının garantisini vermektedir.
Rehber Hamaney’in açıklaması Ruhani’ye ayar mı?
Ruhani’nin yazısının ertesi günü RehberAli Hamaney’in ABD’yi “şeytan” ve “düşman” olarak tasvir eden açıklaması geldi. Hamaney açıklamasında, İran ve D5+1 ülkeleri arasında gerçekleşen nükleer müzakerelerin ABD’nin İslam Cumhuriyeti’ne karşı olan düşmanlığını gözler önüne serdiğini söyledi. ABD yönetiminin dünya üzerinde insan haklarını en çok ihlal eden ülke olduğunu ve bu konuda konuşmaya hakkı olmadığını söyleyen Hamaney, “Siyonistlerin şeytanca faaliyetleri, ABD tarafından desteklenmektedir” ifadelerini kullandı. Hamaney, Amerika’nın asıl hedefinin İran’ın nükleer tesislerini yıkmak olduğunu da söyleyerek ABD’nin İran'ın önünü tıkamak için çabalamaya devam edeceğini belirtti.
Bu açıklamalar ister istemez Hamaney’in hükümete bir ayarı veya freni olup olmadığı sorusunu akla getirmiştir. Nitekim ABD’de faaliyet gösteren İranlı Amerikalılar Milli Konsey’i başkanı Trita Parsi, Hamaney’in bu açıklamalarını ABD’deki İsrail lobisi ve yeni muhafazakarların eline oynamak olarak yorumladı.
Ancak Hamaney’in bu konuşmasında İran hükümetine diplomatik açıdan hem uluslararası hem de bölgesel arenada aktif rol oynaması gerektiğini söylemesi ve uluslararası kamuoyuyla ilgili problemlerin acilen çözülmesi gerektiğini sözlerine eklemesi hükümete ayardan ziyade uluslararası topluma İran’ın kırmızı çizgilerini hatırlatması ihtimalinin daha kuvvetli olduğunu düşündürmektedir. Hamaney’in bu konuşması hükümete sınırlarını hatırlatmaktan ziyade, ona bir destek mahiyetindedir.
Diğer yandan Hamaney’in bu tepkiyi göstermesinin en büyük sebebini ise, ABD Senatosu’ndan İran’a karşı yeni yaptırımların devreye girmesi için yürütülen bir tasarının yasalaşması çabaları oluşturmuştur. Buna ek olarak Hamaney’in açıklamasının ertesi günü İran Dışişleri Bakanı yardımcısı Abbas Arakcı’nın AB temsilcileri ile Kasım ayında imzalanan geçici anlaşmanın ayrıntıları üzerinde görüşmelere başlayacak olmasının da altını çizmek gerekiyor.
Senato’daki durum ve Beyaz Saray’ın tepkisi
Kasım ayı içinde İran’la yapılan geçici anlaşmanın ardından, İsrail lobisi AIPAC’in teşviki ve hatta tehdidi ile harekete geçen Amerikan senatosundan bir grubun İran'ın nükleer programını durdurması için yeni yaptırımları kanunlaştırma gayretleri devreye girdi. İran'a yeni yaptırımlar uygulama konusunda yüz kişilik Amerikan senatosunun yarısından fazlası yeni yaptırımların kararlaştırılması ve bunların uygulamaya konulmasından yana bir tutum içine girdi.
Buna karşılık, Obama yönetimi yeni yaptırımların yasalaşmasının İran’a savaş ilan etmek anlamına geleceğini ve Senato’nun tasarıyı kabul etmesi halinde veto edeceğini açıkladı. Obama’nın bu tavrında, mevcut şartlarda Ruhani’nin yazısında tasvir ettiği Ortadoğu tablosu ile Amerikan yönetiminin gözlemlemiş olduğu Ortadoğu tablosunun büyük ölçüde örtüştüğünü görmesinin ve İran içi dengelerin kırmızı çizgilerine bu nedenle fazla olumsuz bakmamasının büyük payı var. Meseleye bu açıdan bakıldığında, Hamaney’in açıklamasının hükümete köstekten ziyade, ABD’ye gönderilmiş bir mesaj olduğu ihtimali daha çok öne çıkıyor.
Ayrıca, Avrupa’nın tavrının ABD’ninki kadar keskin olmaması da Amerikan yönetimini sınırlayan etkenler arasında yer alıyor.
İran ve AB arasında varılan uzlaşma
D5+1 adına görüşmeleri yürüten AB ile İran arasında anlaşmaya varıldığı haberini, Hamaney’in iki gün önce yapmış olduğu açıklamanın kendi hükümetine çelme atma amaçlı olmadığının bir işareti olarak düşünmek mümkün.
24 Kasım’da varılan anlaşmanın sonraya bırakılmış ayrıntıları üzerinde derin görüş ayrılıkları bulunmaktaydı. Dün İran Dışişleri Bakanı yardımcısı Abbas Arakcı ve AB sözcüsü tarafından yapılan açıklamalar taraflar arasında uzlaşının önemli ölçüde sağlandığını gösteriyor. Ancak Arakcı, AB sözcüsü ve ABD Dışişleri tarafından yapılan açıklamalar henüz anlaşmanın kesinleşmediğini ve taraf olan ülke başkentlerinde üst düzey onay aldıktan sonra sonucun ortaya çıkacağını göstermektedir. Kesinleşmemiş olmasına rağmen dün Cenevre’de varılan anlaşmanın şu an için ifade ettiği önemi ise, tarafların uzlaşma iradelerinin ağır basıyor olmasıdır.
Sonuç
İran’da Ruhani’nin Cumhurbaşkanı seçilmesiyle başlayan döneme dair Batı’da doğan beklentilerin sürdürülmesi için yeterince neden bulunmaktadır. Ortaya atılan bazı spekülasyonlarda olduğunun aksine, Ruhani hükümetinin girişimleri sadece bir zaman kazanmaktan ibaret görünmemektedir. Hatta İran, belli kıstaslardan tavizde bulunmamak şartıyla ABD ile yakın bir ilişkiye de açık bir görünüm arz etmektedir. Hamaney’in zaman zaman yaptığı çıkışlar hükümete engel olma girişiminden ziyade, İran’ın kendine özgü şartlarını hatırlatma çabaları olarak okunmalıdır. İran’ın kırmızı çizgileri zorlanmadıkça ve bölgedeki konumu ve çıkarları tanındıkça Batı İran’da bir hasımdan ziyade bir ortak bulabilir. Nitekim İranlı yöneticilere göre, Suriye ve Irak özelinde ve Ortadoğu-Kuzey Kuşağı genelinde istikrar zarureti hem İranlılara hem de Batılılara karşı fazla bir seçenek bırakmamaktadır. Olabilecek bir işbirliğinin ön şartı da tarafların birbirlerine karşı güven duymaya başlamasından ve karşılıklı çıkarlarını tanımalarından geçmektedir.
Levent Baştürk / DÜBAM
SON VİDEO HABER
Haber Ara