Yusuf Kaplan: Erdoğan'ın yedirilmesine gözyummakla...
Yenişafak Gazetesi yazarı Yusuf Kaplan bugünkü yazısında ilginç bir analize imza attı...
12 Yıl Önce Güncellendi
2014-01-03 04:49:59
Yusuf Kaplan, "Türkiye, 'taşıt' olarak mı kalacak; yoksa 'şoför' mü olacak?" başlıklı yazısında, tarihin sayfalarında gezerek Başbakan Erdoğan finaliyle yazısına son veriyor...
İşte Yusuf Kaplan'ın o yazısı:
Bildiğiniz gibi, İsmet İnönü, 'yeni bir dünya kurulur; Türkiye de orada yerini alır' demiş, böylelikle Türkiye'nin kurulu dünya düzenine bağ(ım)lılığını ilan etmişti.
YENİ BİR DÜNYA KURULUYOR, TÜRKİYE KURUCU ROL OYNAMAYA HAZIRLANIYOR
Tayyip Erdoğan'sa, şunu diyor -aslında: Yeni bir dünya kuruluyor ve Türkiye, yeni bir dünyanın kurulmasında kurucu rol oynamaya hazırlanıyor.
Bu kuruculuk rolü, elbette ki, zorlu bir iş ve zahmetli bir süreçtir.
İşte Tayyip Erdoğan, çileli mücadelesi, güçlü iradesi, sarsılmaz dirayeti ve boyun eğmez direnciyle, Türkiye'nin, yeni bir dünyanın kurulmasında kurucu rol oynamasını sağlayabilecek, bütün dünyadaki Müslümanların ve mazlum halkların duasını alan, umutlarını yeşerten bir dünya lideri olduğunu gösterdi.
TÜRKİYE, 'KORUMACILIK DUVARI'NI AŞTI, KURUCU BİR AŞAMAYA ULAŞTI
Fakat şunu unutmayalım: Türkiye, 'korumacılık duvarını' çoktan aştı ve yeni bir tarihî aşamaya ulaştı: Eğer Türkiye, dünyanın yeniden kurulduğu bir dönemeçte, kurucu rol üstlenemezse, yıkılmaktan ve yokolmaktan kurtulamaz.
İnönü'nün 'korumacılık rolü' ile Erdoğan'ın 'kuruculuk rolü' arasındaki farkı görebiliyor olmalıyız: Aradaki farkı göremediğimiz için Türkiye'nin neden sürgit büyük kaosların eşiğine sürüklendiğini de görmekte zorlanıyoruz.
Şunu iyi bilelim: Türkiye, küresel sistemin uydusu olmaktan çıkıyor; yeni bir dünyanın kurulmasında belirleyici bir aktör olmaya doğru yol alıyor.
Erdoğan'ın tasfiyesi kavgası, Türkiye'nin küresel sistemin bir uydusu olarak kalması kavgasıdır.
7 Şubat'tan itibaren maruz kaldığımız ve 17 Aralık operasyonuyla birlikte doruk noktasına çıkan bütün saldırılar, Türkiye'nin küresel sistemin uydusu olmaktan kurtulma, her alanda adım adım bağımsızlaşma ve bölgenin kaderini belirleyebilecek siyasî, ekonomik, stratejik güce ulaşma yürüyüşünü durdurmaya dönük saldırılardır.
200 YILLIK PRANGALAR, MASKELİ BALOLAR VE YARMA HAREKÂTLARI TARİHİ
Türkiye'nin ikiyüzyıllık modernleşme tarihi, tarihten çekilme; tarih yapıcı, kurucu bir aktörden başkalarının yaptığı tarihin önünde savrulma, sürüklenme tarihidir.
O yüzden ikiyüzyıllık modernleşme tarihimiz, aynı anda, hem prangalar ve maskeli balolar, hem de buna mukabil Türkiye'nin bu prangaları kırma, maskeli baloları durdurma ve yarma harekâtlarına soyunma tarihidir.
Bu prangaları kırma ve maskeli baloları sona erdirme girişimlerinde bulunanlar, bu çabalarının bedelini şahsî ve siyasî hayatlarının sona erdirilmesiyle ödediler:
Abdülaziz, bilekleri kesilerek katledildi.
Abdülhamid, tahttan indirildi ve koskoca devlet bitirildi.
Menderes, idam edildi.
Özal, şaibeli bir cinayete kurban gitti.
Erbakan, hükümetten alaşağı edildi ve siyasî hapse mahkûm edildi.
Tayyip Erdoğan'sa darbe üstüne darbe yiyor ama bütün darbelere, bütün iç ve dış saldırılara direniyor.
Erdoğan bir şeyi dünya âleme bütün çıplaklığıyla gösterdi: Prangaları kıracak, maskeli balolara son verecek, iç ve dış darbeleri püskürtecek, hem Türkiye'yi büyütecek hem de bölgenin mazlum ve masum halklarının umutlarını suya düşürmeyecek bir lider olduğunu gözler önüne serdi.
O yüzden, Abdülhamid'in başına gelenlerin, Erdoğan'ın da başına gelmemesi için bu ülkenin entelijansiyası, Erdoğan'ın etrafında kenetlenmezse, yarın, Erdoğan'ın tasfiye edilmesi hâlinde, bunun hesabını tarihin önünde hiç bir zaman veremez.
TÜRK ENTELİJANSİYASININ TARİHÎ SORUMLULUKLARI
Türk entelijansiyası, üç büyük tarihî sorumlulukla karşı karşıyadır:
Birincisi, Türkiye'nin ve bölgenin önünü açma yolculuğuna baş koyan Erdoğan gibi bir lideri iç ve dış şer şebeklerine yedirmemek.
İkincisi, Erdoğan'ı putlaştıranlara, yalakalara ve Erdoğan düşmanlarına aldırış etmeden, Erdoğan'ın büyük hata yapmasının önüne geçmek ve Türkiye'nin yeni bir dünyanın kurulmasında kurucu bir rol oynayabilmesi için Erdoğan'ın önünü açacak, karşı karşıya kaldığımız tehlikelere ve imkânlara dikkat çekecek önaçıcı bir fikrî çaba içine girmek.
Üçüncüsü de, Türkiye'nin ikiyüzyıldır yaşadığı prangalardan kurtulabilmesinin, maskeli baloları sona erdirebilmesinin, yeniden tarihî bir yürüyüşe soyunabilmesinin yol haritasını çıkarma yükümlülüğünü yerine getirmek.
CEVAP VERMEMİZ GEREKEN ÜÇ HAYATÎ SORU
Üç hayatî sorunun cevabını net olarak veremezsek, prangalar ve maskeli balolar tarihine son veremeyiz ve yeni bir dünyanın kurulmasında kilit rol oynama şansımızı kaybederiz:
Birincisi: Erdoğan'ın tasfiyesine göz yummakla, Türkiye'nin tasfiyesine gözyummuş olduğumuzu idrak edebilmiş durumda mıyız?
İkincisi: Erdoğan'ın yedirilmesine gözyummakla, Abdülhamid'i yiyen ve yediren Osmanlı entelijansiyasının düştüğü traji-komik duruma aynen bizim de düşmüş olacağımızın ne kadar farkındayız?
Üçüncüsü: Çağımızın en büyük düşünürlerinden Wittgenstein'ın sorduğu soru sanki bizim için sorulmuş bir soru gibi: 'Taşıt mısınız, şoför mü?' diye sormuştu büyük düşünür.
O halde sormamız ve izini sürmemiz gereken yakıcı soru şu burada: Türkiye, 'taşıt' olarak mı kalacak; yoksa yeniden 'şoför' mü olacak?
Pazar gününden itibaren başlayacağım bu sorunun izini sürmeye başlayacağım...
SON VİDEO HABER
Haber Ara