Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

İstiklal Mahkemesi: Kanunun da üstündeyiz

12 Yıl Önce Güncellendi

2013-12-30 09:12:48

İstiklal Mahkemesi: Kanunun da üstündeyiz


Ankara İstiklâl Mahkemesi, İzmir suikastı çerçevesinde Kazım Karabekir’i tutuklatınca Başbakan İsmet Paşa araya girmiş ve baskı yaparak talimatla serbest kalmasını sağladı. “Bunun üzerine mahkeme kendisine dışarıdan müdahale edildiğini ileri sürerek bu kez de Başbakan İsmet Paşa’nın tutuklanmasına karar verdi; ancak Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Paşa’nın araya girmesi ile bu kararından vazgeçti.”



İstanbul’un Mart 1920’de işgal edilmesinin ardından Ankara’da kurulan Türkiye Büyük Mil­let Meclisi Hükümeti, öncelikle ülke için­de otoriteyi ele almak ve güvenliği sağ­lamak amacıyla üyelerinden müteşekkil “İstiklâl Mahkemeleri”ni kurdu. Milli Mücadele döneminde 1920’den 1922’ye kadar görev yapan bu mahkemeler, asker kaçaklarına, isyan çıkaranlara, casusluk, bozgunculuk, soygunculuk ya­panlara ve görevini kötüye kullananlara karşı olağanüstü savaş şartlarında gereken kararları verdi. Bu dönem İstiklâl Mahkeme­leri, hiçbir siyasi çıkar hesabına dayan­maksızın ülkede huzuru ve cephe geri­sinde güvenliği sağlamaya yönelik faali­yetlerde bulundu.



Son dönem İstiklâl Mahkemeleri ise Cumhuriyet’in ilanından sonra kuruldu ve adeta muhalif her ses ve düşüncenin, hareket ve talebin susturulduğu, siyasi rakiplerin linç edildiği birer mezbahaneye dönüştü. Adalet dağıtmak gibi bir hedefi olmayan, öncekiler gibi kararları kesin, temyiz ve itiraz hakkı bulunmayan hatta “delile” bile ihtiyaç duymayan bu dönem İstiklâl Mahkemeleri, “rejim düşmanlarına” ve “irtica” ile yaftalanan insanlara hak ettikleri cezayı vermek üzere özellikle 1925-1927 yılları arasında şehir şehir dolaştırıldı. Kuruluş ve çalışma düzenleri itibariyle 1924 Anayasası’na aykırı olan ve üyelerinin çoğu hukukçu dahi olmayan bu mahkemeler, Meclis’in denetimi ve tasdiki dışında keyfi kararlar verdi. Anayasa’ya göre yargılama yetkisini millet adına ve bağımsız olarak yapması gereken bu mahkemeler doğrudan Cumhurbaşkanı’ndan emir ve talimat alarak hareket ettiler.



İlk önce üç, sonra dört üye ve bir savcıdan oluşan, kimsenin hesap soramadığı, sınırsız yetkiyle donanmış İstiklâl Mahkemeleri’nin en meşhuru; İdam kararlarıyla ün salan Kel Ali, Kılıç Ali ve Necip Ali’nin “Üç Aliler Divanı” idi. Soruşturmaya, delile ve şahide müracaat etmeye gerek duymayan ve aldıkları talimatları harfiyen uygulamakla yükümlü bu yargıçlar, rejim ve devrim muhaliflerini “Maznunun behemahâl idamına, şahitlerin bila-ahire dinlenmesine” şeklinde ifade edilen bir tavırla darağaçlarına göndermişler, avukat talep eden sanıkları: “İstiklâl Mahkemeleri, dava vekillerinin cambazlığına gelmez.Mahkememizin derecatı yoktur. Millet hükme intizar ediyor, ne söyleyecekseniz açıkça söyleyiniz. Avukatlara falan geçilecek vaktimiz yok! Diyerek azarlamışlardı. Bu mahkemenin başkanı olan Kel Ali (Çetinkaya), İskilipli Atıf Hoca davasında Savcı Necip Ali’nin üç yıl hapis talebini ve ceza hukukunun en temel ilkelerinden biri olan “kanunların geriye dönük uygulanamayacağı” esasını görmezden gelmiş ve idam kararına imza atarak infaz ettirmişti.



Kanun ve yönetmelikleri çiğnemekte bir sakınca görmeyen İstiklâl Mahkemeleri’nin bu durumunu Şark İstiklâl Mahkemesi Savcısı Ahmet Süreyya Örgeevren anılarında: “Bir gün mahkemeye kara yağız, yiğit bir Kürt genci getirdiler. Hâkimler sorguya çekti. Türkçe bilmediği anlaşılınca, hâkimler danıştılar ve “Türkçe bilmeyen bir kimseden bu memlekete hayır gelmeyeceğinden idamına karar verdiler” diye yazmış ve: “3 Mayıs 1925 günü büromda dosyaları tetkik ediyordum. Bir ara mahkeme reisinin odasına gittim. Hâkimler oturuyorlardı. Daha merhaba bile demeden İstiklâl Mahkemesi üyelerinden Ali Saib Bey: “Süreyya Bey! Siz mahkememizin İstiklâl Mahkemesi Kanunu’nda tasrih edilen suçlardan başka fiillere el koyup muhakeme edemeyeceklerini söylemişsi­niz, işte gazeteler. Bu nasıl oluyor?” diye asabi bir tavırla bana sordu. Ben de olabilir kardeşim. Benim gazetelerden haberim yok. Ancak size şu hususu tekrar ederim ki, İstiklâl Mehâkimi Kanunu’nun bu hususta kâfi sarahati ihtiva eden maddeleri bulunduğu sizlerce de bilinmektedir. Ben kanun hükümlerine aykırı bir şey düşünemem. Ben vazife ve salahiyetim haricindeki fiil ve hareketleri muhakeme icra ve ceza tertip edilmesi için asla sevk edemem. İstiklâl Mahkemesi, kendisine kanunen verilen kaza salahiyetini, kanunun çizdiği muayyen hudut içinde istimal eder.” Dedim. Bu sözlerim üzerine Saib Bey çok sinirlendi ve Reis Lütfi Müfit Bey’e dönerek: “Müdde-i umumilik ile aramızda kanaat farkı vardır. Bir şifre yazın. Ben istifa ediyorum’” dedi. Reis ve diğer üye de ona katıldılar. Konu üzerine uzun münakaşalar oldu. Bir ara reis Lütfi Müfit Bey bana dönerek: “Bizim, milli bir gayemiz vardır. Ona varmak için ara sıra kanunun fevkine (üstüne) de çıkarız” dediğini nakletmişti.



O kadar ki İstiklâl Mahkemeleri’nin yargılama süreci veya kararlarına müdahale edenler dokunulmazlıkları olsa bile tutuklanabilirdi. Örneğin; Ankara İstiklâl Mahkemesi, İzmir suikastı çerçevesinde Kazım Karabekir’i tutuklatınca Başbakan İsmet Paşa araya girmiş ve baskı yaparak talimatla serbest kalmasını sağladı. “Bunun üzerine mahkeme kendisine dışarıdan müdahale edildiğini ileri sürerek bu kez de Başbakan İsmet Paşa’nın tutuklanmasına karar verdi; ancak Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Paşa’nın araya girmesi ile bu kararından vazgeçti.” İstiklâl Mahkemeleri’nin yargıladığı insan sayısı on binleri buldu. Muhalifleri sindirmek ve halka gözdağı vermek için meydanlarda kurulan darağaçlarında binlerce kişi idam edildi, kürek, para ve hapis cezalarına çarptırıldı. İstiklal Mahkemeleri terörü diye nitelendirilebilecek bu kararlara ait dosyaların bir bölümü ise yok edildi. Konuyla ilgili bugüne kadar yapılmış araştırmalarda birçok rakam ve listeler yayınlanmış olsa da Ergün Aybars’ın da çalışmasında belirttiği gibi “Listelerin yüzde yüz doğruluğu şüphelidir.” İstiklal Mahkemeleri ise 1927’de kaldırılarak görevlerine son verildi. İstiklâl Mehâkimi Kanunu ve ekleri ise ancak 4 Mayıs 1949 tarih ve 5384 sayılı kanunla yürürlükten kaldırıldı.

(Emre Gül/ Dünya Bülteni) Kaynaklar:
Ahmet Süreyya Örgeevren, Şeyh Sait İsyanı ve Şark İstiklal Mahkemesi, İstanbul,
Azmi Ni­hat Erman, İzmir Suikastı ve İstiklâl Mahkeme­leri, İstanbul, 1971.
Sina Akşin (Editör), Türkiye Tarihi, cild 4, Çağdaş Türkiye 1908-1980, İstanbul 1989.

Haber Ara