Zaman yazarı Mehmet Kamış: Fişleme ve dışlama
Mehmet Kamış: Oysa bizim asıl tartışmamız gereken şey; 2013 yılında bu ülkenin sıradan insanlarının devlet tarafından fişlenmesi ve bu fişler yüzünden ötekileştirilmeye devam edilmesi olmaydı. Üstelik sistem tarafından yakın tarihe kadar hep ötekileştirilmiş, hep dışlanmış bir partinin iktidar olduğu bir zamanda, bunların yaşanması vahameti iyice büyütüyordu.
12 Yıl Önce Güncellendi
2013-12-07 03:55:34
Mehmet Kamış'ın Zaman gazetesindeki "Fişleme ve dışlama" başlıklı (7 Aralık 2013) yazısı şöyle:
Fişleme ve dışlama
Daha önce yazdığım bir Temel fıkrasını yeniden yazmanın tam zamanı…
Temel, Trabzon’da bir cinayet işleyip İstanbul’a kaçıyor. Uzun araştırmalar sonucunda Temel’i İstanbul’da yakalayıp memlekete getiriyorlar ve hâkim karşısına çıkartıyorlar. Hâkim soruyor; “Oğlum bu suçu nasıl işledin, anlat bakayım bize?.” deyince Temel başlıyor. “Efendim ben Trabzon’dan çıktım, önce Ordu’ya geldim, Ordu’da bekledim, sonra Ünye’ye gitmeye karar verdim, Ünye’de durup düşündüm, sonra bir kahveye girdim, kahvede Dursun ile karşılaştım...” diye anlatmış da anlatmış, saatlerce anlattıktan sonra hâkimin araya girip, “Oğlum bırak bunları da şu İstanbul’a bir gel.” demesini hiç umursamamış ve “Oradan Zonguldak’a geldim, Zonguldak’ta hava kirliydi vs...” Hâkim bu kez yüksek sesle “Bırak onları da şu İstanbul’a gel, nasıl işledin o cinayeti?” deyince Temel, pişkin pişkin hâkime bakıp “İstanbul’a geleyim de beni cinayetten içeri tıkasınız öyle mi?” diye cevap vermiş.
Geçtiğimiz günlerde Taraf Gazetesi’nde çıkan bir haberde vatandaşların ve tarikatların fişlendiği yazıyordu. Normal bir demokraside kıyametin kopması gerekirken biz ‘bunları kim sızdırdı’ diye tartışmaya başladık. Kamuoyuna bu haberle ilgili doğru dürüst bir açıklama yapılmadan, fişlemeyi bir tarafa bırakıp haberi verenin üstüne yoğunlaştık. Başbakanlık, MİT ve MGK, vakit geçirmeden Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na Taraf Gazetesi hakkında suç duyurusunda bulundu. Gerekçe devlet sırrı olan bir belgenin yayınlanmasıydı. Yetkililer eskiden askerlerin yaptığı türden açıklamalar yapmakta gecikmedi. Tam da bu zamanda bu belgelerin falan gazetede yayınlanması bir hayli anlamlı bulundu vs. tarzında cümleler ardı ardına geldi.
Oysa bizim asıl tartışmamız gereken şey; 2013 yılında bu ülkenin sıradan insanlarının devlet tarafından fişlenmesi ve bu fişler yüzünden ötekileştirilmeye devam edilmesi olmaydı. Üstelik sistem tarafından yakın tarihe kadar hep ötekileştirilmiş, hep dışlanmış bir partinin iktidar olduğu bir zamanda, bunların yaşanması vahameti iyice büyütüyordu. Oysa, halkın büyük teveccühüyle 2010’da yapılan Anayasa değişikliğinde ‘şahsi verilerin muhafazası’ anayasal güvence altına alınmıştı. Buna rağmen insanlar Süleymancı, Nakşibendi, Nurcu olarak fişlenmiş, bu da yetmiyormuş gibi falan kişi ‘Moğolistan’da dana hissesine girmiş’ gibi trajikomik detaylarla bağlılık dereceleri ölçülmeye çalışılıyordu.
Dün gazeteniz Zaman’da da okuduğunuz gibi, Erzurum’da avukatlık yapan Murat Behzat Sümbüllü, 16 sene sonra girdiği hâkimlik sınavında bir kez daha mülakat sonucu elenmişti. Sümbüllü’nün yaşadıkları oldukça ilginç. İlk kez 28 Şubat sürecinde hukuk fakültesini bitirdikten sonra giriyor hâkimlik sınavına ve yazılıyı başarıyla geçiyor. Ancak dindar olduğu istihbarat raporlarıyla tespit edilince mülakatta eliyorlar. Aradan 16 yıl geçtikten sonra şartların değiştiğini düşünen Sümbüllü bir kere daha giriyor sınava ve yazılıda yine başarılı oluyor ancak hakkında oluşturulmuş fişlemelere takılıyor. Bir kez daha geçemiyor mülakattan ve eleniyor. Erzurumlu Murat Behzat Sümbüllü yine hukukun yazmadığı bir suçtan dolayı cezalandırılmaya devam ediyor.
Tarihin gerçekleri, bize güç ve çoğunluk üzerine kurulmuş bütün stratejilerin yenilmeye mahkûm olduğunu söylüyor. Adil olmayan, hakikati ikna etmeyen her davranışın hüsrana uğraması mukadderdir. Bu yüzden mümin olanlar, çoğunluğu değil hakikati ikna etmek zorunda olduklarını bilirler. Hakikati ikna edemiyorsanız suçüstü yakalanmışsınız demektir.
SON VİDEO HABER
Haber Ara