Avrupa'nın Afrika'yı nasıl sömürdüğünün mizahi anlatımı
Batılı ülkelerin Afrika politikalarının sarkastik bir anlatımla eleştirildiği Liebe African (Sevgili Afrikalı) isimli video Almanca olsa da, öncelikle Fransa'nın Afrika'daki sömürgecilik tarihini ve bu kıtaya yönelik devam eden müdahelelerini akıllara getiriyor. Almanya'nın mevcut Şansölyesi Merkel ise 1880'lerde Şansölye Bismarck'ın politikasına benzer bir şekilde Afrika'ya yönelik bu tarz saldırılara destek verir bir pozisyonda olduğu gözlemleniyor.
12 Yıl Önce Güncellendi
2013-12-06 17:00:05
Batılı ülkelerin Afrika'daki sömürgecilik tarihinin, kıtaya yönelik ekonomi politikalarının ve askeri müdahelelerinin, sömürüsünün, göçmen politikasının ve Batı'daki yabancı karşıtı ırkçılığın özet halinde sunulup sarkastik bir anlatımla eleştirildiği "Liebe African":
Fransa'nın Afrika'da sömürgecilik tarihi
Tarihteki önde gelen Batılı sömürü imparatorluklarından biri olan Fransa'nın Afrika'da toprak edinmeye başlaması, Fransa devletinin 1624'de Senegal sahillerine çıkarma yapıp kıyıda üsler inşa etmesi ile başladı.
20. yüzyıl başında 13 milyon km2 arazisi ile Britanya'nın ardından Dünya'nın en büyük sömürü gücü olan ve aynı tarihlerde sömürgecilik faaliyetlerini Anadolu içlerine kadar taşıma girişimlerinde bulunan Fransa'nın sömürü tarihine bakıldığında, bu bağlamda en önemli bölgenin Afrika olduğu görülebilir:
Afrika'da Sömürü Tarihi
Afrika'daki ilk dönem Fransız sömürgeciliği, diğer Avrupalı güçlerinki gibi devrin teknik imkansızlıkları nedeni ile kıyı bölgeleri ile sınırlı kalırken, 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Fransa Afrika'nın iç bölgelerini de yöneldi.
Gelişen tekonolojinin yardımıyla Afrika'nın tamamını ele geçirmeyi amaçlayan bu yeni politika Fransa ile sınırlı değildi. Başta İngiltere olmak üzere diğer Avrupalı devletler de Afrika'yı ele geçirme yarışına girmişlerdi.
"Scramble of Africa" (Afrika'nın Kapışılması) olarak isimlendirilen bu süreç Alman İmparatorluğu Şansölyesi Bismarck'ın 1880'lerde Avrupalı devletleri Avrupa'daki güç dengelerini bozmadan Afrika'nın paylaşılmasının planlamasına öncülük etmesi ile hız kazanmış, 1. Dünya savaşı öncesinde Afrika'da Habeşistan Krallığı (Etiopya) ve Liberya dışında 30.221.532 km2 araziye sahip Afrika'da Avrupalı devletlerce sömürgeleştirilmemiş bir bölge kalmamıştı.
1914'te Afrika... Kırmızı: Britanya, Mavi: Fransa, Açık Mor: İspanya, Mor: Portekiz, Açık Yeşil: İtalya, Turkuaz Yeşili: Almanya, Sarı: Belçika, Açık Gri: Bağımsız (Habeşistan, Liberya)
Bu süreçte 10 milyon km2 ile Afrika'da en çok toprak sahibi devlet Fransa olmuştu. (Günümüz kara Fransa'sı 551.695 km2)
Sömürgeci güçler Afrikalıların teknolojik geri kalmışlığından ve örgütlenmemiş olmasından faydalanarak çoğu yerde ciddi bir direniş görmediler. Ama Kuzey Afrika başta olmak üzere Müslüman bölgelerdeki direniş faaliyetleri hem Avrupalı devletlerin sömürgeleştirme politikalarını yavaşlattırdı hatta yer yer durdurdu hem de uzun vadede Afrika ülkelerinin - Batılıların dış müdahelelerden hiçbir zaman kurtulamasalar da- bağımsızlık kazanmalarını sağladı. 2. Dünya Savaşı'nın ardından Avrupalı Sömürge İmparatorlukları hızla tasfiye oldu.
Fransa ve İngiltere'nin Sömürgecilikte Farklılıkları
Fransız sömürgeciliğini İngiliz sömürgeciliğinden ayıran en önemli nokta, Fransa devletinin denge politikaları gözetmeksizin ve yerel kültür ve değerleri önemsemeksizin sömürgeci güç olarak kendisine biçtiği mission civilisatrice (medenileştirme misyonu) "görevini" yerine getirmeye çalışmakta ısrarcı olması, Fransız kültürünü ve Hristiyanlığı zor kullanarak benimsetmeye çalışmasıydı.
Bu da Afrika'da ve Dünya'nın diğer bölgelerinde olduğu gibi, Fransız sömürgeciliğine gösterilen tepki ve direnişin, İngilizlere gösterilenden çok daha fazla olmasına neden oldu.
Afrika ülkelerinin bağımsızlık kazanmasının ardından bölgeyi "arka bahçe" olarak görmeye devam eden Avrupalı ülkelerin başında Fransa geliyordu.
Cezayir Darbesi ve Fransa'nın Cunta'dan yana müdahelesi (1992)
Ekonomik müdahelelerin yanı sıra doğrudan politik müdaheleden de kaçınmayan Fransa, örneğin 1991'de Cezayir seçimlerini gayriresmi kaynaklara göre %80'i aşan oy oranıyla kazanan İslamcı FIS'e karşı darbe yapıp Cezayir İç Savaşı'na ve 150.000-200.000 Cezayirli'nin ölümüne neden olan askeri cuntaya açıkça destek vermiş ve darbecilere maddi yardımda bulunmuştu.
Mali Müdahelesi (2013)
Şu an eski sömürgesi olan Mali'ye doğrudan müdahelede bulunan ve bu müdahelenin kapsamını büyüteceği sinyallerini veren Fransa'nın yeni bir durumla karşılaştığı görülüyor. Küresel Cihat Hareketi öncülüğünde eskileri ile karşılaştırılamayacak derecede profesyonelleşen direnişin, Fransa'yı bu eyleminde başarısız bırakacağı tahmin ediliyor.
Üstelik Küresel Cihatçıların Fransa ve diğer Batılı güçlerle mücadelesi Mali ile sınırlı değil. Silahlı ve silahsız bu mücadele başta Mısır'dan Fas'a kadar Kuzey Afrika'da, Mali'yi de içine alan Gine Körfezi'nden Akdeniz'e kadar olan ve Avrupa Birliği'nin toplam arazisini aşan devasa bölgede ve Somali'de olmak üzere Afrika'nın uçsuz buçaksız geniş toprakları üzerinde devam ediyor. Bu da Avrupalı eski sömürü imparatorluklarının ve ABD'nin Afrika'daki menfaatleri için büyük bir tehdit oluşturuyor.
"Artık Avrupalı Avrupalı'ya Silah Çekemez"
2. Dünya Savaşı'nın sona erdiği 1945 yılından bu yana Avrupalı hemen hemen tüm politikacılar kıtada yüzyıllardır devam eden kanlı ve yıkıcı savaşları düşünerek ve 1. ve 2. Dünya Savaşları'nı Avrupa'nın intihar girişimi olarak değerlendirerek geçmiş düşmanlıkları unutarak birlikte hareket etme kararı almışlardı.
Geçmişin intikamını hedeflemeyi ve kıta içerisinde oluşan sorunları silah kullanarak çözmeye çalışmayı kıtanın genel menfaatinden öte kendi ülkelerinin menfaatine de zararlı gören Avrupalı liderler karşılıklı "kazan-kazan" stratejisini benimseyerek ortak menfaat gözetip kıta entegrasyonu için çalışmaya, oluşabilecek sorunları sadece müzakereler yoluyla çözmeyi ilke haline getirmeye karar vermişlerdi.
Bu doğrultuda en büyük görev Kıta Avrupası'nın iki büyük rakip gücü Almanya ve Fransa'ya düşmekteydi.
Almanya-Fransa İlişkileri
Aralarındaki düşmanca rekabet 19. yüzyıldan itibaren belirginleşmekle birlikte yüzyıllardır devam eden, 20. yüzyılda 1. ve 2. Dünya Savaşları'nda birbirlerine karşı çok şiddetli ve kanlı saldırılarda bulunan Almanya ve Fransa'ya, 2. Dünya Savaşı'nın ardından savaşın galiplerince belirlenen çift kutuplu yeni düzende Avrupa'nın entegrasyonu sürecinde birlikte hareket etme görevi verilmişti.
Bu sürece birlikte öncü olma rolü aslında sadece ABD ve Sovyetler Birliği'nin tasarladığı bir plan değil, aynı zamanda yüzyıllardır devam eden düşmanca rekabetin iki ülkeye verdiği zarar hesaplanarak Alman ve Fransız politikacıların geçmişi unutmaya çalışarak karşılıklı "kazan-kazan" stratejisi benimsemeleri ile hayata geçmişti.
Aralık 2013 itibariyle 28 ülkeden oluşan Avrupa Birliği ve 17 ülkeden oluşan Euro Birliği'nde ortaklıklarının öncülükte başat rol oynadığı bu iki ülkenin on yıllardır geçmişten farklı olarak birbirlerinin menfaatlerine pek ses çıkarmamalarının bir sonucu olarak Fransa'nın Afrika'ya doğrudan müdahelelerine Almanya'nın destekçi olduğu belirtiliyor.
Almanya’dan Mali operasyonuna destek
Mali Müdahelesi'ne Dair Değerlendirmeler
Mayıs 2012'de Sarkozy'i yenerek seçimi kazanan mevcut Fransa cumhurbaşkanı Hollande'ın Afganistan'dan çekilmeyi hızlandırma kararı alması, Fransa'nın artık bu tür dış müdahelelerden kaçınacağı imajını doğurmuştu.
Fakat Mali müdahelesi, Dünya'nın dört bir tarafındaki anti emperyalist kurum ve kitlelerin Fransa'nın müdaheleci ve "arka bahçe"ci politikalarından vazgeçmediği değerlendirmelerine neden oldu.
Örneğin Fransa'nın Mali müdahelesini kınayan Taliban Hareketi de bu noktayı vurgulayarak Fransa'ya, Afganistan'dan çekilmeyi hızlandırarak oluşturdukları olumlu izlenimi Mali'ye saldırı ile yerle bir olduğunu ve bu süreçten en çok Fransa'nın zararlı çıkacağını hatırlattı.
Taliban'dan Mali açıklaması
Mali'de Fransız ordusunun doğrudan Malililerle savaşının başladığı bu yeni süreçte henüz savaşın nasıl sonuçlanacağı net olarak kestirelemese de, günümüz Dünya'sının 20. yüzyılın ilk çeyreğinden çok farklı olduğu görülüyor.
Batılı güçlerin bu tür müdahelelerde istediği sonuçları elde etmesinin çok zor olduğu, hatta Batılı orduların saldırılarının müdahele bölgelerindeki direnişçileri çok daha güçlendireceği ve art arda yenilgiye uğrayan saldırgan tarafların güçlülük imajının yerle bir olmasının kaçınılmaz olduğu değerlendirmelerinde bulunuluyor.
incanews / Enes Asım Silin
SON VİDEO HABER
Haber Ara