Süleyman Demirel: Bugünler de geçecek
9’uncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, “Kötüyü yaşatmak mümkün değildir. Bu, geçecektir. Zamanını bilemem ama varılacak netice budur. Çünkü hiçbir halkı bunaltmaya devam edemezsiniz. Ne kadar çok sıkıştırırsanız, karşıdan o kadar çok tepki alırsınız. Bütün hikâye, tepki gösterirken meşru düzenin dışına çıkmamak, şiddete müracaat etmemek” dedi.
12 Yıl Önce Güncellendi
2013-12-01 09:33:38
Cumhuriyet gazetesinden Can Dündar’a konuşan 9’uncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, gündeme ilişkin soruları yanıtladı.
Can Dündar’ın Süleyman Demirel ile yaptığı söyleşiye yer verdiği “Bu da geçer yahu” başlıklı yazısı şöyle:
Erdoğan’ın seçimi kazandığı gece, Demirel’e “Şimdi 5 yıl bu iktidarla mı geçecek” diye sormuşlar.
Baba, “Kendinizi 15 yıla hazırlayın” öngörüsünde bulunmuş.
12. yılındayız.
Acaba bugün ne düşünüyor?
Türkiye, peşi peşine tarihi seçimlerin yaşanacağı önümüzdeki iki yılda rotasını değiştirecek mi?
Demirel diyor ki:
“Bugünkü seçmen, 1946’nın Aslanlı köyündeki köylünün cesaretine sahip değilse hiçbir yere gidemeyiz. Bu ülkeyi idare hakkı, idare edene değil, ona idare etme yetkisini verene, yani halka aittir. Türkiye bir yere gelmiştir. Artık idare edenler, elindeki gücü ters kullanarak, devlet imkânlarını alabildiğine dağıtarak seçim kazanamaz. Böyle bir durumda ‘Demokrasi yerleşmiştir’ diyemeyiz. Onu yerleşik hale getirmek lazım...
Türkiye’de pek çok şey iyi değil, halkın şikâyeti var; doğru. Ama şu da bir gerçek: Ülkede sıkıyönetim yok. Devletin kanunları işliyor. Demokrasinin getirdiği imkânlar mevcut. Yani yol bitmiş değil. Halk daha iyisine talip olmalı.”
Siyasetin hikâyesi budur
İyi de nasıl?
Partiler lider sultası altında. Yargı kuşatıldı. Medya, üniversite susturuldu. Her tür itiraz bastırılıyor. Bu koşullarda nasıl hak aranacak?
Demirel, hepsine hak veriyor ama iyimser konuşuyor:
“Hepsi doğru ama bunları aşmak için, hak arama yollarını yaratmalıyız.”
Verilecek mücadele için kendisini örnek gösteriyor:
“28 bin köye elektrik götürdüm. Edirne’den Hakkâri’ye yol, su götürdüm. Üniversiteler, fabrikalar yaptım bu memlekete... Sonra geldiler, beni şu senin oturduğun koltuğa oturttular,
‘10 sene yasaklısın’ dediler.
O 10 senenin 7’sinde orada oturdum.
8. senesinde muhalefet lideriydim.
11. senesinde başbakandım.
14. senesinde cumhurbaşkanıydım.
Siyasetin hikâyesi budur.”
Baskı karşısında büzülmeyin
“Hiçbir şey bedava değil. Gayret edeceksiniz, çalışacaksınız. Gereğinde ‘Bu olmadı’ deyip yenisini arayacaksınız. Memleket kötü idare ediliyorsa ‘Böyle idare olmaz’ diye peşlerine düşeceksiniz.
- Ama peşine düşenlerin başına olmadık işler geliyor?
- Onları inkâr etmiyorum. Sizler sıkıntıları dile getiriyorsunuz, bunlara da hak veriyorum. Hak vermediğim şey, bunların karşısında büzülmek. Büzülenlere hak vermiyorum.
- Yarım asrı aşkın süredir politikanın içindesiniz. Bugünkü parti sistemine, dış politikaya, Emniyet’e, askere, yargıya, medyaya, sermayenin iktidar karşısındaki haline benzer bir durum gördünüz mü hiç?
- Kötüleri mukayese etmek kolaydır. Siz kötüyü aramayın, ‘Filan devir daha iyiydi’ diye, daha iyiyi arayın. Bunların hepsini aşacak Türkiye... İyiliğe karşı kötülük yapılırsa ortadan kalkacak olan kötülüktür, ama sabır lazım... İnşallah her şey daha iyi olur. Hiç karamsarlığa kapılmayın. Türkiye büyük memlekettir. Bir imparatorluk bakiyesidir. Bu bir. İkincisi, büyük bir devrimi yapmış, bir orta dönem toplumunu çağın toplumu yapmıştır. Bunu kimse yapamamış, bir tek Mustafa Kemal Atatürk yapmıştır. O da en iyisini yapmıştır. Bugün aksamalar varsa, onun yaptığı şey tam anlaşılmadığındandır. Dine karışmış bir toplumu seküler bir toplum yapmak kolay şey değil. Çünkü seküler toplum açık konuşmayı gerektiriyor. Dine karışmış toplumlar açık konuşmayı kaldırmaz, korku hâkim olur. Türkiye bunları konuşabilse içinden çıkabilecek.
- Ama yine korku hâkim gibi görünüyor.
- Evet öyle...
- Toplumun yeniden dine karıştığı da görünüyor?
- Evet, ama Türkiye’ye laiklik çok şey getirmiştir. Getirdiklerini silmek kolay kolay mümkün değildir.
- Sandığı önemsiyorsunuz ama sandık tek başına çare mi? Sivil toplum, sendikalar, iş âlemi, toplumsal yaşam bu kadar kuşatılmışsa, seçim bir ülkeyi demokratik yapmaya yeter mi?
- Sistemin çalışması lazım. Sistemde sendika var, iş âlemi var, basın var, üniversite var. Bunları sistemin içinden çıkarırsanız sıkıntı oluyor. Sistem niye bozuldu? Biz 1965’te seçim kazandık. 73’te veya 75’te kaybedebilirdik. Müdahale olmasa da seçim kaybetseydik, sistem işlerdi. Bizim elimizden iktidarı zorla aldılar, verecek kimseyi de bulamadılar, 75’te yine bize geldi iş... Eğer hiç dokunmasalardı, sistem iyi kötü kendini düzeltirdi. Şimdi ne oldu? Siyasi sistemi yere vurduk, o sistemi kötüleyen askeri de şimdi kötüledik. ‘Kime inanacaksın’ noktasında açıkta kaldık. Soğuması için biraz zaman lazım.
- Seçimde insanlara ne yapmalarını tavsiye edersiniz?
- Komşusunu alıp ‘Hadi gel kardeşim’ deyip sandığa götürecek.
Bir Demirel fıkrası
Reçete çok da...
Geldik Güniz Sokak’ı kahkahalarla çınlatan bölüme...
Demirel, sürekli “sabır”dan söz edince, sabretmekte zorlanıyorum.
“Türkiye 10 senedir sabrediyor” diyorum.
Cevap veriyor:
“10 sene politikada uzun süre değil.”
“Ama bizim hayatımızda uzun süre...”
“Demek ki 10 sene yetmemiş, bir doz daha alacaksınız.”
“Aman efendim, aşırı dozdan gitmeyelim sonra...”
Kahkahalar üzerine ibretlik bir öykü anlatıyor:
“Yahudi çobanın koyunlarını kurt yiyormuş. Papaza gitmiş. ‘Bana bir reçete ver’ demiş. Yazmış papaz. ‘Şu reçeteyi al, uygula, bundan sonra olmaz’ demiş. Ertesi gün, ‘Ne oldu’ diye sormuş, ‘Kurt yine geldi, yedi’ demiş çoban... Bir reçete daha yazmış papaz... 3. gün yine aynı şikâyetle gelmiş çoban... Bunun üzerine papaz demiş ki:
‘Benim daha çok reçetem var da, acaba senin koyunlar dayanacak mı?”
Churchill’in İncil’de okuduğu satır
Haksızlık karşısında sabır telkin ediyor Demirel...
Ne söylesem, “Sabredeceksiniz. Sabredeceksiniz” diyor. sonra da yüzüme bakıp, “Sevmedin değil mi bu lafları” diye soruyor.
“Mücadele edeceksiniz’ deseniz daha iyiydi” diyorum.
Bir Winston Churchill hikâyesi anlatıyor.
Savaş yılları. Churchill İngiliz Bahriye Nazırı... Savaşta bir denizaltı batıyor. Yakın dostu olan İngiliz başbakanı kendisini çağırıp istifasını istiyor. Churchill odasına çıkıyor. Masasına oturuyor. İncil’i açıyor. Ve şu satırı okuyor:
“This will pass too...”
Yani?
“Bu da geçer yahu...”
Hiçbir halkı bunaltmaya devam edemezsiniz
“Bunlar da geçer canım” diyor Demirel gülümseyerek...
“Ama kendiliğinden geçmez herhalde” diyorum.
Ciddileşiyor:
“Kötüyü yaşatmak mümkün değildir. Bu, geçecektir. Zamanını bilemem ama varılacak netice budur. Çünkü hiçbir halkı bunaltmaya devam edemezsiniz. Ne kadar çok sıkıştırırsanız, karşıdan o kadar çok tepki alırsınız. Bütün hikâye, tepki gösterirken meşru düzenin dışına çıkmamak, şiddete müracaat etmemek...”
İyi de, Gezi’de şiddete başvuran, gençler değildi ki... Bir parkta barış içinde oturanlar şiddetle püskürtüldü, yaralandı, öldürüldü. Şiddeti devlet uygularsa ne diyeceğiz?
“Gençlere kötü muamelenin sonu yoktur. Ne dünyada ne de bizde başarılı olmuştur. Biz, ‘Bunlar devam eder’ demiyoruz, ‘Geçer’ diyoruz, ama ‘Demokratik ortamı muhafaza etmek lazım. Ortamı şiddete çevirmemek lazım’ diyoruz. Ne olursa olsun yine de gençlere ‘Siz şiddetten uzak durun’ diyeceğiz. Çünkü onu demediğimiz takdirde meydana gelecek durum daha da kötü.”
Berişa hatırası
Ve bir anısını anlatıyor Demirel:
“Arnavutluk Başbakanı Berişa iyi bir doktordu. Benim de çok iyi dostumdu. Kaybetti başbakanlığı... Arnavutluk’a gittiğimde beni ziyarete geldi. Dedim ki, ‘Sakın sokağa inme. Sokakta başbakanlık arama. Sokağa inersen belki gelecek sene başbakan olursun ama öbür sene düşersin. Sokağa inmez de meşru yollardan gidersen gelecek sene başbakan olamazsın belki, ama 3 sene sonra başbakan olursun, 10 sene sonra yine başbakan kalırsın.’ Adam benim dediğimi yaptı, 3 sene sonra başbakan oldu, 10 sene sonra da başbakan kaldı.
Ne yapıp yapacaksınız, sabredeceksiniz, şiddetten kaçınacaksınız.”
SON VİDEO HABER
Haber Ara