Zaman yazarı gündemin iki ana maddesini başlık yaptı: Kürdistan ve dershane
Zaman Gazetesi yazarı Mümtazer Türköne bugünkü yazısında Diyarbakır'daki tarihi buluşmayı ve gittikçe alevlenen dershane tartışmasını köşesine taşıdı...
12 Yıl Önce Güncellendi
2013-11-19 03:58:49
Mümtazer Türköne 'Dershane ve Kürdistan' başlıklı yazısında Başbakan Erdoğan'ın Diyarbakır'daki tarihi buluşmada yapmış olduğu konuşmaya atıfta bulunarak 'güçlü ve dengeli' olduğunu belirtti. 'Kürdistan' kelimesinin kullanılmasına da siyasetin mutfak işçiliği olarak nitelendirdi. Türköne, dershanelerin kapatılması yönündeki tartışmalarda da Başbakan Erdoğan'ın siyasi bir manevra yaptığını direkt olarak söylemese de imada bulunuyor.
İŞTE TÜRKÖNE'NİN O YAZISI:
Başbakan'ın Diyarbakır konuşması güçlü ve dengeliydi. Oldukça riskli bir hamle hatasız, üstelik başarıyla tamamlandı.
Barzanî'nin gelişi, arka planda İbrahim Tatlıses ve Şivan Perver'in müziği ve hatta evlenen 400 çiftin mutluluk tablosu etkileyiciydi. Bir uçta MHP liderinin, öbür uçta BDP'li Demirtaş'ın dile getirdiği rahatsızlığın tam ortasında AK Parti Hükümeti imkânları ve fırsatları değerlendirerek, silahları kalıcı bir şekilde susturmaya çalışıyor. Güneydoğu'da yükselen barışçı gelecek umutları bir imkân; Suriye'de KDP ile PKK'nın savaş durumu bir fırsat. Bütün bu parametreleri değerlendirerek amacınıza ulaşmak için yaptığınız planlara ve attığınız adımlara siyaset adı veriliyor. Beşir Atalay, Başbakan'ın Diyarbakır konuşma metni üzerinde çok çalıştıklarını ve "Kürdistan" tabirini kullanmayı kendi aralarında uzun uzadıya müzakere ettiklerini söylüyor. Siyaset işte böyle yapılıyor. Arkada geniş bir mutfak, ehil aşçılar ve ön planda liderin parlak sunumu. Tesadüfe bırakılacak hiçbir ayrıntı yok. AK Parti siyaset planlamada ve icra etmede başarılı. Özellikle doğru zamanı seçme konusunda Başbakan'ın sezgileri çok kuvvetli. Yetenekli kadrolarla çalışıyor, imkânları ve fırsatları çok iyi değerlendiriyor. 11 yıldır AK Parti iktidarı tesadüflerle değil, bu performans ile hükmünü yürütüyor.
İşte bu yüzden "dershane gündemi" hakkında anlam sorunları yaşayanlar, sorularının cevabını eğitimin girift dünyasında değil, siyasetin imkânları ve fırsatları içinde aramalı. Başka türlüsü AK Parti'yi de, Başbakan'ı da hafife almak olmaz mı? Eğitim arzını yasaklayarak talebi ortadan kaldırmanın, üstelik bu kadar genel bir sorunu gizli-saklı çözmeye kalkmanın açıklamalarını eğitim uzmanlarından değil, siyaseti takip edenlerden alabilirsiniz. Bakanlık, dershaneleri kapatmayacaklarını, sadece bakanlık bünyesi dışına alacaklarını söylerken ne kadar inandırıcı? Hâlbuki Millî Eğitim Bakanlığı sıradan bir bakanlık değil, adında "millî" ibaresi olan iki bakanlıktan biri. Eğitimde devlet tekeli, bu bakanlığı TSK gibi benzersiz hale getiriyor. Nasıl TSK dışında ordu kuramazsanız, MEB dışında eğitim veremez ve eğitim alamazsınız. Aksini iddia edebilmek için Anayasa'nın 42. maddesinden başlayarak Tevhid-i Tedrisat Kanunu başta olmak üzere yarım düzine kanunu değiştirmeniz lâzım. Talebi karşılayacak bir alternatif oluşturmadan dershaneleri kapatmanın yol açacağı semptomlar hakkında kimse tek kelam etmiyor. Bakanlık, daha önce denenmiş ve başarısız olmuş halk eğitim veya okullardaki takviye kurslarını cankurtaran simidi gibi öne sürdüğüne göre, demek ki hiçbir hazırlık yok. Özel ders talebinde patlamayla veya illegal dershanecilikle nasıl baş edecek ve fırsat eşitliğini nasıl dengeleyecek?
Mesele hepimizin artık anlamış olduğu üzere dershane meselesi değil. Başbakan durduk yere bir kriz çıkartıyor, eline "dershane kapatma kartı" alarak siyaset planlıyor ve pozisyonunu sağlama alıyor. Peki neyi planlıyor, hangi pozisyonu amaçlıyor? Uzun uzun müzakere edilip telaffuz edilen "Kürdistan" lafzının, dershane sorunundaki karşılığı ne olabilir?
Düz mantık Başbakan'ın önümüzdeki mahalli seçimlere yönelik olarak "dershane oyları"nı konsolide etmek üzere bu krizi çıkarttığını ve yönettiğini söylüyor. Güya Başbakan'da "cemaat oyları" tabir edilen bu oyların muhalefete yöneleceği endişesi var. Dershane kapatma projesi yeni değil, her gündeme gelişinin mutlaka bir bağlamı vardı. Bu seferki bağlam, yerel seçimler. İkinci senaryo, herkesin yaptığı hesabın üzerine çıkan bir projeksiyona dayanıyor. Başbakan yerel seçimlerde özellikle İstanbul ve Ankara'da "şanlı" bir hezimet planlıyor? Mağdur konumuna gireceği böyle bir hezimetin, akabinde yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimine etkisi ne olur? Zannedildiği gibi bir hezimetler zinciri mi? Yoksa geçmişin karanlık çağlarını hatırlatan ve herkesi kendine getiren bir uyanma vesilesi mi?
Siyaset imkân sanatı. Ya imkân oluşturma yeteneği? Batan gün kan içinde, âşıklar ise kendi yaralarını seyrediyor.
SON VİDEO HABER
Haber Ara