Sibel Eraslan'ın Star gazetesindeki "Numan Kurtulmuş: Kapatma değil dönüşüm" başlıklı (17 Kasım 2013) yazısı şöyle:
Dershaneler meselesinde karşılıklı tedirginlik ve öfkeler üzerinden süren gerilim, yanlış anlaşılmaları körüklüyor. Toz duman arasında ne konuşma imkanı ne de üslup etiği kalıyor.
Oysa biz son otuz yıldır canımıza tak eden terör ve güvenlik meselesi gibi en hayati mevzumuzu bile “konuşarak, müzakere ederek” halledebilmek adına çok önemli adımlar atabilmiş bir toplumuz. Şimdi eğitim konusunda yaşadığımız şu talihsiz gerginlikse insanı şaşırtıyor açıkçası. Cumhurbaşkanımız meselenin halen ilgili tüm taraflarca, veliler, öğrenciler, eğitimciler ve eğitim kurumlarınca görüşülmekte olduğunu, meselenin Meclis’e geldiğinde aşamalı bir şekilde müzakere edileceğini söylerken... Basına yansımış değişik taslaklar üzerinden fırtınalar kopuyor... Oysa adı üzerinde “taslak”...
Meselenin “eğitime darbe” şeklinde sunulmasından da “paralel eğitim” eleştirisinden de rahatsızım. Zira dershaneler, eğitimin temel değil destek müesseseleri olarak kurulmuş kurumlardır. Eğitim açısından bir açığı, bir eksikliği kapamanın yanı sıra... Genellik ve eşitlik prensibine göre hizmet veren resmi okullarda bir takım özel yetenek ve ihtisas imkanına ulaşamamış öğrencilere, yetişme imkanı sağlamak adına oluşturulmuş kurumlardır özel kurslar ve dershaneler. Şayet resmi eğitim kurumları bu ihtiyaçları karşılarsa, zaten dershane ve kurslar işlevsiz kalacaklardır. Bu da onların kapatılması değil, eskimiş bir sosyolojinin devrini tamamlayarak dönüşmesi anlamına gelecektir.
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Prof. Numan Kurtulmuş: “...Milli Eğitim sisteminde bir dönüşümün parçası olarak dershanelerin yeniden yapılandırılmasıdır söz konusu olan” diyor. “Bu bir kapatma olayından çok, dershanelerin özel okullar haline dönmesidir, dershanelerin yeni fonksiyonlarıyla Türk Milli Eğitimine katkı sunacak noktaya gelmesini temin etmektir, kimseyi mağdur etmeyecek bir dönüşüm üzerinde çalışıyoruz” diyor. Dolayısıyla mesele eğitim sistemine darbe veya özel teşebbüs ve sermayenin yasaklanması, kapatılması değil... Dönüşüm meselesidir. Hükümetin iletişim ve görüşmeler konusunda hassas olması ve katılımı azami derecede önemsemesi gerekiyor, dershanelerin de yeni dönüşümler konusunda tedirginlikten çok yeni açılımlar ve önerilerle hazırlıklı olmaları...
“Dershaneler paralel eğitim ağı mı oluşturuyorlar?” Kişisel hassasiyetime yorabilirsiniz, ama “paralel devlet”ten çok çekmiş birisi olarak huylandırır, endişe yükler böylesi bir cümle bana. Galatasaraylıların, Robertlilerin, Mülkiyelilerin oluşturduğu dışa rijit/içe kardeşlik kadroları falan gelir aklıma. Yani böylesi bir şey mi var nedir sözü edilen? “Eğitimi sadece devlet verir, özel eğitim kurumları olamaz” anlamı mı çıkartmalıyız bu cümleden? Sanmıyorum. Özel teşebbüsü önemseyen ve teşvik eden liberal tavrıyla temayüz eden Hükümetin özel girişimlere karşı böylesi bir şeyi ihsas edeceğini sanmıyorum.
“Dershaneler Kapatılacak mı?” Bu yeni bir soru değil. Ben 1983’te özel bir dershanede matematik takviyesi alırken de kurs hocalarımız “dershaneler kapatılacakmış” derlerdi. Kuzenlerim 70’lerde bile dershanelere giderdi. Uğur Dershanesi 1968’de kurulmuş. “Cemaat”ler yokken veya bu kadar aktif değillerken de vardı dershaneler.
Bir de meselenin sürekli “dershanecilik” üzerinden yürütülmesi hoş değil... Bir firmanın açılması veya kapanması gibi bir hadisenin evet ticari bir mesele olarak önemi olabilir. Firmalar açılır, kapanır, dönüşür. Ama ya öğretmen kimdir, nedir? Kolay mı yetişir? Tartışmanın binlerce idealist öğretmeni rencide etmeden, kırıp dökmeden yürümesi gerek. Bedir Harbinde10 Müslüman’a okuma yazma öğreten Müşrik esirler serbest bırakılıyordu. Kimdi onlar? Onlar Son Peygamberi (sav) yok etmeye gelmiş kişilerdi.
Başbakanımızın öğretmenler konusundaki hassasiyetine yakınen şahidim. Hatta bir seferinde “öğretmenlerimiz konusunda senden daha az hassas olduğumu mu düşünüyorsun” diye ayıplamıştı beni... Mesele en güzel şekliyle hallolacaktır inşallah...