Polisiye-realite yahut 'insanat bahçesi': Müge Anlı ile Tatlı Sert
Tayfun Atay: 'Tahayyül edin: Bir insanı plânlayarak öldürüyorsunuz ama sırra kadem basıp gözlerden uzak kalmak yerine, alabildiğine göz önünde, televizyon stüdyosunda olmanın hazzına, cazibesine hayır diyemiyorsunuz! ‘Cinayet’le ‘şöhret’i buluşturan, caninin ‘meşhurluk’la bağını kuran, ama kopması da an meselesi bir ‘pamuk ipliği’ stüdyo!.. '
12 Yıl Önce Güncellendi
2013-11-14 09:45:16
Tayfun Atay'ın Radikal gazetesindeki "Polisiye-realite yahut 'insanat bahçesi': Müge Anlı ile Tatlı Sert" başlıklı (14 Kasım 2013) yazısı şöyle:
Pazar günkü yazımızda televizyon dünyasında siyaset, sanat, edebiyat, bilim, din, spor hiçbir şey, ‘şov’ ise her şeydir demiştik. ‘Cinayet’i unutmuşuz! Cinayet de televizyonda hiçbir şey ama sadece ‘şov’dur. Bunun en bariz örneğini son iki gündür ‘Müge Anlı ile Tatlı Sert’te izliyoruz.
Anlı’nın başarısını, belirttiğimiz önceki yazımızda kaydetmiştik. Fakat karşımıza çıkan son olay daha ötede bir takdiri hak ediyor. Anlı, sabah kuşağında yayına giren programında bir cinayeti aydınlattı. Failinin günlerdir stüdyoda şova katıldığı bir cinayet bu. Onun cinayeti işlediğini, yine günlerdir stüdyoda olan, kendisiyle yasak ilişki içindeki kadın canlı yayında itiraf etti. Caniyi stüdyonun bahçesinde lafa tutup cinayet büronun oraya ulaşması için zaman kazandırdılar. Sonra polisler bizzat stüdyoya girip kadını da canlı yayında aldı.
Müge Anlı’nın programını ben bir ‘polisiye realite-şov’ olarak tanımlamaktan yanayım. Gayet de heyecan verici bir ‘realite-şov’ bu. Düşünsenize günlerdir milyonlarca insanın izlediği, tanır-bilir hale geldiği, yani ‘şöhret’i tatmış insanlar bir anda cinayet suçuyla kodesi boyluyor! Tahayyül edin: Bir insanı plânlayarak öldürüyorsunuz ama sırra kadem basıp gözlerden uzak kalmak yerine, alabildiğine göz önünde, televizyon stüdyosunda olmanın hazzına, cazibesine hayır diyemiyorsunuz! ‘Cinayet’le ‘şöhret’i buluşturan, caninin ‘meşhurluk’la bağını kuran, ama kopması da an meselesi bir ‘pamuk ipliği’ stüdyo!..
‘Meşhuriyet Çağı’ böyle. Ne hoca, ne sanatçı, ne siyasetçi, ne de cani onun ‘ekran’ denen anaforuna kapılmaktan kendisini alıkoyabiliyor.
Anlı’yı programda adeta bir cinayet büro amiri sorgu odasındaymış gibi izliyoruz. Dün, hızla bir yeni vakaya derinlemesine dalındı: 83 yaşındaki kadın evinde ölü bulunmuş. Başına keserle vurulmuş, kolundaki bilezikler alınmış. Kızı ve gelini, annelerini toprağa verdikten sonra sıcağı sıcağına canlı yayındalar. Anlı, iki ‘okkalı’ yardımcısı, hukukçu ve psikiyatrist hocalarımızla olayın üzerine gidiyor. Sorular-cevaplar, failin aile içinden veya aileye yakın biri olduğu ihtimalini güçlendiriyor.
Program öyle bir akıyor ki sanki bir polisiye diziyi soluk soluğa izler gibi oluyorsunuz!..
Ama olaylar kurmaca değil gerçek. Ve realitenin bu ‘göstermelik’ hali (zor bir tabir olacak!) ‘hakiki hali’ne de baskın. Bunu emniyet teşkilatının programa tâbi olmasından anlıyoruz. ‘Yetkili’ mercilerce aydınlatılamayan vahim olaylar, ‘yetkin’ bir merci tarafından açıklığa kavuşturuluyor. ‘Müge Anlı ile Tatlı Sert’ bu merci…
Daha geniş çerçevede, Anlı’nın programına ‘insanat bahçesi’ yakıştırmasında bulunmak geliyor içimden. Tabir, aynı adlı kitabın yazarı ve insan denen canlıyı biyo-kültürel bir varlık olarak anlamaya çalışan Desmond Morris’e ait. Nasıl ki doğal ortamlarından koparılıp hayvanat bahçesinde tutsaklığa mahkûm kılınmış hayvanlar psikolojik gerilim içinde anormal davranışlar gösterirlerse, beton bloklar arasında, teknoloji güdümünde sıkış-tıkış mekânlarda sürdürdüğümüz modern-endüstriyel yaşamın üzerimizdeki etkisi de o demekte Morris… İçinde hiç rahat edemediğimiz bir ‘insanat bahçesi’nde acımasız bir gerilim altında, her an çatlamaya-patlamaya hazır halde bir yaşam sürüyoruz.
İşte ‘Müge Anlı ile Tatlı Sert’te bu topraklarda epeydir tesis ettiğimiz böylesi bir ‘insanat bahçesi’ni seyrediyoruz. Denilebilir ki her programda bu ‘bahçe’den kesitler var. Ama bu kadar bütünlüklü, dolayımsız ve ‘çıplak’ yansıması ancak birkaç programda karşımıza çıkıyor. Mesela, kuşkusuz Anlı’nınkine nazaran daha eğlenceli bir format ve akışla izdivaç programlarında. ‘Esra Erol’la Evlen Benimle’, ‘Ne Çıkarsa Bahtına’, vb…
Bunlar bizim ‘elektronik’ insanat bahçelerimiz! Doğa ile uyum içinde, vahşi ama içten, zor ama özgür yaşamaktan çıkıp, teknolojik-elektronik bir kafeste birbirimizi ve kendimizi yediğimiz nevrotik insanlığımızdan manzaralar sunan programlar… Hâlimizin aynaları…
SON VİDEO HABER
Haber Ara