Ahmet Kekeç 'Atatürk bile Kemalist değildi' başlıklı yazısında Atatürk'ün sadece ideolojiye isim verdiğini bunu yaşamadığını belirtti. Kekeç bu tezini de şu örneklerle açıkladı:
"Mustafa Kemal Atatürk bir ideolojiye (Kemalizm’e) adını vermiştir ama Kemalist değildir. Kızılelmacıların sandığı gibi Batı karşıtı da değildir. Laiktir ama “din düşmanı” değildir."
İŞTE KEKEÇ'İN O YAZISI:
Bir “self-plagiarism” iyi gider şu dar zamanda... Dolayısıyla, vakti zamanında yazdığım, günün mana ve ehemmiyetine uygun olduğu için de (küçük ilavelerle birlikte) “tekrarlamakta” beis görmediğim bir yazıyı okuyacaksınız.
Buyrun:
İlerici Türk aydını, Türkiye tipi cumhuriyeti bahşedilmiş bir hak, bir kutsal paradigma olarak algılar. Buradan türeyen “ideoloji”nin (resmî düşüncenin, ya da meşrebinize göre Kemalizm’in) tüm sorunları çözeceğine inanır.
Hele, Türkiye Cumhuriyeti’ne rengini veren ideolojinin (ilkeler bütününün), hatta laikliğin demokratik teamüllerle örtüşüp örtüşmediğini hiç tartışmaz. Bilakis, çağdaş ve demokrat bir Türkiye’nin jakoben uygulamalarla, kamu alanını bir ideolojik grubun kullanımına açan ideolojik umdelere sarılarak mümkün olabileceğini savunur.
Bu “total algılayışın”, takdir edersiniz ki, cumhuriyetle, demokrasiyle, laiklikle uzaktan yakından ilişkisi bulunmamaktadır.
SALTANAT KARŞITI DEĞİLDİR
Cumhuriyet çünkü, kendilerine “Kemalist” diyenlerin zannettiği ve ileri sürdüğü gibi, sadece “saltanat karşıtı” bir rejim değildir; demokrasi için bir alt basamak, bir ara durak, bir geçiş noktasıdır.
Çoğulculuk, çokseslilik, farklı düşünüş ve yaşayış biçimleri neşvü nema bulamıyorsa, kabahati öncelikle “cumhuriyetçi paradigma”da ve bu paradigmaya kutsallık atfeden resmî anlayışta aramak lazımdır...
Daha önce de tartışmıştık:
Türkiye Cumhuriyeti, “Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası” ve “Serbest Cumhuriyet Fırkası”nı tasfiye ederek gerçek bir “liberalizm”in, Mustafa Suphi ve arkadaşlarını devreden çıkararak kitabına uygun bir “sosyalizm”in oluşmasını engelledi.
23 “devrimini” gerçekleştiren kadro, farklılıkları ve karşıtlıkları toptan ret ve inkâr yoluna gitmeseydi, “yerli düşünce”yi mihver edinip (yani demokratlaştırıp) yeni bir kültür bileşimi süzmeyi başarsaydı sonuç daha mı farklı olurdu?
Kuşkusuz, evet...
KEMALİZM VE ATATÜRKÇÜLÜK FARKLIDIR
Tabii bütün bunları tartışırken, Mustafa Kemal’le Kemalizm’i ayırmak gerekiyor...
Kemalizm, bir “Kadro” (Şevket Süreyya Aydemir, Vedat Nedim Tör ve Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun çıkardığı “Kadro” dergisi) faraziyesidir ve Mustafa Kemal’le (yani Atatürkçülük’le) ilgisi bulunmamaktadır.
Kemalizm ve Atatürkçülük, farklı kategorilere işaret eden iki ayrı düşünüş biçimidir...
Birincisi, halkı biat eden, pasif, edilgen varlıklar olarak görürken; ikincisi “aklı” ve “bilimi” önceliyordu; en azından “akıl” ve “bilim” diyordu; pratiğe dökmese de, bunu diyebiliyordu.
Başlıktaki “Atatürk bile Kemalist” değildi ifadesini abartılı bulabilirsiniz.
Hiç değil...
Bugün “darbeler” eliyle yaşatılan Kemalist pratiğin (uyduruk “Bursa Nutku”nu hatırlayalım), Atatürk’ün önermeleriyle örtüşmediğini biliyoruz. En azından bunu biliyoruz.
Mustafa Kemal Atatürk bir ideolojiye (Kemalizm’e) adını vermiştir ama Kemalist değildir.
Kızılelmacıların sandığı gibi Batı karşıtı da değildir.
Doğu karşıtı hiç değildir.
Resmi TKP’yi kurdurmuştur ama “komünist” değildir.
Esir Türkler meselesiyle ilgilenmiştir ama Turancı değildir.
Laiktir ama “din düşmanı” değildir.
Zağanos Paşa Camii’nde bugünkü laiklerimizin tüylerini diken diken edecek bir hutbe okumuştur ama “dindar” değildir.
CHP’ye el vermiştir ama CHP’li değildir.
Hele, kendilerini “ilerici”, “solcu”, “aydınlanmacı” sayanların tapulu malı hiç değildir.