Dolar

34,8685

Euro

36,6398

Altın

3.021,13

Bist

10.048,55

Ezber bozan kafeler…

Birçokları çay içip iki lafın belini kırmak için gider kafeye. Bazıları da rastgele değil, bilhassa seçer gideceği mekânı

12 Yıl Önce Güncellendi

2013-11-02 02:36:14

Ezber bozan kafeler…

Çay tiryakileri Karaköy’de ‘dem’leniyor



Yeşil ve sarı tonlardaki sandalyeleri, ahşap masaları, tavandan sarkan not kâğıtlarıyla olabildiğince otantik bir mekân burası. Karaköy’de henüz iki ay önce açılan Dem kafeden bahsediyoruz. İsminden de anlaşılacağı üzere bir çay evindeyiz. Mekânda tam 60 çeşit çay, tiryakilerinin seçimini bekliyor. Dem’in sahipleri menüyü ‘kırmızı, beyaz, siyah, yeşil, oolong, füme’ gibi gruplara ayırmış. Hangi çayın neden içilmesi gerektiği, nelere iyi geldiği, hangi aromalara sahip olduğunu menüye eklemişler. İçeceğiniz çayın damak zevkinize uyup uymayacağını menüdeki kapsamlı açıklamadan anlayabileceğiniz gibi mekân sahipleri de yardımını esirgemiyor. 60 çeşit çayın küçük kavanozlarda yer aldığı çay arabaları var kafede.

Dem Karaköy’de bardak ya da demlik seçeneği sunuluyor çay tutkunlarına. Tabii demlikle içmenin keyfi başka. Zira şöyle bir ayrıma gidilmiş: Asya kökenli çay tercihinde bulunuyorsanız Asya tipi döküm demliklerde, siyah çayları İngiliz tipi porselenlerde, bitki çayları camda, Türk çayı da ince belli bardaklarda her kültürü uygun şekliyle servis ediliyor. Bu arada fincanda 5-14 lira arasında, demlikteyse 12-21 lira arasında değişiyor fiyatlar.

Dem’in sahibi Eylül Görmüş ve Ömer Çağatay. Bu sıra dışı mekânı açma fikrini şöyle açıklıyor Görmüş: “Çayı çok seven bir ülkeyiz ancak çok çeşit bulamıyoruz. Çeşit çeşit çay yapan bir yer olsa da gitsek, diye düşünürdük hep. Dünyanın her yerinde çay evleri var. Bizde neden olmasın fikrinden yola çıktık ve bu işe giriştik.” Kendi meraklarından kaynaklanan bilgilerin yanı sıra çay uzmanı Ece Eral’den de danışmanlık alıyorlar.

Dünyada iyi çay yetişen pek çok ülkeden çay ithal ediyorlar. Çin, Hindistan, Sri Lanka, Kenya, Güney Afrika ve tabii Türkiye... Hindistan cevizli siyah çay, çikolatalı kırmızı çay, yaban mersinli yeşil çay öne çıkan lezzetlerden.


Bisiklet tutkunlarının mekânı



Unkapanı’ndaki Zeyrek Cafe, bisiklet tutkunlarının uğrak mekânı. Zira bisiklet severler burayı tarihi yarımada turlarının başlangıç ve final noktası olarak mesken tutuyor. Onlar, burada buluşup, dev LCD ekranlarda bisiklet yarışları, bisiklet turları, belgeseller izliyor. Aynı zamanda turlar, etkinlikler, toplantılar düzenleyecekleri zaman kafeyi buluşma noktası tayin ediyorlar. Turun sonunda tekrar Zeyrek’te toplanılıyor ve gezinin değerlendirmesi yapılıyor. Kafede bisikleti olmayanlar da düşünülmüş. Kiralık bisikletler her daim hazır bulunuyor tutkunları için. Ayrıca bisikletler için özel otoparklar da mevcut.


Dışı kafe içi sanat evi



Üç katlı kafenin tam ortasında kocaman bir değirmen… Suyla çalıştığı için hafif bir su şırıltısı, bir de alt kata sıçrayan su damlaları hâkim mekâna. Merak ediyoruz bir kafenin tam ortasındaki değirmenin varlığını. Kayıp Şehir’in mimarı Hamdi Kadıoğlu, hemen gideriyor merakımızı: “Bir kafede sadece çay içip sohbet etmenin ötesinde farklılıklar arıyorduk. İstediğimizi bulamayınca bir arkadaşımla biz yapalım diye düşündük. Alt katı sanat evi olacak şekilde tasarladık. Ressam ve heykeltıraşlık da yaptığım için burada meraklılarına dersler verdim. Bu esnada da hem suyun insan üzerindeki rahatlatıcı etkisinden yararlanmak hem de çalışırken enerji aktivasyonunu artırmak için böyle bir dekorasyona gittik.”

Müzik yerine su sesi eşliğinde çalışmak memnun etmiş sanatseverleri. Epey de müdavimleri olmuş o dönemlerde. Lakin ortakların bazı anlaşmazlıkları sebebiyle ara verilmiş derslere. Şimdilerde Kadıoğlu’nun en büyük hayali derslerin yeniden başlaması: “Hiçbir ücret talep etmeden verdiğimiz derslere hem katılımcılar hem de müşteriler çok ilgi gösteriyordu. En kısa sürede eğitimlere yeniden başlamak istiyoruz.”

Kayıp Şehir, yapılış felsefesiyle şimdilerde her ne kadar bütünleşemese de, sıra dışı dekoruyla çay tutkunlarına güzel bir görsellik sunuyor.


Kahvenizi ‘sanat’ ile alın



Rumelihisarı’nda 1820’lerden kalan eski bir Osmanlı konağının bahçesindeyiz. Denize nazır bir mekân burası. Sade Kahve, adını bakır kaplı cezveler içindeki mangal külünde pişen kahvesinden alıyor. İsmine aldanmayın, zira mekân ismiyle müsemma değil hiç. Bakışlarınızı çevirdiğiniz her oltanın ağına takılıveriyorsunuz. Küçük tahta sandalyelerin her birinde bir tiyatrocunun adı yazıyor mesela. Hangi tiyatro ya da filmlerde oynadığını hatırlamaya çalışırken gözünüz direklere asılı dünya şehirlerinin tabelalarına takılıyor. Bu defa başlıyorsunuz hangi ülkenin başkenti olduğunu düşünmeye… Can alıcı renkteki balkabakları ya da eskimiş bir bakır havandan söz etmeden geçmeyelim…

Mekânın sahibi eski bir tiyatrocu Recep Aral. Çiçeği burnunda işletmecisi ise Serhat Arslan. Güne 6.30’da kahvaltıyla başlayıp, gece 01.00’e kadar hizmet veriyorlar. Burada istediğiniz her saat kahvaltı yapma imkânınız var. Tavşankanı çayın lezzetini Aral’ın paylaştığı anısından anlamak zor değil: “Günün birinde çay tiryakileriyle ünlü Erzurum’dan bir misafir uğradı kahveye. Bir bardak çay ikram edip sorduk fikrini. ‘Eyi, çok eyi’ dedi, bizim de içimiz rahat etti.”

Sade Kahve, sanata önem vererek benzerlerinden ayrışıyor. Birçok ‘gün’ kutlanıyor burada. Tiyatro günü, Dünya Barış Günü, dostluk günü… Günün önemine dair beklenmedik işler yapılıyor. Hatta bu bazen bir aya yayılabiliyor. Mart ayı boyunca müzik çalmak yerine tiyatrocuların kendi seslerinden şiir dinletilmesi gibi… Velhasıl, vakit buldukça değil, özel vakit ayırarak gidilesi bir mekân Sade Kahve. Hatta ilk ziyaretinizi yalnız yapmanızı tavsiye ederiz. Şairler, dalga sesleri, gemi kornaları, tiyatrocular, başkentler ve dahi birçokları arkadaşlık edecek zaten size…


Burada Türkçe konuşmak yasak!



Başlığı okuyunca gayri ihtiyarî ‘nasıl yani?’ diye düşünülüyor. Hemen belirtelim kafenin adı, ‘English Spoken Cafe’ yani, İngilizce Konuşulan Kafe. Sorular zihinlerden peşi sıra akıyor: Türkçe hiç mi konuşulmuyor, İngilizce bilmeyenler gidemiyor mu, neden böyle bir kafe açılmış? Son sorudan başlayacak olursak, Beyazıt’taki kafenin işletmecisi İngilizce öğretmeni Altan Çarıkçıoğlu. İngilizce öğretmenliği bölümünden mezun olduktan sonra altı yıl öğretmenlik yapmış. Bu süreçte en çok dikkatini çekense birçok kişinin İngilizceyi anladıkları ama konuşamadıkları olmuş. Çözümü nasıl olur diye düşünürken böyle bir fikir gelmiş aklına. Ki zaten öğrencilikten beri kafe açma gibi bir hayali de varmış. Çarıkçıoğlu, “İnsanların rahatça İngilizce konuşabilecekleri bir ortam olursa bu sorunun çözülebileceğini, bunun için en uygun ortamın da kafe olabileceğini düşündüm.” diyor.

Mekânda insanların İngilizcelerini pekiştirmeleri için gerekli tüm ayrıntılara dikkat edilmiş. Bütün masaların üzerinde İngilizce sözlük var mesela. Kafenin bir köşesindeki kitaplıkta dileyenlerin okumaları için İngilizce hikâye kitapları da mevcut. İki metrelik projeksiyon ekranında kafenin duvarına yansıtılan İngilizce alt yazılı müzik klipleri gün boyu dönüyor. Tüm bunların yanı sıra insanların her gün üzerinde konuşacakları bir konu belirleniyor. Her akşam kafenin müdavimleri bir araya geliyor ve koyu bir İngilizce sohbete başlıyorlar. Hazırlık yapmak isteyenler düşünülmüş olacak ki konu önceden belirleniyor. Bu sohbetlere sadece İngilizce bilenler değil, İngilizceyi hiç konuşamayanlar da geliyor. Zira Çarıkçıoğlu, konuşmada geçen bilinmeyen kelimeleri bilgisayarında yazarak ekrana hemen yansıtıyor. Bilmeyen insanlar da notlar alıyor, böylelikle yeni kelimeler öğrenmiş olunuyor. English Spoken Cafe sadece öğrencilerin değil, işadamlarının hatta çevredeki esnafın bile uğrak mekânı.

(Fatma Turan / Zaman)

Haber Ara