Erdoğan: Ne Montesquieu'nun ne de Rousseau'nun çıkardığı bir parti değiliz
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, AK Parti siyasetin teorisini de demokrasi teorisini tarihini de yeni baştan yazmış bir parti olduğunu söyledi. Erdoğan, "Böyle bir siyasi hareket. Biz muhafazakar demokrasi dediğiniz zaman bazı köşe yazarlarının siyasi
12 Yıl Önce Güncellendi
2013-11-02 11:36:00
AK Parti 21. İstişare ve Değerlendirme Toplantısı, Kızılcahamam'da Başbakan ve AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın konuşmasıyla başladı. Erdoğan, yaklaşık bir buçuk saat süren konuşmasının başında partisinin 11 yıllık iktidar sürecini anlattı.
Erdoğan, "AK Parti 21. İstişare ve Değerlendirme Toplantısı'nın ülkemiz, milletimiz demokrasimiz için hayırlara vesile olmasını Allah'tan niyaz ediyorum. Bugün ve yarın inşallah belirlediğimiz konu başlıklarını, Genel Başkan Yardımcısı ve bakan arkadaşlarımız sunumlarını yapacak hem gündemimize aldığımız bu konular, hem de ülkemizi, partimizi ilgilendiren konular iki gün boyunca istişarelerimizi gerçekleştireceğiz." şeklinde konuştu.
Daha önce 20 istişare toplantısında olduğu gibi bugün ve yarın da tüm katılımcıların özgür, demokratik bir ortamda samimiyetin ve muhabbetin egemen olduğu bir atmosferde tüm görüş ve önerilerini, eleştirilerini dile getireceklerini belirten Erdoğan, "İstişare toplantımız her zaman olduğu gibi partimizin ve ülkemizin yüksek yoğunluklu bir fotoğrafının çekildiği sorunların tespit edildiği, çözümlerin üretildiği bir platform olacaktır. Bu geniş katılımlı geleneksel istişare toplantımızın tekrar hepimizi için ülkemiz için hayırlı olmasını diliyorum." diye konuştu.
21. istişare toplantısının son derece anlamlı ve önemli bir yıl dönümünde gerçekleştirildiğini belirten Erdoğan, "Evet yarın 3 Kasım 2002 seçimlerinin üzerinden tam 11 yıl geçti. Hep birlikte 11. yıl dönümünü de burada idrak edeceğiz. Böyle geriye doğru baktığımız da 'Allah Allah ne kadar çabuk geçti' diyoruz ama geleceğe doğru umutlarımız hep bunun üzerine inşa ediliyor. Bundan 11 yıl önce 3 Kasım 2002'de milletimiz sandıkta bize yetki verdi. Görev verdi. Bize ülkenin idaresini emanet etti. 11 yıldır milletimiz adına bu yetkiyi kullanıyor, milletimizin bu emanetine sahip çıkıyoruz. 3 Kasım 2002 seçimlerinin ardından iki yerel seçimde, iki genel seçimde ve iki halk oylamasında milletimizin huzuruna çıktık. Allah'a hamdolsun her imtihanı başarıyla tamamladık. Milletimizin artan teveccühü ile her seçimde arttırdığımız oy oranlarıyla yolumuza devam ettik ve devam ediyoruz." şeklinde konuştu.
11 yıl içinde Türkiye siyasetinin yerleşik tüm teorilerini alt üst ettiklerini kaydeden Erdoğan, şöyle devam etti: "Demokrasi tarihimize altın harflerle yazılacak çok farklı bir sürecin altına imzamızı attık. Yani bir Türkiye partisi olmadığımızı gösterdik. Sınırlarını aşan ve bir dünya partisini haline gelmiş bir siyasi parti olduk. Bunu açılışımızda yaptığımız konuşmada da ifade ettik. Biz bir Türkiye partisi olmaya değil biz bir dünya partisi olmaya geliyoruz demiştik ve partimiz hakkında tezlerin, makalelerin, kitapların yazıldığını da çok kısa zamanda göreceksiniz demiştik. Artık uluslararası üne sahip üniversitelerde hamdolsun partimiz hakkında bu tezlerin, bu kitapların, bu makalelerin yazıldığını görüyoruz. Bizimle ilgili olarak ortaya konulan olumsuz siyasi öngörüler hep boşa çıktı. Niyet okumaların ne kadar art niyetli olduğu bu 11 yıllık süreçte defalarca görüldü. Bizimle ilgili yapılan olumsuz tahminler, bizim geleceğimize ilişkin ortaya konulan negatif projeksiyonlar, analizler tutmadı. Bizim konjonktürel, gelip geçici bir siyasi hareket olduğumuz söyleyenler vardı. İktidarın yıpratıcı olduğunu, iktidar partisinde er yada geç bir yorulmanın olacağı ifade ediyorlardı. AK Parti'nin yorulmasından sürekli medet umuyorlardı. Şunu unutmayın; AK Parti siyasetin teorisini de demokrasi teorisini tarihini de yeni baştan yazmış bir partidir. Böyle bir siyasi hareket. Biz muhafazakar demokrasi dediğiniz zaman bazı köşe yazarlarının siyasi litaratürde geçmişten bugüne böyle bir ifade yoktur. Böyle bir tespit yoktur dediklerini bizler yaptığımız organizasyonlardan çok iyi biliriz. Yok Montesquieu böyle demiş. Yok Jean-Jacques Rousseau böyle demiş. Biz ne Montesquieu'nun ne de Jean-Jacques Rousseau'nun ortaya çıkardığı bir parti değiliz. Biz bu işin hafızasını da kendimiz oluşturduk. AK Parti'yi tanımak ve analiz etmek aslında hiçte zor değil. Milleti tanıyan, ülkeyi tanıyan bu toprakları tanıyan herkes AK Parti'yi tanır ve kolayca tanımlar. AK Parti milletin partisidir. AK Parti milletin ta kendisidir. AK Parti bir konjonktür partisi değildir. AK Parti şartların ortaya çıkardığı, şartlar değişince ortadan kalkacak bir siyasi hareket değildir. AK Parti Türkiye'de ve dünyada esen rüzgarların önünde oradan oraya savrulan o yapay rüzgarlar kesildiğinde hızı kesilen bir parti değildir. AK Parti 1071'de Malazgirt Ovası'nda Sultan Alparslan ve ordusunun sahip olduğu iman ve iradeye sahip oradaki ruhtan, oradaki gelenekten beslenen bir partidir. AK Parti 1299'da Sögüt'teki heyecanı, oradaki ruhu, oradaki özü yüreğinde hisseden o mirası omuzlarında taşıyan bir partidir. AK Parti 1453'te Topkapı Surları'nın önünde göğüsleri imanla dolu neferlerin umudunu, fedakarlığını, kahramanlığını temayüz etmiş bir partidir. AK Parti Çanakkale ruhunu, Çanakkale dayanışmasını ve kardeşliğini özümsemiş, Çanakkale'de yazılan destanı kendisine yol haritası olarak belirlemiş bir partidir. En önemlisi de AK Parti 23 Nisan 1920'de Ankara'da teşekkül eden ilk Meclis'in renkliliğini, zenginliğini kendisine örnek almış orada tezahür eden iman ve kardeşliği hareketini odak noktasına yerleştirmiş bir partidir. Hiç kuşkusuz AK Parti 14 Ağustos 2001'de kurulmuştur. Ama şunu asla unutmayın; 14 Ağustos 2001'de çok köklü bir hareket, çok köklü bir dava, çok eski bir medeniyet yürüyüşü AK parti olarak tezahür etmiştir. Bu hareket Nurettin Zengi'den Selahattin Eyyubi'ye, Sultan Alparslan'dan Osman Gazi'ye, Fatih Sultan Mehmet'ten Sultan Abdulhamid'e Gazi Mustafa Kemal'den Adnan Menderes'e, Turgut Özal'dan Prof. Dr. Necmettin Erbakan'a kadar uzun bir silsilenin devamı o altın zincirin halkası olan bir harekettir. 'Yanlış yaptığında seni kılıcımızla düzeltiriz' diyen Ashab-ı Kiram karşısında 'Allah'a hamdolsun yanlış yaptığımda beni düzeltecek kardeşlerim' var diyen Hz. Ömer'i anlamayanlar bu hareketi ve bu davayı anlayamazlar. 'İnsanı yaşat ki devlet yaşasın' diyen Şeyh Edebali'yi anlayamayanlar bizi anlayamazlar. 'Ya İstanbul'u alırım ya İstanbul alır' diyen Fatih Sultan Mehmet'i kararlılığını anlayamayanlar bizi anlayamazlar. 'Ya İstiklal Ya ölüm' diyen Gazi Mustafa Kemal'i anlayamayanlar bizi anlayamaz. 'Yeter söz milletindir' diyen merhum Adnan Menderes'i anlayamayanlar bizi anlayamazlar. 'Yaradanı severim Yaradan'dan ötürü' diyen Yunus Emre'yi, 'Aşkınan çalışan yorulmaz' diyen Neşet Ertaş'ı anlayamayanlar bizi de anlayamazlar. Yüreğinde İskilipli Atıf Hoca'nın sızısı olmayanlar, yüreğinde vatanını terk edip gurbette okumak zorunda kalan kızlarımızın, gençlerimizin sızısı olmayanlar, yüreğinde Ahmet Kaya'nın gurbette ölümünü hissetmeyenler, Cem Karaca'nın gurbette hüküm giymesi noktasında sızısı olmayanlar bizi anlayamazlar. Selçuklu'nun ve Osmanlı'nın gönülleri fetih hareketini onların kardeşlik dayanışma ve sevgi medeniyetini anlayamayanlar Filistin davasını, Mısır meselesini, Suriye zalimliğini, Somali yoksulluğunu, Myanmar'ın acısını anlayamayanlar bizi de, bizim politikalarımızı da anlayamazlar. 3 Kasım öncesinde ve 11 yıl boyunca 81 vilayette seccadelerin başında bizim için dua edenleri, sadece 81 vilayet de değil dünya kentlerinde kardeşlerimizin bizim başarımız için ettikleri duaları, o hissiyati o kardeşlik şuurunu anlayamayanlarda bizi anlayamazlar. Bu milletin derdi bizim derdimizdir. Bu milletin tarihi bizim tarihimizdir. Bu milletin medeniyet tasavvuru bizim medeniyet tasavvurumuzdur. Bizim kimse millet, milliyet dersi vermesin. Önce bunu kendileri öğrensin. Onun için birileri bizi anlamasa da milletimiz bizi çok iyi anladı ve anlıyor. Bu aziz millet ülkenin başında nasıl bir idareci kadrosu görmek istiyorsa işte biz oyuz, o kadroyuz. Bu aziz millet kendisine nasıl bir hizmetkar kadrosu istiyorsa işte biz o hizmet kadrosuyuz. Bu millete efendi olmaya gelmediğimiz hep söyledik, söylüyoruz ve söyleyeceğiz. Biz hizmetkarız. Biz bu millet kendisinin nasıl yönetilmesini istiyor, nasıl yönetilmesini tasavvuru ediyorsa işte onun tezahürüyüz."
3 Kasım 2002 seçimleri ve sonrasında elde ettikleri her zaferin, sorumluluklarını kat ve kat attırdığını kaydeden Erdoğan, "Seçim sonuçlarını öğrendiğimiz de milletimizin bize teveccühünü, itimadını ahde vefasını gördüğümüz de bizim telaşımız, gayretimiz, mesaimiz çoğalmıştır. Allah'a hamdolsun zaferle çıktığımız her seçim bizim kibrimizi değil, tevazumuzu arttırmıştır. Zaferle çıktığımız her seçim bizim milletimize daha fazla hizmet üretmeye zorlamış, sorun çözme irademizi çok daha güçlendirmiştir. AK Parti bütün siyaset teorilerini alt üst edip, bütün öngörü, tahmin ve niyetlere aşıp 11 yıl boyunca zaferlerine zafer ekleyerek bugünlere geldiyse biliniz ki bu tevazuyu ağır başlılığı, paylaşmayı dayanışmayı, kardeşliği yüceltmiş olmasındandır. Her zaman söylüyorum bu gün burada bir kez daha tekrar etmekte fayda görüyorum. Makamlar, mevkiler, rütbeler, payeler hepsi gelip geçicidir. Ezel ve ebedi rütbe milletin gönlünde Allah'ın nezdinde edinen rütbedir. Şöyle tarihe dönüp bir bakalım. Nice sultanlar gelip geçti. İsimleri hatırlanmıyor. Nice kudretli padişahlar, sultanlar, krallar, nemrutlar gelip geçti. İsimleri bilinmiyor. Nice kudretli kumandanlar, yumruğuyla orduları, insanları ezip geçen nice ceberrut savaşçılar gelip geçti. İsimlerini hiç kimse hatırlamıyor. Başbakanlık, bakanlık, milletvekilliği, belediye başkanlığı bütün bu payeler unutulup gider. Müsteşarlık, genel müdürlük, generallik, şeflik payeleri unutulur gider. Anadolu ve Trakya'nın şehirlerine bakın. O şehirlere hükmetmiş nice sultanların nice valilerin, kadıların daha yakın tarihte nice başbakanların, milletvekillerini hatırlanmadığını ama bir kaymakamın bir belediye başkanın o şehre hizmet vermiş bir hizmet erinin hiç unutulmadığını görürsünüz. Sokaklara caddelere okullara ismi dahi verilse yalancı şöhretlerin yad edilmediği ama ismi resmi evraka yazılmayan nice gönül insanın, nice kanaat önderinin o şehre hizmet eden nice kahramanın gönüllerden silinmediğini görürsünüz. Tarihten ve milletin gönlünden silinmeyecek olan tarihe silinmeyecek iz bırakacak olan eserdir, hizmettir, tarih kitaplarından ziyade milletin gönül kitabında kendine makam edinenlerdir." ifadelerini kullandı.
Devletlerin dahi gelip geçici olduğunu söyleyen Başbakan Erdoğan, "Nice devletler vardır kurulmuş, büyümüş, dünyaya hükmetmiş ama gün gelmiş yok olup gitmiştir. Ama millet kalıcıdır. Devletler silinip gider ama milletler yürüyüşlerine devam eder. İşte onun için asıl paye milletin teslim ettiği, milletin takdim ettiği payedir. Makamların insana ne kattığına hiç kimse bakmaz. İnsanın makamlara ne kattığına bakanlar. Şunu aklınızdan, zihninizden, hafızanızdan biran olsun çıkarmamanızı istiyorum. Bu hareketin lideri olarak elbette sorumluluk öncelikle benim üzerimdedir ama hep ifade ediyorum biz bir kadro hareketiyiz. Dicle'nin kenarında bir koyunu kurt kapsa bunun mes'uliyeti ne kadar benim üzerimde ise o kadar da sizin üzerinizdedir." dedi.
SON VİDEO HABER
Haber Ara