Yenişafak yazarı: Hocaefendi'ye bu zulüm niye?
Yenişafak yazarı Salih Tuna bugünkü yazısında ABD'de fenalaştıktan sonra hastaneye kaldırılan ve sonrasında taburcu edilen Fetullah Gülen'i kaleme aldı...
12 Yıl Önce Güncellendi
2013-10-26 04:54:28
Sezai Karakoç üstadımızın 'Ötesini Söylemeyeceğim' şiiri benim için öyledir; döner döner okurum.
Her okuyuşumda da 'şiir bizim için var' derim. Tıpkı mezkur şiirde 10 yaşındaki çocuğun 'Bay yabancı'ya, 'Yağmur bizim için yağıyor' deyişi gibi.
Ve, an gelir iyi ki o insan var dersiniz.
Allah'ın lûtfu gibidirler. En netameli günlerde öyle bir kelam eylerler ki inşirah duyarsınız.
Hocaefendi benim için işte o insanlardan biridir.
Geçenlerde biliyorsunuz hastaneye kaldırıldı. Kelimenin tam anlamıyla yüreklerimiz ağzımıza geldi. Birçoğumuz Salat-ı Tefriciye duaları okuduk.
Hocaefendi (şükür ki şükür) taburcu edildikten sonra 'geçmiş olsun' dileğinde bulunanlara iki sayfalık teşekkür ilanı yayımladı.
Teşekkür listesinde kimler yoktu ki...
Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı, Başbakan, bakanlar, Gürsel Tekin'den Sırrı Süreyya Önder'e, Oktay Vural'dan Ahmet Türk'e kadar her partiye mensup milletvekilleri, Kadir Topbaş'tan Melih Gökçek'e kadar belediye başkanları, Eczacıbaşı'ndan Mustafa Koç'a kadar bütün büyük işadamları, Doğan Medya'ya varıncaya kadar bütün medya kurum ve kuruluşları ve bunların tepe yöneticileri, Efendi Hazretleri'nden Alevi Bektaşi Federasyonu Başkanı Cengiz Hortoğlu'na oradan Hahambaşı'na kadar birçok 'din adamı', kanaat önderleri, gazeteciler, köşe yazarları...
Ne güzel değil mi?
Bütün bir ömrünü, kendi ifadeleriyle, 'nam-ı celil-i Muhammedî dört bir yanda şehbal açsın' diye harcayan Hocaefendi'ye 'geçmiş olsun' demek hem insani olarak çok güzel bir davranış, hem de bu ülkenin değerlerine sahip çıktığını göstermesi bakımından çok güzel bir gelişme.
Lakin...
Hocaefendi yıllar yılı kendi vatanına hasret yaşamaya dûçar hâlâ.
Öyle bir hasret ki bu...
'Şimdi, bu odaya girerken bile vatan hasreti gözümde tüllenince gözlerim doldu. Siz bilemezsiniz onu. Ben o ülkenin (Türkiye) yollarının kenarındaki kahvelerinin bile hasretini çekiyorum...'
Öyle bir hasret ki bu...
'Odamda Türkiye'nin belki 50 ayrı yerinden topraklar var. Mahfazalar içinde. Kâbe'den gelmiş toprak gibi. Bunlara bakıp teselli oluyorum...'
Öyle bir hasret ki bu...
'Türkiye'yi kokluyorum(...) O toprak parçalarında Türkiye'yi seyrediyorum, temaşa ediyorum. Türkiye sevdam, Türkiye'de bulunan Türkiye'yi seviyor gibi görünen insanların çok üstünde. Bende mecnuncadır, delicedir...'
Hocaefendi işte böyle anlatıyor hasret sancısını.
Peki neden bu hasret, bu zulüm bitmiyor?
Şimdi biz kalksak Afrika'dan Asya'ya kadar bütün ülkeleri dolaşsak, yolda izde rastladığımız sıradan insanlarına desek ki...
Bizim gönüller sultanı bir Hocaefendi'miz var; geçenlerde hastaneye kaldırıldı diye bütün devlet erkanımız, bütün işadamlarımız, sivil toplum örgütlerimiz, kanaat önderlerimiz, din adamlarımız, gazetecilerimiz, velhasıl, iktidar ve muhalefet çevreleriyle bütün bir ehl-i vatan 'geçmiş olsun' demek için adeta sıraya girdi, ama, Hocefendi'mizin yıllar yılı bir zıpkın gibi yüreğine saplanan 'vatan hasreti' devam ediyor...
Sahi, böyle anlatsak ne derler acaba?
İçlerinde 'Hocanız ülkenize gelmek için çok şey mi istiyor?' diyenler çıkabilir belki.
Bunlara Hocafendi'nin şu sözünü hatırlatsak: 'Dünyaya beni bağlayacak hiçbir şeyim yok. Bir dikili taşım olmadı. Evlad u iyalim olmadı. Çoluğum çocuğum olmadı. İleriye matuf bir hesabım da olmadı. Bunları, mensubu olduğum, gönlümü verdiğim, gaye-i hayal yaptığım davama, düşünceme hep aykırı saydım. Dünya adına hiçbir sevdam olmadı, hiçbir şeye bağlanmadım...'
Artık ne diyebilirler?
Belki şunu: 'O vakit sizin halkınız aslında hocanızın gelmesini istemiyor...'
Asla böyle olmadığını söylersek...
Dahası, bir kamuoyu araştırması yapılsa ülkemizin yüzde 99'u Hocaefendi'nin vatan hasretinin bitmesini isteyeceği muhakkak dersek...
'Ülkeniz mi tuhaf siz mi tuhafsınız yahut bizimle kafa mı buluyorsunuz' yollu tepki gösterirler değil mi?
SON VİDEO HABER
Haber Ara