Bağış: Gecikmiş bir olumlu gelişme
AB Bakanı Egemen Bağış, Avrupa Birliği'nin, 3 yıl aradan sonra Türkiye ile yeni müzakere başlığı açılmasına onay vermesini 'gecikmiş bir olumlu gelişme' olarak yorumladı. Bağış, ''Yeni faslın açılması önemli ama tek çiçekle bahar olmaz'' ifadesini kullandı.
12 Yıl Önce Güncellendi
2013-10-22 15:53:42
Avrupa Birliği (AB) Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, NTV canlı yayınında gündeme ilişkin soruları yanıtadı.
-Avrupa Birliği, Türkiye'yle 22 numaralı başlığın açılmasına onay verdi. Hükümetlerarası konferans, 5 Kasım'da. Kararı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu gecikmiş bir olumlu gelişmedir. Aslında bu faslın açılmasıyla ilgili karar bir önceki dönem başkanlığında alınmıştı. Ama Almanya'nın itirazları nedeniyle ilerleme raporu sonrasına bırakılmıştı. Almanya'daki seçimler geride kaldı ve ilerleme raporu yayınlandı ki geçmiş yıllara nazaran daha objektif bir ilerleme raporu çıktı. Yeni faslın açılması önemli ama tek çiçekle bahar olmaz.
Biz raporun akabinde faslın açılması için gerekli işlemlerin başlatılmasını talep ettik. Avrupa Birliği üyesi ülkeler 5 Kasım günü 22 nolu bölgesel politikalar faslının açılmasını kararlaştırdı. Kısmetse Kalkınma bakanımız sayın Cevdet Yılmaz'la birlikte Brüksel'e gideceğiz ve bu faslın açılış törenini gerçekleştireceğiz ve yolumuza devam edeceğiz.
-Özellikle 23-24. başlıklar noktasındaki beklentilerimiz neler?
İlerleme raporunu yayınlarken Avrupa Birliği'nin genişlemeden sorumlu komisyon üyesi sayın Füle çok net bir açıklama yaparak bu iki faslın açılması yönünde bir çağrıda bulundu. Aslında biz Türkiye olarak bu fasılların açılmasına çok sıcak yaklaştığımızı hep vurguluyoruz. Gerek ilerleme raporlarında gerek demeçlerde gerek ikili görüşmelerde Türkiye'ye yöneltilen eleştirilerin yüzde 90'ı aslında bu iki fasılla alakalıdır. Temel haklar, yargı, ifade özgürlüğü, vicdan özgürlüğü gibi konular Türkiye ile Avrupa Birliği ilişkilerinde an sık gündeme gelen konulardır. Bu konuların incelendiği fasıllarda 23-24. fasıllardır. Bu iki fasıl aslında öncelikli fasıldır.
Aday ülkeler bu iki faslı açmadan diğer fasılları açmamalıdırlar. Türkiye bugüne kadar 14 faslı açmış bir ülke olarak bu iki faslı açamamıştır. Açamamasının sebebi de Türkiye ve Türkiye'nin eksiklikleri değildir. Avrupa Birliği bu fasılların açılış kriterlerini belirleyememiştir. Bunun tek sebebi de bu iki faslın diğer fasılların öncelikli fasıl haline getirilmesine dair oy veren Güney Kıbrıs Rum yönetiminin bir aday ülke olarak Türkiye'nin bu fasılları açmasını engellemesidir.
Avrupa Birliği kendi içindeki oy birliği şartı da bir tek ülkenin dahi bir yarım ada ülkesi olsa bile bir süreci tıkayabilmesine fırsat veriyor. Aslında ekonomik krizlerinin de en büyük sebebi bu oybirliği şartıdır. Kararsızlıkta maalesef olumsuz bir tablo ortaya çıkarmaktadır.
Ama umut ediyoruz ki diğer 27 ülke Güney Kıbrıs Rum yönetimini de ikna ederek bu iki faslın önündeki engeli kaldırmasını sağlayacaktır. Geri kalan ufak tefek adımları da Türkiye hızlı bir şekilde atar ve bizim demokratikleşme sürecimiz bizim reform sürecimiz bizim bu konudaki kararlılığımız bir kere daha teyit edilir.
-22 numaralı başlığın açılmasına onay verildi ama bir iki gündür bu konuşuluyordu. Almanya'nın tutumundaki değişikliği nasıl yorumluyorsunuz ve buna bağlı olarak önümüzdeki dönemde Türkiye Avrupa Birliği ilişkileri açısından hangi ülkeleri sorunlu olabilecek potansiyelde görüyorsunuz?
Bütün karalar oybirliği ile alındığı için şu ülke engel yaratıyor demekten çok bazı temel konular üzerinden odaklaşmamız lazım. Almanya'da bir seçim yaşandı. Sayın Merkel bir kere daha seçildi. Şu an Avrupa üç kere oyunu arttırarak seçilmiş iki lider var biri sayın Recep Tayyip Erdoğan birisi de sayın Merkel. Sayın Merkel'in seçimleri geride bırakması ile birlikte Türkiye'nin fasılları üzerindeki hassasiyetlerinde de bir rahatlaması olması çok doğaldır.
Bizim Almanya ile olan ticari ilişkimiz diğer Avrupa Birliği üyesi ülkelerden çok daha yüksektir. Almanya'da 3 milyonun üzerinde Türkiye Cumhuriyet vatandaşı, soydaşı yaşamaktadır. Ülkemizde iş yapan 4 binin üzerinde Alman şirketi vardır. Ülkemizde en çok turist Almanya'dan gelmektedir. Türkiye ile Almanya arasında ilişki zaten ayrıcalıklı bir ortaklıktır. Ama Avrupa Birliği ile olan ilişkilerimizde biz adil ve eşit bir müzakere süreci istediğimizi hep vurguladık bundan sonrada bunu vurgulayacağız.
Zannediyorum bu faslın açılması ile ilgili engel Almanya'nın iç siyasetine yönelik bir süreçte ve o süreç geride kaldı. Gerek yeni potansiyel ortakların sosyal demokratlar gerekse yeşiller Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliğine sıcak yaklaşan siyasi partilerdir. Ben uzun vadeli ilişkilerimizde Almanya ile daha farklı bir ortamı yakalayacağımıza inanıyorum. Ülkeler bazında suçlamaktansa prensipler bazında atavırlarımızı ortaya koymamız gerekir diye düşünüyorum. Şu anda Kıbrıs meselesinin çözülmemiş olması Türkiye'den çok Avrupa'nın çıkarlarına da zarar vermektedir.
Ama herkesten çok Kıbrıs'ın çıkarlarına etki ortaya koymaktadır. Annan planını destekleyen taraf olarak bir şeyi çok net vurgulamıştık. Annan planının bizimde rahatsız olduğumuz boyutları vardı ama o güne kadar ortaya çıkmış en makul barış projelerinden birisiydi. Ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nde Annan planını açıkça destekleyecek cüreti ortaya koyan tek bir siyasetçi vardı. O tavrından dolayı da başkanlık hayallerini 10 yıl geciktirmek zorunda kalmıştır. Ama zaman Türkiye'nin ve o cesur siyasetçi sayın Anasyadis'in haklı olduğunu ortaya koydu.
Annan planının kabul edilmemiş olması gerek Türk tarafına gerek Rum tarafına çok ciddi ekonomik kayıplar ortaya koydu. Annan planı kabul edilmiş olsaydı belki de Kıbrıs bugün Avrupa Birliği'nin en müreffeh ülkelerinden biri olacaktı. Ama belirsizlik yatırım çekmedi istihdam yaratmadı ve özellikle Güney Kıbrıs'ın ekonomisini Rus fonlarına bağımlı hale getirdi ve sonunda her köpük gibi o da patladı. Şu anda Güney Kıbrıs Rum halkının o cesur siyasetçiyi devlet başkanı olarak seçmiş olmaları aslında Annan planı sürecindeki hatalarını kabul etmelerinin bir göstergesidir.
Biz Türkiye olarak yeni bir formül ortaya attık. Güney Kıbrıs Rum yönetiminin müzakerecisini biz Ankara'da kabul edelim Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin müzakerecisini de Atina kabul etsin ve karşılıklı bir müzakere süreci başlasın. Ümit ediyorum ki Kıbrıs konusunda gerekli adımlar atılır bu yıl sonuna kadar yeni bir plan ortaya çıkar ve iki tarafın kabul ettiği bir çözümü Türkiye olarak biz destekleriz. Yeter ki adadaki Türk ve Rum vatandaşlarını huzur içinde birlikte yaşayabilsinler. Sayın Anasyadis'in de vizyonunun içinde olan kendi içişlerinde olabildiğince serbest iki devletin kurduğu bir şemsiye yapısıyla Kıbrıs Avrupa Birliği'ne tek bir ülke olarak üye olur ama Türklerinde Rumların sözü olur. Böylelikle Türkiye'nin 14 faslını engelleyen bu sorun ortadan kalkmış olur.
-Güney Kıbrıs Rum kesiminin Maraş önerisine Türkiye olarak bizim yaklaşımımız nedir? Bir gelişme öneri itibariyle sağlaması mümkün mü? (Rum Dışişleri Bakanı Yoannis Kasulidis, Türklerin kontrolündeki kapalı Maraş bölgesinin kendilerine verilmesine karşılık, Kıbrıslı Türklere yönelik doğrudan ticaret ambargosunun kaldırılacağını ve Türkiye’nin AB müzakerelerinde veto ettikleri bazı başlıkların açılabileceğini söylemişti.)
'TÜRKİYE FASIL AÇMAK İÇİN TEK KARIŞ TOPRAK DAHİ VERMEZ'
Maraş konusu kapsamlı çözümün bir parçasıdır. Güney Kıbrıs'ta bazı siyasilerin dillendirdiği gibi Türkiye fasıl açmak için tek karış toprak dahi vermez. Biz tam üyelik için bile toprak vermeyiz. Sadece ve sadece barış için çözüm için iki tarafın makul bulacağı her türlü opsiyonu destekleyeceğimizi söylüyoruz. Ama bu kapsamlı bir çözümün parçası olmalıdır. Annan planının içinde bu vardı ama bunu reddeden kendi vatandaşları oldu. Şimdi yeni bir plan içinde bir mülkiyet, yeni bir harita konusu gündeme gelirse ve iki taraf bunda uzlaşırsa, iki tarafın halkları da demokratik bir süreç içinde bunu tartışıp sonra kabul ederlerse Türkiye olarak biz buna sıcak bakabiliriz. Ama fasıl açmak için hiçbir ülke Avrupa Birliği'nin tarihinde toprak tavizinde bulunmamıştır, Türkiye asla bunun ilki olmayacaktır bunun hayalini dahi kurmasınlar.
-İlerleme raporunda size göre önceki raporlarından farklı bir üslup var mı? hükümetin reformcu yanını öne çıkarmak veya aksayan illeri öne çıkarmak gibi bir farklılık siz gördünüz mü?
Bu seneki raporda geçmiş yıllara nazaran yapısal bir değişiklik görüyoruz. Bazı siyasi konuların bir genel tartışma içinde değil de ilgili faslın altında ele alındığını görüyoruz. Türkiye'nin attığı reform adımlarını özellikle demokratikleşme paketinin çok geniş bir şekilde bir raporun içinde yer aldığını ve büyük bir memnuniyet yarattığını görüyoruz. Türkiye'nin her konuda mükemmel olmadığını bende vurguluyorum ama Avrupa Birliği üyesi ülkeler dahil olmak üzere dünyada mükemmel tek bir ülke yoktur. Her ülkenin üzerinde çalışması gereken konular vardır. Türkiye olarak bizimde üzerinde durduğumuz konular var. Ama bugünün Türkiye tarihinin en demokratik şeffaf dönemini yaşamaktadır. 20 yıl evvel bu ülkede sıradan insanları bırakın cumhurbaşkanları bile etnik kökenlerini dile getirmeye korkuyordu. Bugün aynı ülkede devletin televizyonu 24 saat Kürtçe yayın yapabiliyor. Mahkumlar ziyaretçileriyle anadilinde konuşabiliyor, siyasiler istedikleri dilde seçim propagandası yapabiliyor. Atatürk'ten sonra ilk defa bir cemevine giden cumhurbaşkanı gördük.
Ermeni vatandaşlarımızın, Ortodoks vatandaşlarımızın inançlarının gereğini yerine getirebildiklerini gördük. Üniversite kapısında kıyafet bekçiliği zihniyetinden kurtulmuş bir devlet anlayışını gördük. Türkiye'de her geçen gün farklı süreçler yaşanıyor. Geçen seneki ilerleme raporunda biz farklı inançlara mensup vatandaşlarımızın kurduğu vakıflara 2 milyar Euro'luk mülkü iade etmişken Türkiye'de hoşgörüsüzlük kültürü vardır cümlesi ile adeta bir aşağılayıcı hakaret içeren bir yaklaşım sergileyen Avrupa Birliği bu sene Türkiye'de inanç özgürlükleri konusunda vicdan özgürlükleri konusunda çok önemli adımlar atılmıştır deyip bunları sıralamıştır. Ama bazı eksiklikleri de vurgulamıştır. Bunları önemsiyoruz. Rapor objektif olumca bizim reaksiyonumuzda objektif olur. Ama rapor aşağılayıcı olunca bizim reaksiyonumuzda onun muadili olur. Biz sadece karneyi milletimizden alacağımıza inanıyoruz. Ama dostlarımızın da görüşlerini önemseriz.
-Demokratikleşme paketi ve ekonomi olumlu görülen başlıklardan. Ama özellikle Gezi olayları için polisin aşırı güç kullandığı yönünde bir eleştiri var ve herkesin bundan ders çıkarması gerektiği şeklinde bir vurgu var. Bu konudaki görüşleriniz neler?
Gezi olaylarının hemen akabinde Türkiye'de enteresan bir süreç yaşandı. Türkiye Cumhuriyeti başbakanı bir hafta boyunca sabahlara kadar süren uzun toplantılarda bu olaylarda gündeme gelen toplum liderleriyle, sanatçılarla uzun uzun toplantılar yaptı. Bütün bu görüşmelerin sonunda bir açıklamada bulundu. Evet bu gösterilerin ana konusu olan Taksim'deki Gezi Parkı içinde yapılması öngörülen kışla binasını yapmayı şu anda durduruyoruz mahkemeyi bekleyeceğiz dedi. Mahkeme yapabilirsiniz dese bile biz İstanbul halkının demokratik görüşüne başvuracağız İstanbul halkı yapın derse yapacağız yapmayın derse de bu fikrimizi teyit edeceğiz.
Bundan sonra gösterilerin artık devam etmesinin bir anlamı yok diye hepimiz vurguladık sayın başbakanımızla birlikte. Hemen onun akabinde içişleri bakanımız bir açıklama yaptı ve aşırı güç kullanılan emniyet güçleri ile ilgili tahkikat açılacağını bildirdi. Bugüne kadar onlarca polis görevden alıncı soruşturmalar açıldı o yargı süreci devam ediyor. Ayrıca bazı yönetmelikler yayınlandı özellikle bir takım toplumsal eylemleri engellemede kullanılan teçhizatın kullanımı ile ilgili.
'İĞNEYİ KENDİLERİNE BATIRMALARINDA FAYDA VAR'
Türkiye zaten bu adımları atıyor. Ama gösteri yapılan tek yer Türkiye değil. Biz Atina'daki gösterileri de görüyoruz, Madrid'dekileri, Paris'tekileri de görüyoruz. Türkiye'yi eleştiren bazı ülkelerin dönüp iğneyi azıcıkta olsa kendilerine batırmalarında fayda görüyorum. İğneyi kendilerine batırırlarsa buyursunlar getirsinler çuvaldızı da bizim göğsümüze hançerlesinler bir itirazımız olmaz. Dünyada hiçbir ülkede kendisine taş atılan, silah sıkılan, parke taşlarını söküp atan göstericilere çiçek atan bir polis yoktur.
Dünyanın her yerinde bu tür olaylarla bazı gerginlikler yaşanır ki Türk polisin göğsünü siper etmiştir bu olayların çapında gösteriler Avrupa'nın herhangi başka bir yerinde gerçekleşmiş olaydı çok daha vahim neticeler ortaya çıkardı. Biz yaşananlardan memnuniyet duymuyoruz ama bunların arkasındaki asıl kötü niyetlerinde tespit edilmesi ve cezalandırılması için 1000 yıllık devlet geleneğimizin gerektirdiği şekilde gerekli araştırmayı yaptığımızdan da kimsenin şüphesi olmasın.
-Guardian'da biraz önce yayımlanan bir yazıda ''Avrupa Birliği Türkiye ile müzakereleri insan haklarında ilerleme umuduyla yeniden başlatıyor'' yorumu yer aldı. Siz de biraz önce Avrupa Birliği büyükelçileri ile bir yemekteydiniz nasıl bir hava sezdiniz bu yorumu doğru kabul etmek ya da buna ne kadar sıcak bakmak lazım?
İnsan hakları konusunda gelişme hepimizin ortak umududur. Ama insan haklarına gelişme ihtiyacı olan sadece Türkiye değil aynı zamanda Avrupa Birliği'dir. Bugün Avrupa Birliği üyesi ülkelerde de ayrımcılıkla, ırkçılıkla, İslamafobiayla, antisemitizmle mücadele konusunda atılması gereken önemli adımlar vardır. Onlara yönelik bizimde kendilerine teşviklerimiz, beklentilerimiz ve arzularımız vardır. Türkiye'deki insan hakları ile ilgili olarak onlarında bizimle paylaştıkları bazı hassasiyetleri vardır. Bu sonuçta karşılıklı bir diyalog içinde ilerlenmesi gereken bir süreçtir. Avrupa Birliği ile müzakerelerin yeniden rayına oturmuş olması önemlidir.
Tanımadığımız diplomatik ilişki kurmadığımız bir ülkenin dönem başkanlığı gibi zor bir süreci bile büyük bir maharetle atlattık. Türkiye vize muafiyeti konusunda önemli adımları atmak için çok ciddi bir çaba harcadı. Ümit ediyorum kısa bir süre içinde Avrupa Birliği ile vize muafiyet müzakerelerinin başlaması için gerekli adımlar atılacaktır. Yeni bir fasıl açıyoruz. Başka fasılların açılması ile ilgili taleplerimiz var. Avrupa Birliği kendi üye ülkelerine komisyonun çok ciddi baskısı var. Bunların hepsi olumlu gelişmelerdir. Türkiye olarak biz kararlığımızı sürdürme konusunda niyetimizi ortaya koymuş bulunmaktayız.
-Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu'nun bir önceki başkanı büyükelçi Pierini'nin hemen hafta başında yansıyan sözleri var. Aralık ayı zirvesinde bir Türkiye tartışması yaşanabileceği hatta Türkiye'nin konuşulduğu Avrupa Birliği içinde bir sonbahara hazırlıklı olunması gibi bir mesaj verdiğini görüyoruz. Siz nasıl bir dönem görüyorsunuz?
'TEK ÇİÇEKLE BAHAR OLMAZ'
5 Kasım tarihini önemli bir milat olarak görüyoruz. Ama tek çiçekle de bahar olmaz biz farklı fasılların açılmasına yönelik kararlılığı da görmek istiyoruz. 3 yıldır sayın başbakanımızın Brüksel'e bir ziyareti olmamıştır fasılların açılmadığı süreçte. Biz Türkiye olarak bunu bilinçli bir şekilde teyit ettik. 5 Kasım sonrası sayın başbakanımızın kendi muhatapları sayın Barroso, sayın Rompula ve sayın Shuls'la görüşmesi söz konusu olacak. Aralık Ocak dönemi içinde bir Brüksel ziyareti planlanmaktadır. Türkiye Avrupa Birliği'nin en önemli potansiyel aday ülkesidir.Üye olduğumuz gün Avrupa'nın en büyük ikinci ülkesi olacağız. Bu sürecide yakından takip ediyoruz.
Türkiye konusunun tartışılması bizim için memnuniyet vericidir. Türkiye konusunda ne kadar geciktiklerini görmelerine vesile olacaktır. Bu faslın açılmasını bir ön şart olarak koymuştuk. Faslın açılması ile birlikte gerekli temaslar yapılacak ve Aralık Ocak döneminde sayın başbakanımızın gitmesine değecek bir programın çıkmasını istiyoruz. Onun içinde hem Avrupa Birliği konsey başkanının hem Avrupa Birliği komisyon başkanının hem de Avrupa parlamentosu başkanını takvimlerine uygun şekilde bunun planlanması ve başbakanımız gitmişken Brüksel'deki Avrupa Birliği daimi temsilcilik binamızın açılışını yapması, oradaki siyasi partilerin yetkilileriyle üst düzeyde temaslar kurması adına kapsamlı bir program hazırlıkları içindeyiz.
SON VİDEO HABER
Haber Ara