Eleştirellikten yoksun hayranlıklar
Düşünmek risk almak ve cesaret etmek demektir. Düşünmeye cesaret edemeyenler kendi iradelerinden vazgeçerler. Düşünmeye cesaret edemeyenler, medya sistemleri ve araçları yoluyla oluşturulan moda kimliklere, moda kültürlere bağlanırlar. Bir toplumda yeni kuşaklar, kendi kültür ve medeniyet değerleriyle ilişkilerini kestiklerinde o toplumun tarihinde yeni bir yabancılaşma dönemi başlamış demektir.
12 Yıl Önce Güncellendi
2013-10-21 09:29:02
Bugün, yeryüzünde, her yerde İslami varlığımız, renklerimiz, kültürümüz, yaşayış/düşünüş tarzımız tartışma konusu yapılıyor. İslami kimliğimiz içerisinde yaşadığımız toplumlarda bile sorgulama konusu yapılabiliyor. Kutsallaştırılan, dokunulmaz kılınan, tek referans haline getirilen 'liberal demakrasiler'in İslama tahammülleri yoktur.
Dünyayı seküler anlamda dönüştürme projelerinin önündeki en büyük engel olarak İslam, İslamcılık ve İslami hareketler görülüyor. Bizlerin, Müslümanlar olarak, teslimiyetçi bir bekleyiş yerine, acilen gerçeklikle hesaplaşmamız gerekiyor. Aziz İslam'ın, yanlış/aşırı/kaba/barbar/bağnaz temsillerini de bu hesaplaşmaya dahil etmek gerekiyor.
Tarihsel Hesaplaşmalar
İslam toplumlarının temel, hayati, merkezi sorunları söz konusu olduğunda, suskunluğun derinliğine kapanmak çare olamaz. Çöküş yönünde yaşanan zihinsel değişim ve yenilgileri görmek, buradan hareketle yeni bir algılama süreci başlatmak icabeder. İlkesel değer yargıları olmayan kuşaklar, şimdi'yi anlamlı kılamayacakları gibi, geleceğe de sağlıklı bir yol bulamazlar.
Teslimiyetçilik bir bataklığa doğru sürüklenmekten farksızdır. Tarihten kaçmak, gerçeklikten kaçmak, sorumluluktan kaçmak, bedel ödemekten ve risk almaktan kaçmak, fantastik mistisizmlere sığınmak kadar utanç verici bir şey olamaz. Tarihsel hesaplaşmalar, yüzleşmeler, özeleştiriler yapmadığımız için, yabancılaşmaya, bozulmaya, bayağılaşmaya, çöküşe karşı koymadığımız için, maruz kaldığımız bütün kötülükleri sessizce geçiştirdiğimiz için, ahlaki/vicdani yanımızı yitiriyoruz, ahlaki olmayan konumlara mahkûm oluyoruz.
Doğru ile yanlış iç içe geçmiş bir şekilde bir arada yaşayabiliyor. Umursamazlık, düşüncesizlik, duyarsızlık, münker'in kitleselleşmesine, örgütlenerek İslami olana meydan okumasına yol açıyor. Münker özgürleşiyor, maruf baskılanıyor. Düşüncesizleştirilen, tefekkürden alıkonulan toplumların geleceği, gelebileceği nihai nokta burasıdır. Her şeyin göreceli hale geldiği bir durumda, kötü'yü, münker'i tanımlamakta zorlanıyoruz. Ahlaki alana, vicdani alana, sorumluluk alanına, eylem alanına ancak düşünmek suretiyle çıkabiliriz.
Avrupa merkezcİ paradigma
Bilinç alanına ancak düşünerek ulaşabiliriz. Tarihe ancak niceliksel bağlamda, demografik anlamda, sayılar biçiminde dahil edilmek, İslami düşünce hayatının, kültür ve siyaset hayatının hiçbir zaman gündeminde olmadı. Avrupa-merkezci paradigmaların, Müslümanlara, devletsiz/tarihsiz/medeniyetsiz/kültürsüz halklar muamelesi yapması kadar alçaltıcı bir durum olamaz. Zihinsel ve kültürel anlamda yabancı bir dünyada yaşamaya devam edemeyiz.
İslami bilincin, tarihsel bilinç halinde yoğunlaşarak somutlaşması gerekiyor. Toplumlarımıza sistematik olarak ideolojik/politik/seküler bir tasarım uygulanıyor. Parçalanmış hayatlar, kültürler, zihinler, bütünlükler yıkıcı gerilimler, travmalar kaderimiz olamaz. Toplumlarımız hiçbir şekilde sorgulanmamış ideolojik klişelerle, dondurulmuş, kalıplaştırılmış önyargılarla baskılanamaz.
Müslüman halkların maruz kaldığı acılar, sürgünler, soykırım, katliamlar insanlık tarihin kolektif vicdanına/hafızasına dahil edilmemişken; kurbanlar Yahudi olunca, Yahudi acılarını telafi edebilmek için, onlara İsrail hediye edilmiştir.
İçerisinde bulunduğumuz dönemde: toplumlarımızda, sekülerleşmiş, liberalleşmiş bir dünyaya/hayata katılmak için, eleştirellikten yoksun hayranlıklar içerisinde bulunan, anlamsız hayatların boşluğuna yuvarlanmış kayıp kuşaklar ideolojik/partizan üniformalar içerisinde propogandanın yanında yer alıyor, hakikatten uzaklaşıyor, olayların altındaki yapıları görmüyor.
Düşünmek risk almaktır
Ne pahasına olursa olsun, kendi sesimizi bulmak zorundayız. İçerisine sürüklendiğimiz ahlaki kırılmalarla, çıkar arayışıyla sınırlı ilişki biçimleriyle, her türlü aşırılıklarımızla, paranın çürütücü büyüsüyle acilen ve içtenlikle yüzleşmek zorundayız. Emperyal-küresel sistem bugün, Avrupamerkezci bir temel üzerinde yeni bir kültür kimliği oluşturuyor. İletişim endüstrileri yoluyla bu kültür bütün toplumlara ihraç ediliyor. Türkiye'nin bir kültür sorunu var, ancak bir kültür politikası yok. Bu yüzden, toplumlarımızda genç kuşaklar neoliberal kültüre eklemleniyor. Neoliberal eklemlenme toplumlarımızda büyük ahlaki/kültürel yıkımlara neden oluyor.
Düşünmek risk almak ve cesaret etmek demektir. Düşünmeye cesaret edemeyenler kendi iradelerinden vazgeçerler. Düşünmeye cesaret edemeyenler, medya sistemleri ve araçları yoluyla oluşturulan moda kimliklere, moda kültürlere bağlanırlar. Bir toplumda yeni kuşaklar, kendi kültür ve medeniyet değerleriyle ilişkilerini kestiklerinde o toplumun tarihinde yeni bir yabancılaşma dönemi başlamış demektir. Genç kuşakların kimliklerinin ve varoluş tarzlarının dönüştürüldüğü toplumlarda, hayatın her alanında Müslümanların, şimdiki zamana uyanarak yeni başlangıçlar yapmaları gerekir.
ATASOY MÜFTÜOĞLU / YENİ ŞAFAK
Haber Ara