Son günlerdeki gelişmelere bakınca BDP’nin bir siyasi türbülansa girmeye başladığı gibi bir izlenime kapılıyoruz. Aslında BDP gibi kimlik siyaseti yapan partiler zaten yapısal bir kısım sorunlarla malüldür. Güçlü örgütün herkesi silikleştirmesi, partileşememe, demokratik zemine uyum gösterememe gibi meseleler ilk günden itibaren bu hareketin bir handikapıdır. Ancak son dönemdeki gelişmeler BDP’yi başka açılardan da zora sokmuş görünüyor.
Açılım sorunu
Öcalan’ın da zorlamasıyla kurulan HDP sol-sosyalist grup ve kişileri bünyesinde toplayarak BDP’ye örtülü kimlik üretmeyi ve ‘Türkiyelileşme’ görüntüsü vermeyi amaçlıyor.
Bu açılım, iki tür sıkıntı üretiyor. Öncelikle BDP içinde yıllardır mücadele eden, büyük bedeller ödediğini düşünen Kürtler bir sosyalistin veya Türk’ün el üstünde tutulmasını, öne çıkarılmasını ve hareketin başına geçirilmesini kabullenemiyorlar.
Kongre spekülasyonları, BDP’nin kendi içinde siyasi inisiyatif mücadelesine ve çekişmeye başladığı gösteriyor. Kandil’deki örgüt ağababaları BDP’li yöneticileri nasıl görüyorsa, BDP’li kimi yöneticiler de HDP’lileri öyle görüyorlar.
Diğer mesele ise açılımın mahiyetiyle ilgili. BDP’nin Türkiyelileşmesi her zaman vurgulanan ve arzu edilen bir durum. Bunun olmaması hem BDP’yi dar bir alana hapsediyor, hem genel siyasete zarar veriyor. Ama HDP açılımı acaba böyle bir anlama geliyor mu? Özellikle mevcut açılım BDP’yi Türkiyelileştirmiyor aksine marjinalleştiriyor. Örneğin sol seçkincilikle bazı isimlerin ne varoşlardaki sessiz yığınlara söyleyebilecekleri çok bir anlam taşıyabilir, ne de farklı bir değer dünyasıyla yoğrulan insanlar açısından güçlü bir temsil duygusu oluşturabilir. Bu tür açılımlar hem içeriyi tedirgin eder, hem dışarının ilgisini çekmez.
Dağ dili sorunu
BDP legal-siyasi bir partinin terminolojisini, taktiklerini, üslubunu kullanmak yerine dağdaki silahlı adamın üslubuyla, taktikleriyle, kavramlarıyla konuşmayı tercih ediyor. Kandil’in altında ezilen BDP bir türlü güç kazanamıyor. Oysa siyasetin dili, üslubu ve yaklaşımları farklı olmak durumundadır.
Amacı kaybetmek
BDP Kürtler için mücadele ettiğini söylemekle birlikte konsantrasyonunu Kürtlerin hak ve özgürlüklerinden örgütün hedef ve amaçlarına kaydırmış durumda. Demirtaş’ın öne sürdüğü şartlar Öcalan, PKK ve KCK ile sınırlı. Örgüt kendisini Kürtlerin sahibi gibi görmenin ötesinde kendi gelişimini herşey olarak takdim ediyor.
AK Parti düşmanlığı
Çözüm sürecini ve İmralı ile diyaloğu başlatan AK Parti iktidarı BDP’yi de bir aktör olarak öne çıkarmış oldu. İmralı’ya gidecek isimler konusunda farklı tartışmalar olsa da BDP ilk kez bu derece öne çıktı ve farklı bir rol oynama fırsatı buldu. BDP daha önce sadece hükümetle kavga ederek siyaset yapabiliyordu. Düşman olarak konumlandırdığı bir partiye karşıtlık üretmek daha kolaydı. Şimdi ise AK Parti iktidarıyla farklı bir ilişki ve iletişim içinde olmak durumunda . Hem görüşüp hem saygısızca yüklenmek bir arada olmuyor. Diyarbakır’daki basın toplantısında Başbakan’a yönelik sarfedilen sözler açık bir siyasi şuursuzluk örneğiydi. Sertlik üzerine kurgulanan bir siyasi varlık yumuşama ortamında sendelemeye başlıyor.
Türkiye normalleştikçe ve sorun yumuşadıkça bu tür partilerin sıkıntıya girmesi kaçınılmazdır. Bu tür durumlarda daha fazla sertleşme ve hırçınlaşma daha fazla batmaya sebep olur...
BAYRAMINIZ MÜBAREK OLSUN. Milletimizin ve Alem-i İslamın Kurban bayramını tebrik ediyorum.