Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

'Kaynamış beynin' sırrı çözüldü

Bilim insanları, 2010 yılında Türkiye’de bulunan 4000 yıllık beyin üzerindeki analizlerini tamamladı. Tarihin en eski biyolojik kalıntılarından biri olan antik beyin, eski çağlardaki insan sağlığı hakkında önemli bilgiler sunacak. Türk bilim insanları, kendi sıvısında kaynayan beynin günümüze kadar bozulmadan kalmasında birçok faktörün rol oynadığını tespit etti.

12 Yıl Önce Güncellendi

2013-10-04 13:14:30

'Kaynamış beynin' sırrı çözüldü

Araştırmacılar, görünümüyle kömüre dönmüş bir kütüğü andıran 4000 bin yıllık ‘kaynatılmış beyin’ üzerindeki incelemerini tamamladı. Haliç Üniversitesi tarafından korunan beyin, eski çağlarda insan beyninin sağlığı hakkında yeni bilgiler sunacak en önemli kalıntılardan biri olarak kabul ediliyor.

Enzimlerle zengin olan beyin dokusu, ölümün ardından beyin hücrelerinin parçalanmasını sağlıyor. Ancak belli koşullar altında, bu sürecin önüne geçilebiliyor. Örnek olarak, And Dağları’nda bulunan 500 yıllık bir Inka çocuğunun beyni, kurban edildikten sonra gömüldüğü toprakların aşırı soğuk olması sayesinde korunmuştu.

Kütahya’nın merkezinden yaklaşık 25 km kuzeybatısında kalan Seyitömer Höyük kazı alanında bulunan 4000 yıllık beyin, And Dağları’nın aksine çok daha sıcak iklim koşullarında bozulmadan günümüze gelmeyi başardı.

Tunç Devri’nden kalan Seyitömer Höyük yerleşim biriminde kazı yapan araştırmacılar, 2006 ve 2011 yılları arasında beyin dokusunu korumayı başarmış dört iskelet buldu. Dört bin yıllık beynin ve diğer örneklerin nasıl korunduğunu, Türk bilim insanları çözdü.


“KENDİ SIVISIYLA KAYNATILDI”

İstanbul Haliç Üniversitesi’nden Meriç Altınöz ve meslektaşları, antik beynin günümüze kadar ulaşmasını sağlayan faktörlerin ‘toprakta yattığını’ belirtti.

Newscientist’e açıklama yapan Altınöz, dört iskeletin yakılmış tahtadan nesnelerle beraber bulundukları bir çökelti tabakasına gömüldüklerini söyledi. Bölgenin antik zamanlarda tektonik hareketlilik yaşadığını göz önünde bulunduran araştırmacılar, yangın mezarı yok etmeden önce yaşanan depremin iskeletleri toprağın derinliklerine gömdüğünü düşünüyor. Söz konusu deprem, antik yerleşim birimini de muhtemelen yerle bir etti.

Yangın, yeraltına gönülen iskeletlerin bulunduğu alandaki tüm oksijeni tükettiği gibi, beyinleri de kendi sıvılarında kaynattı. Nem ve oksijenin yetersiz olduğu ortamda, beyin hücreleri de parçalanmamış oldu.


Fotoğraf: seyitomerhoyuk.com

“DAHA DİKKATLİ OLUNMALI”

Altınöz, iskeletlerin bulunduğu toprağın potasyum, magnezyum ve alüminyum açısından da zengin olduğuna dikkat çekti. Bu elementler, insan dokusundaki yağ asitleriyle tepkimeye girerek sabuna benzeyen bir madde olan ‘adipocereMovie Camera’yı ortaya çıkardı. ‘Ceset mumu’ olarak da bilinen bu madde, yumuşak beyin dokusunun korunmasını sağladı.

Journal of Comparative Human Biology (doi.org/nz6) dergisinde yayımlanan araştırma hakkında açıklama yapan İsviçre’nin Zürih Üniversitesi’nden Frank Rühli, “Beynin yaşıyla korunmuşluk seviyesi arasındaki denge inanılmaz” ifadesini kullandı. Beyni inceleme şansı bulan Rühli, “Araştırmacılar normalde iskeletlerde doku bulmayacaklarını düşüyor. Ancak bu araştırma daha dikkatli olmalarını sağlayacaktır” dedi.


Harita: seyitomerhoyuk.com

(ntvmsnbc)

Haber Ara