Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Ortak düşmana karşı el ele…

Ortadoğu yazıları kaleme alan gazeteci yazar Taha Kılınç, bugünkü yazısında 'Ortak düşmana karşı el ele' başlıklı yazısında ABD-İRAN yakınlaşmasını ele aldı.

12 Yıl Önce Güncellendi

2013-10-01 14:52:59

Ortak düşmana karşı el ele…

İŞTE TAHA KILINÇ'IN USASABAH'TA YER ALAN O YAZISI;

ABD-İran ilişkileri adına ilginç ve sürprizlerle dolu bir haftayı geride bıraktık. İki ülkenin dışişleri bakanlarının şen-şakrak toplantı karelerinden sonra, ABD Başkanı Barack Obama, ülkesine dönmek üzere havaalanına gitmekte olan İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani'yi arayarak bütün dünyayı şaşırttı. Dünyanın, ayrıntılarını Ruhani'nin İngilizce Twitter hesabından öğrendiği görüşme iki liderin birbirlerine muhatabının dilinde iyi dileklerini sunmasıyla sona erdi. Obama'nın veda için seçtiği Farsça ifadenin (Hudâ Hâfız) anlamı şöyleydi: "Allah'a emanet olun!"

Ruhani'nin ABD seyahatinden önce Obama ile görüşüp görüşmeyeceği yoğun şekilde tartışılmıştı. İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Marziye Efham bu konudaki bütün ihtimalleri reddetmesine rağmen, Washington diplomatik kaynakları görüşmeye şans tanıyan açıklamalarda bulunmuştu. Obama'nın Ruhani'yi bizzat araması, hem iki ülke arasında liderler bazında 34 yıldır sağlanan ilk temas olarak tarihe geçti, hem de İran'a "aranan taraf" olma ayrılacağını kazandırdı. Nitekim, siyasi çizgi olarak Ruhani ile aynı noktada durmayan İranlı yetkililer bile, "ABD bizi aradı. Bu, İran'ın önemini gösteriyor" türünden cümlelerle görüşmeyi övmek durumunda kaldılar.

İran'daki hâkim devlet hiyerarşisi, Obama ile Ruhani'nin yaptığı bir telefon görüşmesiyle aradaki bütün buzların yok oluvermesine elbette izin vermeyecektir. İki ülke arasında halledilmesi gereken hayati problemler olduğu kadar, aşılması şart olan ciddi bir güven bunalımı da var. Nükleer çalışmalar gibi İran'ın 'milli namusu' haline gelmiş bir meselede Ruhani'nin atacağı adımların "onur zedeleyici tavizler" olarak algılanması tehlikesi büyük. Bu açıdan, ABD ile herhangi bir yakınlaşmanın, Ruhani'yi İran içinde daha da köşeye sıkıştırması mümkün.

İran içindeki şahin kanadı ABD ile yakınlaşmaya ikna edecek tek konu Suriye. Nükleer meselelerde verilecek bazı 'zararsız' ödünler karşılığında, Washington yönetimi, Suriye'nin yeniden planlanması sırasında Tahran'ı da masaya davet ederse, Ruhani de daha rahat hareket edecektir.

Şimdiye kadar gelen işaretler, ABD ve İran'ın Suriye krizinde ortak bir çalışma noktası bulduklarını gösteriyor: El Kaide tehlikesine karşı el ele mücadele. Politik söylemdeki onca sertliğe ve hamasete rağmen, ABD'nin Afganistan ve Irak işgalleri sırasında İran'ın sergilediği şaşırtıcı işbirliği düşünüldüğünde, Suriye meselesinin de iki ülkenin baş başa verilmesiyle çözülmesi sürpriz olmaz.

El Kaide, İran için de ABD için de Ortadoğu'da ciddi bir tehlike ve korku unsuru haline geldi. Fas'tan Afganistan'a kadar olan bölgede (ki literatürde, Ortadoğu kavramının en geniş sınırları bu iki ülke arasında kalan topraklardır) yayılmaya ve kökleşmeye başlayan El Kaide ve benzer diğer oluşumlar, diğer düşmanlıkların unutulmasına ve anlamsızlaşmasına, yeni yardımlaşmaların da gündeme gelmesine zemin hazırlıyor.

Bundan kısa süre önce Beşşar Esed rejiminin tamamen tükendiği, İran'ın da oynadığı kumarı kaybettiğine dair analizler yapılıyordu. Ancak sadece bir ay gibi kısa bir sürede her şey tersine döndü. Önce Rusya ve ABD, Esed'e can suyu olacak bir kimyasal silah planında anlaştılar, ardından da ABD ile İran yakınlaşması başladı. Şimdi, düzenlenecek olan İkinci Cenevre Konferansı'na İran'ın da mutlaka katılması gerektiğiyle ilgili görüşler ağırlık kazanıyor. Avrupa'nın İran'ın katılımı konusunda karar değiştirmeye başlamasında da, El Kaide ve türevlerinin Suriye'den dışarı yolladıkları "vahşet görüntüleri"nin etkisi büyük. "Suriye bunlara kalacak" korkusunu kendi elleriyle yaratan muhalif gruplar, ABD başta olmak üzere bütün dünyayı Rusya ve İran'ın tezlerine ikna etti, denilebilir kısacası.

İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani'nin, elbette ülkesinin iç siyasetine yönelik bir ajandası da var.

Yaptırımlar nedeniyle beli bükülen İran halkı, devletlerinin Suriye'deki savaşı finanse etmek için milyonlarca dolar harcamasını çaresiz gözlerle seyrediyor. Hasan Ruhani, bu çarkı tersine çevirmeye muktedir değil. Ayrıca, Suriye'de yaşananları İran'ın devlet katmanlarında oturan diğer yöneticilerden daha farklı değerlendirdiğine dair somut bir veri de henüz ortaya çıkmadı. Ancak Ruhani, İran halkını ekonomik yönden rahatlatmayı da öncelikleri arasında kabul ediyor. Kafasındaki muhtemel plan ise, Suriye konusunda İran'a yaklaşmak zorunda kalan uluslararası güçleri, yaptırımların hafifletilmesi konusunda iknaya çalışmak olmalı.

Bu açılardan düşünüldüğünde, Ruhani dönemi, İran'ın bölgesel oyunculuk kapasitesinin daha da artacağı, elindeki kozların çoğalacağı ve dünyanın Tahran'dan gelecek seslere giderek daha fazla kulak kabartacağı bir dönem olabilir. Tabii Ruhani, bütün bu karmaşık ilişkiler ağını yönetmeyi ve İran'ın içinden yükselecek inatçı itirazları susturmayı başarabilirse…

Haber Ara