Dolar

34,8725

Euro

36,7333

Altın

3.035,83

Bist

10.058,47

'Cami-Cemevi' projesi devletin resmi teşebbüsü değil, “sivil”dir

Cami-cemevi projesi semboliktir, sosyal barışa hizmet etmektedir. Proje devletin resmi teşebbüsü değil, “sivil”dir, bu açıdan hayli önemlidir. Belki de ilk defa Türkiye’de her işe yanlış, hatalı ve zararı büyük işlere karışan devletin dışında sivil bir inisiyatif harekete geçmekte, birlikte, yan yana ve bir arada yaşanabileceğini göstermek istemektedir.

12 Yıl Önce Güncellendi

2013-09-16 09:57:39

'Cami-Cemevi' projesi devletin resmi teşebbüsü değil, “sivil”dir


CAMİ VE CEMEVİ


Ali Bulaç *


Fethullah Gülen Hocaefendi ile Cem Vakfı Başkanı Sayın İzzettin Doğan’ın öncülüğünde Ankara’da cami ve cemevinin aynı avluda olacağı bir projenin hayata geçirilmeye başlanması hem Sünni hem Alevi kesimlerde çeşitli tartışmalara yol açtı. Bazı Sünni çevreler “Bir dinin iki mabedi olmaz.” Bazı Alevi kesimler de “Proje özü itibarıyla asimilasyona dayanıyor, maksad Aleviliği Sünnilik içinde eritmektir. Alevilik Sünnilikten farklıdır.” diyor.

Hocaefendi, bu fikri yıllar önce ortaya atmıştı, maksadı herhalde Aleviliği Sünnilik içinde eritmek değildi. Ona bu maksadı izafe ediyorsak “niyet okuyuculuğu” yapmış oluruz. Biz zahire göre hükmederiz. Etkili bir kanaat önderi ve alim olarak Hocaefendi hem sosyal barışı korumak hem fiili bir durumu artık görmezlikten gelmenin işe yaramadığını tescillemek istiyor. Kürt meselesinde de “anadilde eğitim yapmanın hak” olduğunu söylerken aynı basiretli tutumu sergiliyor. Anadil İslam dininin koruduğu temel bir haktır. Böyle olunca hem cemevlerinin statüsü hem anadil konularını geçmiş bakış açıları, resmi ideoloji ve artık çatışmaya sebebiyet verdiği anlaşılan işe yaramaz telakkilerden hareketle sürüncemede bırakmanın manası yoktur, aksine yol açtığı zararlar ve çatışmalar dolayısıyla ağır vebali vardır. Bence de dini hükümlerden en ufak bir ödün vermeyi düşünmeden cemevleri, anadilde eğitim ve gayrimüslimlerin haklı taleplerini pazarlık konusu yapmadan ivedilikle tanımak gerekir. Bu açıdan hem Hocaefendi’yi hem Sayın İzzettin Doğan’ı tebrik etmek, girişimlerinden dolayı onlara teşekkür etmek lazım. Cami-cemevi projesi semboliktir, sosyal barışa hizmet etmektedir.

Proje devletin resmi teşebbüsü değil, “sivil”dir, bu açıdan hayli önemlidir. Belki de ilk defa Türkiye’de her işe yanlış, hatalı ve zararı büyük işlere karışan devletin dışında sivil bir inisiyatif harekete geçmekte, birlikte, yan yana ve bir arada yaşanabileceğini göstermek istemektedir. Hakikat-i halde bu teşebbüs yeni değildir, İstanbul, Şam, Kahire, Bağdat ve birçok yerde üç dinin mabedleri yan yana, aynı mahalle veya sokakta bulunmaktadır. Denilecek ki farklı dinlerin mabedlerinin yan yana olmasının herhangi bir mahzuru yoktur, konu aynı dinin çatısı altında “iki mabed” meselesidir. Sünni dört mezhep, Şia, Zeydilik, Vehhabilik, İbadiye ve Zahiri mezheplerinin ortak mabedi mescid veya bizdeki yaygın isimlendirme ile “cami”dir. Aleviliğe gelince bunun “yeni bir durum” olduğunu söylemek lazım. Şöyle ki:

1) Tarihte Alevilerin ayrı mabedleri olmamıştır, ama dergâhları olmuştur. Beş vakit namaz kılan Aleviler camiye gitmiş, ilave ritüel yapanlar dergâhlarda niyazlarda bulunmuşlardır. Bu yönüyle Mevlevilere ve diğer tarikatlara benzemektedirler. Fakat bu, yukarıda isimlerini saydığımız mezhep mensupları gibi namaz kılan, İslam’ın beş şartını yerine getiren Aleviler için söz konusudur. Hâlâ dini hayatlarını bu tarz üzere sürdüren Aleviler vardır, onlar için cami-cemevi ayrılığı söz konusu değildir, hem camiye hem cemevine giderler.

2) Modern durumda, özellikle göçle oluşan kentlerde bir kısım Aleviler, Sünni, Şii, Zeydi, Vehhabi, İbadi ve Zahiri mezheplerden radikal kopuşu savunarak kendilerine özgü ibadet ve ritüelleri olduğunu, diğerleri gibi namaz kılmadıklarını, Ramazan orucu tutmadıklarını, hacca gitmediklerini söyleyip kendilerine özgü geliştirdikleri mekânlarda (cemevleri) toplandıklarını, dolayısıyla bu mekânlara ibadet statüsü tanınması gerektiğini söylemektedirler. Bu kesimler her ne olursa olsun camiye gitmek istemiyorlar. Sünniler gibi kamu bütçesini finanse ediyorlar, cemevlerindeki niyaz ve semahın kendilerince ibadet olduğunu savunuyorlar. İslam dünyasında yukarıda saydığımız mezhepler dışında nice fırkalar vardır; İsmaili, Kadiyani, Ahmedi, Bahai vs. Her birinin kendi mekânı vardır. “Dinde zorlama yoktur” ilkesine göre bu fikir ve inançta olanları kendi mabedimize mecbur edemeyiz, onları kendi beyanlarıyla esas alır, cemevlerine ibadet statüsü talep ediyorlarsa biz de ibadethane kabul ederiz. Bunun İslam dini açısından herhangi bir mahzuru yoktur.

* Zaman
SON VİDEO HABER

Kassam, İsrail askerlerini araçlarıyla birlikte imha etti

Haber Ara