Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Arakan için yapılmış en geniş rapor (2013)

Güney Asya Stratejik Araştırma Merkezi (GASAM)‘ın yapmış olduğu Arakan 2013 raporu

12 Yıl Önce Güncellendi

2013-09-13 09:35:14

Arakan için yapılmış en geniş rapor (2013)
 

Güneydoğu Asya ülkelerinden Myanmar, Budist cunta yönetiminin on yıllar boyunca ülkedeki Müslüman azınlık Rohingyalılara uyguladığı sistematik asimilasyon ve tehcir politikalarının yanı sıra yaptığı zulüm ve katliamlarla gündeme geldi.

Myanmar‟daki bu insanlık trajedisi, 2012 yılının Haziran ayında dünya gündeminin önemli başlıklarından birine dönüşünce, ülkede neler olup bittiğini yerinde gözlemlemeye ve gerek ülkedeki, gerekse katliamdan kaçarak komşu ülkelere sığınmış Rohingyalılara kulak vermeye karar verdik. Bu amaçla, Güney Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi (GASAM) adına Myanmar, Bangladeş ve Tayland‟ı kapsayan bir dizi ziyaret ve temasta bulunduk. Bu üç ülkede gerçekleştirdiğimiz temaslar ve yaptığımız gözlemlerle elde ettiğimiz sözlü, yazılı ve görsel her türlü belge ve kanaati bir rapor halinde derleyerek, Türkiye ve dünya kamuoyu ile paylaşmanın gerekliliğine inandık.

En başta şunu ifade etmeliyiz ki; Myanmar‟da bir savaş değil, katliam ve soykırım var. Savaşta en azından karşı tarafın elinde kendini savunacağı -basit de olsa- bir silah olur. Oysa, Myanmar‟da yalnızca Budist cunta yönetimindeki güvenlik kuvvetleri ve bunlara bağlı milisler silaha sahipler ve bu silahlarla masum, savunmasız Rohingyalı sivilleri öldürüyor, sürüyor ve mallarını yağmalıyorlar. Dolayısıyla ülkede yaşananların doğru kavramlarla adlandırılması ve Türkiye ve dünya kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi açısından elde edilen sonuçların bir rapor şeklinde yayımlanması bir zaruret olarak ortaya çıktı. Buradan hareketle hazırladığımız raporda, Myanmar‟da yaşayan Rohingyalıların asırlar boyu süregelen çileli yolculuğuna yer verdik.

Myanmar, birçok kez isim değişikliğine uğramış bir ülke. İngilizler, sömürgeleştirdikleri bu ülkeye “Burma” ismini vermişlerdi. Ardından ülkeye gelen Fransızlar “Birminya” demişler, 1974 yılında resmî adı “Birmanya Sosyalist Cumhuriyeti”, 1988‟de ise “Birmanya Birliği” olmuştu. Nihayetinde son olarak 1989‟da yönetimi ele geçiren askeri cunta, ülkenin adını “Birleşik Myanmar Cumhuriyeti” olarak değiştirdi. Hâlihazırda Myanmar, Burma ve Birmanya olarak farklı şekillerde anılmaya da devam ediyor.

Önemli yeraltı zenginliklerini topraklarında barındıran ülkede, özellikle „sorunlu bölge‟ olarak isimlendirilen Arakan eyaleti zümrüt, yakut, petrol, pirinç ve kereste bakımından oldukça zengin.Ülkenin başlıca doğal kaynaklarını ise petrol, kereste, kalay, antimon, çinko, bakır, tungsten, kurşun, kömür, mermer, kireçtaşı, değerli taşlar, doğalgaz ve hidroenerji oluşturuyor. Uluslararası ticaretin işleyişi noktasında büyük bir stratejik öneme sahip Myanmar, 676.578 kilometrekarelik yüzölçümü ile orta büyüklükte bir ülke.

Rohingyalı Müslümanlar son zamanların en kötü şartlarında yaşayan ve her türlü işkence ve travmaya tâbi tutulan bir halk. Çoğunluğunu Budistlerin oluşturduğu yaklaşık 70 milyon nüfuslu ülkede (rakam tam olarak bilinmiyor), nüfusun yüzde 4 – 5‟ini Müslümanların oluşturduğu tahmin ediliyor. Müslümanlar içerisinde ise ülkenin batısındaki bulunan Arakan (Rakhine) eyaletinde yaşayan Rohingyalı Müslümanların nüfusunun 1,5 milyon civarında olduğu belirtiliyor. Bu sayının yaklaşık iki katını oluşturan 3 milyon Rohingyalı mülteci ise Bangladeş, Pakistan, Tayland, Malezya, Suudi Arabistan ve Avrupa topraklarında yaşıyor.



Ülkede Arakanlıların dışında başka değişik milletlerden oluşan Müslümanlar da bulunuyor. Bu Müslüman gruplar arasında, Çin‟deki baskı rejiminden –özellikle Çin‟in Yunnan şehrinden- kaçan Çinli Müslümanlar ile Burma‟nın kuzeyinde bulunan Shan eyaletinde konuşlanmış “Panthay” Müslümanları bulunuyor. Bu gruplar da ülke içinde dönemsel olarak ülkenin değişik bölgelerine zorunlu göçe tabi tutuldular fakat Arakan‟daki Müslümanlar kadar zulme uğradıkları söylenemez.

MYANMAR VE ARAKAN TARİHÎ

Myanmar devlet yönetiminin iddiasına göre, Arakan‟da yaşayan Müslüman halk, bölgeye dışarıdan gelmiştir ve gelen bu insanları genel olarak Bangladeş‟ten gelen balıkçılar oluşturmaktadır. Bu iddia gerçek dışıdır. Rohingyalılar, üzerinde yaşadıkları 50 bin km2‟lik toprakların esas sahipleridir. Tarihleri milattan önce 3. yüzyılda kurulan Vesalı Krallığı‟na dayanmaktadır. İslam‟la tanışmaları ise 8. yüzyılda gerçekleşmiştir. Irk olarak Hint (Avrupa – Hint) ve Moğol (Avrupa – Moğol) etkileşimleri çerçevesindedir ve dilleri Güney Bangladeş‟te kullanılan dile benzemektedir. Arakanlılar antropolojik özellikleri itibarıyla „Indo-Mongoloid‟ sınıflamasına girmektedirler. 15. yüzyıl‟da kurulan İslam Krallığı boyunca Arap alfabesini kullanmışlardır. Bölgedeki yer isimleri ve eşyaların adları gibi etimolojik olgular da bölgenin Budistlerden çok daha önce Müslümanların hâkimiyeti altında olduğunu göstermektedir.

Bu görüşe göre, 1300 yıl önce Yemen‟in Hadramevt şehrinden bölgeye gelen Arap-Müslüman tüccarlar aracılığıyla Arakanlılar İslam‟la tanışmışlardır. Müslüman Arap tüccarların gemilerinden biri, Arakan adalarından birinde kayalara çarparak parçalanınca mürettebattan sağ kurtulanlar kıyıya çıkmış ve kurtuluşun verdiği sevinçle hayat buldukları bu adayı Ardu’rrahmeh/ Rahmet Diyarı olarak isimlendirmişler ve burada yaşamaya devam etmişlerdir. Yerel halkla evlenerek bölgenin yerli halkı arasına katılmışlar, böylece İslam dini de Arakan‟ın dört bir yanına yayılmıştır. Hatta Arap tüccarlar diğer komşu adalara ve ülkelere de İslam dinini yaymak için tebliğci olarak gitmişlerdir. İslam dini toplumda gittikçe kabul görmeye başlayınca, ülkenin kralı Narameikla da İslam‟ı seçerek Müslüman olmuştur. Böylelikle ilk kez 15. yüzyılda bölgede “Arakan İslam Krallığı” kurulmuştur. O tarihten bu yana, halkın çoğunluğu Müslüman olmasına rağmen aynı halktan oluşan Budistler de vardır. Arakan‟ın iki yerli halkından Müslüman olanları Rohingya, Budist olanları ise Rakhineler (Maghlar) olarak isimlendirilmektedir.

Arakan İslam Krallığı kendine ait paralar bastırmış, paraların üzerine kendi İslami kültürünü andıran figür ve yazılar nakşetmişler, Arap harfleri ile Kelime-i Şahadet yazdırmışlardır.

Müslüman olmasalardı veya iddia edildiği gibi Budist olsalardı bu tür yazılar yazmaları mümkün olmazdı

Müslümanların tüm mallarına ve mülklerine el konuldu. Daha sonra da kimlikleri yok sayıldı. Kimliği ve malı olmayan Müslümanlar vatandaş olarak kabul edilmemeye ve “Bangladeş‟ten gelmiş kaçak balıkçı köylüleri” olarak lanse edilmeye başlandı. Devlet dairelerinde çalışan tüm Arakanlı Müslümanlar görevlerinden uzaklaştırıldı. Bölgeye Bangladeş‟ten getirilen Budistler yerleştirilip, demografik yapıda değişim hedeflendi. Buda‟nın öğretisine göre “insan öldürmek yasak” olmasına rağmen, Budist din adamları “Müslümanları öldürmenin dinen yasak olmadığı” fetvası vermişlerdi. Askeri cuntanın baskısı ile Budist din adamları “Müslüman kadınların kaçırılmaları ve tecavüze uğramaları” için azmettirici beyanlar vermekten kaçınmadılar. Arakan eyaletinde yaşayan Müslüman halkın evlerine sıklıkla baskınlar düzenlendi. Halk canını kurtarmak için dağlara kaçıp, oralarda yaşamaya başladı. Budist Rakhineler her ne kadar Rohingyalı Müslüman öldürürse öldürsün, hiçbir şekilde suçlanmıyor ve ceza almıyorlardı. Devlet himayesindeki Budist milis güçler, toprak elde etmek için sürekli olarak Müslüman katletmeye başladılar.

Bölgede yaptığımız incelemeler sırasında tespit ettiğimiz rakamlara göre, cuntanın işbaşına geldiği 1962 yılından, milenyum başlangıcı olan 2000 yılına kadar 35.000 Arakanlı Müslüman öldürüldü. Yüzlerce kadına tecavüz edildi ve Müslümanların tüm mal varlıklarına el konuldu. Devletin iletişim araçları İslam dini hakkında yalan ve iftiralar yaymak için kullanıldı. Arakan Müslümanları her yıl sistematik şekilde gerçekleşen baskılar sonucu evlerini terk ederek, komşu ülkelere mülteci olarak veya kaçak yollarda giriş yaptılar.

Arakan’da Yanan İnsanlar



OLAYLARIN ÇIKIŞ SEBEPLERİ

Olayları tetikleyen asıl gelişme ise 2012 Mayıs ayının sonunda Ramri kentinde Budist bir rahibenin üç Rohingyalı Müslüman‟ın tecavüzüne uğradığı ve öldürüldüğü yalan haberinin yayılmasına dayanıyor.

Bu haber tüm medya kuruluşlarınca flaş haber olarak verildi. Galeyana gelen ve “namuslarını temizleyeceklerini” dile getiren Budistler, intikam yeminleri eşliğinde sokaklara döküldü. Bunda, medyanın taraflı yayınları kadar, “Tanrı‟nın emri gereği intikamın şart olduğunu” sesli şekilde dillendiren Budist rahipler etkili oldu. 3 Haziran günü Umre ziyaretinden dönen Rohingyalı Müslümanların bulunduğu otobüse Budistlerce saldırı düzenlendi. Bu olay sonucu 10 Müslüman linç edilerek vahşice katledildi. Bununla yetinmeyen saldırganlar, Moungdaw’daki Müslümanlara Cuma namazı çıkışı saldırdılar, evlerini ve işyerlerini yağmaladılar. Güvenlik güçlerinin adeta seyirci kaldığı bu saldırılar sonucunda onlarca Müslüman sokak ortasında katledildi ve cesetleri hemen toplanarak bilinmeyen bir yerde yakıldı. Böylece katliamın delilleri ortadan kaldırılmaya çalışıldı ve sonrasında olaylar dalga dalga tüm eyalete yayılmaya başladı. Nihayet eyalet başkenti Sitve‟ye (Akyab) sıçrayan olaylar sonucu 1,5 milyonun üzerindeki Müslüman‟a yönelik yoğun bir Budist saldırısı başlatıldı. Olaylar bu yönde cereyan ederken, basın yayın kuruluşları tam tersi haberler yapıyor, Müslümanların Budistlere saldırdığını ve öldürdüğünü iddia ediyorlardı. Bu yayınlarla ülke ve dünya kamuoyu yanıltılarak binlerce Müslüman tutuklandı. Camiler kuşatıldı, halka sokağa çıkma yasağı getirildi. Ancak Budist halk bu yasaktan muaftı. Devlet güçleri destekli “Lon Thein” milis teröristleri Müslümanların evlerini basarak katliamları artırdılar, evini yaktıkları Müslümanları da bölgeden göçe zorladılar. Halk ilkel botlarla Bangladeş‟e doğru kaçmaya başladı. Olayların kısa süreli ilk bilançosu korkunçtu. 6 binden fazla Arakanlı Müslüman katledildi, 13 bin kişiden haber alınamıyordu. İkinci katliam dalgası ise 24 Ekim 2012‟de başladı. Kurban Bayramı arefesinde başlayan olaylar neticesinde de 1000‟e yakın ev yakıldı, 3 bine yakın Rohingyalı Müslüman sivil katledildi. 3 Ocak 2013, Perşembe gecesi Başkent Akyab‟ta bulunan Müslüman tüccarlara yönelik yeni bir katliam dalgası başlatıldı. İşyerleri gece karanlığından yararlanılarak yağmalandı, 18 işadamı evlerinden alınarak kaçırıldı. Bunlardan bazıları, fidye istenerek serbest bırakıldılar ancak bazıları hâlâ kayıp. Devlet yetkilileri ise böyle bir olayın olmadığını belirtiyorlar.

DEVLET ELİYLE TERÖR


Myanmar‟da devlet destekli “Lon Thein” Budist teröristlerinin Müslümanların köylerine ve işyerlerine saldırıları doruk noktasına ulaştı. Budist teröristler tüm bölgeyi Müslümanlardan arındırmak için elinden gelen tüm zulmü Müslüman halka uygulamaktan çekinmiyor. Ülkedeki askeri cuntanın başı olan Thein Sein, yaptığı açıklamada, “Tek çözümün Rohingyalı Müslümanların topluca ülkeden sürülmesi veya başka üçüncü bir ülkeye gönderilmeleri olduğunu” açıkladı.

KAMPLARDAKİ TEHLİKE


Ziyaret ettiğimiz kamplarda sağlıksız koşullarda yaşam mücadelesi veren Arakanlı Müslümanlar yeme, içme, barınma, eğitim, sağlık olanaklarının ne zaman düzeleceğini ve geleceklerinin ne olacağını, ne zamana kadar bu kampların ilkel koşullarında yaşayacaklarını bilmiyorlar.

Fakirlik, cehalet ve kalabalık nüfus nedeni ile aile reisleri ailelerine tam anlamı ile gerekli ihtimamı gösteremiyorlar. Bundan dolayı da kamplarda yaşayanlar değişik art niyetli kişi, kurum ve devletler tarafından suiistimale son derece açık durumdalar. Gerek Myanmar, gerek ise Bangladeş‟te Arakanlı mültecilerin kaybolan küçük erkek çocukları ile kaçırılan genç kızlarının sayıları her geçen gün artmaktadır. Kızların fuhuş çetelerinin, erkek çocukların ise organ mafyasının eline düştüğü kaydediliyor. Bundan dolayıdır ki, dünyanın çeşitli bölgelerinde organ bekleyen hastaların, komşu ülkeler Tayland, Çin ve Hindistan gibi ülkelere organ nakli için yoğun olarak gittiği ifade ediliyor. Özellikle böbrek naklinin bu ülkelerde hem çok ucuz hem de çok revaçta olduğunu öğreniyoruz. Dünyada mülteci sorunu olan diğer ülkelerde olduğu gibi, bu bölgede de İsrailli bazı kişilerin organ nakli ile ilgilendiği ifade ediliyor.

Bölge devamlı yağışlı olduğu için, yağmur ve nemden dolayı değişik hastalıklar hemen hemen herkesin ortak şikâyeti. Yokluktan dolayı adeta bir âdet haline gelen yalın ayakla gezme sonucu meydana gelen hastalıklar oldukça revaçta. Bölgedeki tek geçim kaynağı pirincin ekimi için oluşturulan çeltik tarlalarında yarı çıplak ve yağmur altında çalışmak zorunda kalındığı için, zatürree artık normal karşılanan bir hastalık durumunda. Vahşi hayvanların saldırıları ve çeşitli böceklerin sokması sonucu ölenlerin sayısı da hiç de azımsanmayacak bir yekûn tutuyor.

ETNİK VE DİNÎ AYRIMCILIK


Ülkede gerçekleşen insan hak ihlalleri hem dini hem de etnisite içerikli. Bunun yanı sıra, ülkenin ve bölgenin ekonomik değerinin olması başka bir etken. Budist yönetim ve Budist inancına sahip kanaat önderleri devamlı surette Rohingyalılara karşı halkı kışkırtmaktalar. Onların mallarını, canlarını ve hatta ırzlarının kendilerine bir hak olduğunu sürekli olarak ilan etmektedirler. Budistler, Myanmar‟ın çoğunluğunu teşkil eden halktan ten ve renk bakımından ayrı olan Rohingyalıları kendilerinin bir parçası olarak görmemektedirler. Onlara göre, ülkede “Azınlık” diye bir şey yoktur. Halk ya Myanmarlı‟dır veya değildir. Kendileri dışındaki yüzde 30‟luk azınlığı yok saymaktadırlar. Sadece Müslümanlara karşı değil, diğer küçük azınlıklara mensup olan halklara da zulmetmektedirler. Myanmar askerî yönetimi, 64 yerli ırkın yaşadığı ve 200 farklı dil ve lehçenin konuşulduğu ülkede, etnik azınlıkları sistematik baskı ve ayrımcılık politikalarına maruz bırakmaktadır. Ülkenin yüzde 68‟ini Burmalılar, yüzde 9‟unu Şanlar, yüzde 7‟sini Karenler, yüzde 4‟ünü Budist Rakhineler, yüzde 3‟ünü Çinliler, yüzde 2‟sini Monlar, yüzde 2‟sini Hintliler, kalan yüzde 5‟ini ise aralarında Arakanlı Müslümanların (Rohingyaların) da bulunduğu diğer etnik gruplar oluşturmaktadır. Bu gruplardan Arakanlı Müslümanların, Şanların ve Karenlerin sistematik olarak Burma yönetiminin baskılarına maruz kaldıkları biliniyor.

VATANDAŞLIKTAN ÇIKARILMA

Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Deklarasyonu‟nun 15. Maddesi‟ne göre “Hiç kimse vatandaşlık haklarından mahrum edilemez.” Ancak, Arakanlı Müslümanlar 1982‟de askeri cunta tarafından çıkarılan bir kanun ile yasadışı ilan edildiler.

SEYAHAT YASAĞI

Rohingyalı Müslümanların Arakan dışında Myanmar‟ın başka bölgelerine, şehirlerine gitmesi kanunla yasaklanmış durumda. Ama aynı halkın Budist olan insanları istedikleri yere özgürce gidebilmektedir. Bir yere gidilecekse, resmî makamlardan özel izin alınması gerekiyor. Bunun için bir dilekçe yazmak ve seyahat gerekçesini bildirmek gerekiyor. Eğer ziyaret sebebi görevli resmî makam tarafından onaylanırsa, seyahate izin çıkıyor. Bu işlemin ise minimum 2 ya da 3 aylık bir vakit aldığı belirtiliyor.

EVLENME YASAĞI


Müslümanların nüfuslarının artmasını engellemek ve tamamını ülkeden çıkarmak için her türlü yol ve yöntem Myanmar devleti tarafından uygulanıyor. Bunlardan bir tanesini de, evlenme yasağı oluşturuyor. Evlenecek kişilerin önceden resmî makamlardan izin almaları gerekiyor. Bu izin alma işi de bayağı bir çaba sarf etmeyi ve para harcamayı gerektiren bir prosedüre tâbi. Yapılacak resmî işlemler sırasında istenen evraklar ve gösterilen muamele adeta Müslümanların evlenmesini imkânsız kılmaktadır. Yetkililer, evlilik izni almak isteyen çiftlerden yüksek miktarda vergi almakta, bu vergiler 50 bin ila 300 bin Kyat (800 $ – 3700 $ ) arasında değişmekte, evlenecek her kadın ve erkek tarafından ödenmek zorundadır. Bu verginin peşin ödenmesi gerekmektedir. Eğer peşin ödenmezse o zaman evlenmelerine izin verilmemektedir. Ancak vergiyi peşin ödeyenlerin dahi evlenme garantisi yoktur. Budist yetkili keyfi olarak evlenmeyi iptal edebilir. Bu durumda ödenen vergi de geri iade edilmemektedir. Ayrıca evlilik izni çıktıktan sonra en az 2 ya da 3 yıl beklemek gerekmektedir. Bu nedenle bazı çiftler evlenmek için kaçak olarak Bangladeş‟e gitmektedir. Ayrıca evlenecek çiftleri de “muayene” adı altında rezilce ve onur kırıcı uygulamalara tâbi tutmaktadırlar.

ÇOCUK SAHİBİ OLMA HAKKI

Myanmar devletinden yukarda bahsedilen şartlarda evlenme izni alan çiftler en fazla 2 çocuk sahibi olabilirler. 2‟den fazla çocuk yapan hem çok ağır vergiye tabi tutuluyor, hem de evlenme izni iptal ediliyor. Ülkedeki kanunlara göre evlenme izni olmadan yaşamak yasak. Bu yasak daha çok Müslümanların yaşadığı bölgelerde uygulanıyor. Sadece Arakanlı Müslümanlar değil, ülkedeki diğer Müslüman gruplar da bu yasağa tâbi. Bunu kontrol etmek için de, her yıl tüm aile bireylerinin toplu halde çektirdikleri bir fotoğrafı devlet yetkililerine teslim etmeleri zorunlu kılınmış. Her ölen ve yeni doğan çocuk için devlete vergi verme zorunluluğu bulunuyor.

DİĞER İHLALLER


Ülkede Arakanlı Müslümanlar arasında yapılacak evlilikler ağır vergilere tâbi. Bunun yanı sıra, yine Müslümanlar, doğan ve ölen çocuklarının dışında sahip oldukları her türlü hayvan için de ağır vergiler ödemek zorundalar. “Deli Dumrul” gibi Müslümanların her adımından vergi alan Myanmar devleti, Müslümanların devlet hastanelerinden ve diğer devlet birimlerinden yararlanma hakkını da ortadan kaldırmış durumda. Hasta olan kişiler ancak özel hastanelere gidebilir. Dolayısı ile hastane yüzü görmeden hayatını kaybeden binlerce Müslüman bulunmaktadır. Hasta olma hakları bile ellerinden alınan Müslümanların araç sahibi olma hakları da yok. Müslümanlara araç ehliyeti verilmiyor. Ayrıca sabit telefon ya da cep telefonu alma hakları da yok. İnternet zaten Arakan eyaletinde bulunmuyor. Olsa da, o haktan ancak Budistler yararlanabiliyor. Müslümanların interneti kullanmaları kesinlikle yasak. Ülkenin diğer bölgelerine elektrik verilirken, Arakan bölgesine günlük sadece 4-5 saat elektrik veriliyor.

MYANMAR’DAKİ TÜRK ŞEHİTLİĞİ


Myanmar‟da yıllardan beri Arakanlı Müslümanlara yönelik süregelen baskı, zulüm ve katliamlar ile hak ihlallerinin yanı sıra bizi ilgilendiren en önemli bir tarihî vakıaya şahitlik etmiş bulunuyoruz. Burada, yakın tarihimizin çok bilinmeyen bir gerçeğine kısaca ışık tutmak istiyoruz. Tarihte hiç savaşmadığımız, hatta sınır komşumuz dahi olmayan Myanmar‟da Osmanlı askerlerine ait mezarları bulunuyor. “Thayet Myo Türk Şehitliği” olarak bilinen mezarlığın hikâyesi kısaca şöyle: Osmanlı ordusundaki Türk askerlerinin bir kısmı, Birinci Dünya Savaşı‟nda İngilizlere esir düştü. O dönemde İngiltere’nin bir sömürgesi olan Burma’ya getirilen 12-15 bin dolayındaki Türk askeri, burada yol, demiryolu, köprü ve suni göl yapımında zorla işçi olarak çalıştırıldı. Başkent Yangon ile Thayet şehirleri arasındaki 300 millik (yaklaşık 483 kilometre) demiryolu esir düşen Osmanlı askerlerimiz tarafından yapıldı. Zor çalışma şartlarına dayanamayan yaklaşık 2 bin Türk askeri, hattın son durağı olan Thayet kampında şehit düştü. Bu kampta bulunan Osmanlı askerlerinin hepsi aynı mezarlığa defnedildi. Ayrıca, bu hat boyunca Türk askerlerinin yattığı başka mezarların olduğu da belirtilmektedir. Bunlardan bazıları, o dönemde “Meiktila”, “Munklon” ve “Şivebo” gibi adlarla kurulan kamplardaki mezarlıklardır. Bugün halen ayakta olan ama zorlukla okunabilen bu Şehitlik‟in kitabesinde, “Birinci Dünya Savaş’ında Irak, Suriye, Filistin ve Arabistan cephelerinde Osmanlı ve İngiliz orduları arasındaki çarpışmalar sırasında İngilizlere esir düşerek Burma’ya getirilen ve burada şehit düşen aziz Türk askerlerinin anısına.” ifadesi yer almaktadır.

Dönemin kayıtları incelendiğinde, Osmanlı Hükümeti‟nin, Basra‟da İngilizlere esir düşen Türk birliklerinden haftalarca haber alamadığı ve askerlerin nerede olduklarını, asker ailelerine Burma‟dan yollanan ve üzerinde “POW – Prisoner of War” yani “Savaş Esiri” damgası bulunan mektuplar sayesinde öğrenilebildiğini görüyoruz. Myanmar‟daki Osmanlı mezarlıkları hakkında ilk bilginin, 1961 yılında Yeni Delhi (Hindistan) Büyükelçiliği‟nden geldiğini öğreniyoruz. O dönemdeki adı “Birmanya” olan ülkeyi ziyaret eden Türkiye Büyükelçisi, Ankara‟ya Thayet Myo ve Mekthla‟da Türk askerlerine ait mezarlıklar bulunduğunu bildirmiş. Myanmar halkının büyük çoğunluğu Budist. Ülkede az sayıda bulunan Müslümanların liderleri, 1982 yılında Dakka Büyükelçiliği‟ne sadece Thayet Myo‟da 800 kadar Türk şehit mezarının olduğunu bildirmişler. Yeni Delhi Büyükelçiliği ise yıllar önce uzun uğraşlar sonucu Türk askerlerine ait olduğu kesinlik kazanmış 221 mezar taşı tespit etmiş. Yine aynı Büyükelçilik, Mekthla‟da 760 kabir bulunduğu, ancak İkinci Dünya Savaşı sırasında İngiliz ve Japon askerleri arasındaki çatışmalarda mezarların çoğunun tahrip edildiği bilgisine ulaşmış. Büyükelçilik, Shewoba‟da 100, Aungban‟da 20 Türk askerinin yattığını belirlemiş. Kyautse‟deki Müslüman mezarlığında ise Yusuf Efendi isimli şehit bir Türk subayın yattığı belirlenmiş. Mezarlıkların bulunduğu bölge şimdilerde tarım arazisi olarak kullanılıyor, mezar taşlarının sürekli eksildiği kaydediliyor. Mezar taşları yerlerinden sökülmekle birlikte, mezarlığı çevreleyen taş sınırın ve mezar taşlarının tropik iklimde yetişen yoğun bitki örtüsü altında okunamaması ve gittikçe korozyona uğraması sonucunda ileriki yıllarda tamamen kaybolması tehlikesi söz konusu. Bu sebeple, bu mezarlıkların onarımının derhal yapılsı gerekiyor. Türk Dışişleri Bakanlığı‟nın Myanmar Hükümeti nezdinde gerçekleştirdiği yoğun diplomasi sonucu gerekli restorasyon iznini alması son derece sevindirici ve umut vericidir. Bölgede detaylı bir araştırma yapılarak, bilinenlerin dışında başka yerlerde de Türk şehitlerinin olup olmadığı araştırılmalı ve bulunan yerlere kalıcı Şehitlik Abideleri‟nin ivedilikle dikilmesi aziz Türk şehitlerine ülke olarak insani ve vicdani bir sorumluluk ve görevimizdir (islahhaber.net)

Haber Ara