Erdoğan, Orta Doğu'yu Selçuklu örnekleriyle anlattı
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ağustos ayı Millete Hizmet Yolu'nda konuşmasında Orta Doğu'da yaşananları, Selçuklu ve Osmanlı döneminden örnekler vererek anlattı. Başbakan Erdoğan, "Bölgede akan kandan, bölgedeki kaostan, husumetten, acıdan bizar hal
12 Yıl Önce Güncellendi
2013-08-31 16:30:33
Konuşmasının hemen başında, 30 Ağustos Zafer Bayramı'yla birlikte 26 Ağustos 1071 Malazgirt Savaşı'na değinen Erdoğan, "Büyük Selçuklu Sultanı Alparslan, 942 yıl önce 1071 yılında, Malazgirt Ovası'nda kazandığı büyük zaferle tarihin akışını değiştirmiş, bölgede yeni bir dönemin başlamasını sağlamıştır. Bugünlerde, bölgemizde yaşanan elim hadiselere ışık tutmak amacıyla Malazgirt Zaferimiz üzerinde biraz olsun durmak istiyorum." dedi.
Ardından, Alparslan döneminde, yani yaklaşık 950 yıl önce, içinde bulunulan coğrafyanın bugünkü gibi bir manzara arz ettiğini kaydeden Erdoğan, şöyle devam etti: "Burada, özellikle hatırlatmak istediğim husus şudur; Sultan Alparslan'ın, Sultan Melikşah'ın, Selahaddin Eyyubi'nin, Nurettin Zengi'nin, Sultan Kılıçarslan'ın orduları, dikkatinizi çekiyorum, sadece Türklerden oluşan ordular değillerdi. Bu ordularda, evet Türkler vardı, Türk komutanlar vardı. Ama bu ordularda, en az Türkler kadar, kardeşleri olan Kürtler vardı, Araplar vardı, bölgenin diğer tüm halkları vardı. Bölgede akan kandan, bölgedeki kaostan, husumetten, acıdan bizar hale gelmiş her halk, Selçuklu Sancağı altında toplanmak suretiyle, nizamı ve huzuru tesis etmek için mücadele veriyordu. Bu coğrafyanın dağınık, zayıf, birbirine karşı husumet içindeki halkları, bir araya geldikçe güçleniyor, refah ve huzurlarını artırıyor, kardeşçe yaşıyor ve tarihin en büyük medeniyetlerini inşa ediyorlardı. Şunu biliniz ki dünya tarihinin en büyük medeniyetlerinden olan Endülüs Medeniyeti ve Osmanlı Medeniyeti, işte bu kaynaşmanın, dayanışmanın, birliğin, en önemlisi de kardeşliğin eseridir. Bu bölge ne zaman kucaklaştıysa, ne zaman birbirine kardeşçe muamele ettiyse, o zaman büyümüş ve büyük medeniyetler inşa etmiştir. Bu bölge ne zaman ki birbirine düşmüş, birbirine düşmanlık etmiş, kardeşinin kanını akıtmışsa, o zaman kaybetmiş, zayıflamış, çok büyük acılar yaşamış, çok ağır bedeller ödemiştir."
Bugün, bölgede yaşanan büyük acıların, tarihin tekrar etmesinden başka hiçbir şey olmadığını söyleyen Erdoğan, "İşte, son aylarda Mısır'da yaşananları gördünüz. Mısır'da 6 binden fazla kardeşimiz 2 ay içinde şehit edildi. Onları, dışarıdan gelen düşmanlar, işgalciler, vandallar, barbarlar değil, ne acıdır ki kendilerinden olan, kendi ülkelerinin vatandaşları, hatta kardeşleri katletti. Suriye'de, aynı şekilde 2,5 yıl içinde 100 binden fazla insan hayatını kaybetti. Suriyeli kardeşlerimizi de dışardan gelenler değil, ne yazık ki kendi içlerinden çıkan zalimler katletti. Bugün Irak'ta kardeşin kardeşi katlettiğine şahit oluyoruz. Lübnan'da kardeşin kardeşi katlettiğine şahit oluyoruz. Filistin'de kardeşler arasındaki anlaşmazlığın mücadeleyi zayıflattığını görüyoruz. Kuzey Afrika'da, Asya'da, Arap Yarımadası'nda mazlumların düşman çizmeleri altında değil, kardeşlerinin kırbacı altında inlediklerini üzülerek müşahede ediyoruz." diye ifade etti.
Bundan bin yıl önce Selçuklu Devleti'nin yaptığı gibi, bundan 100 yıl öncesine kadar Osmanlı Cihan Devleti'nin yaptığı gibi, bugün de Türkiye Cumhuriyeti'nin bu çatışmaların, bu kanlı mücadelenin, bu kardeş kavgasının içinde olmadığını belirten Başbakan Erdoğan, "Türkiye Cumhuriyeti olarak, sadece bu bölgenin birliği ve dirliği için mücadele veriyoruz; bu coğrafyadaki kardeşlerimize sadece nizam, huzur, istikrar, barış telkin ediyoruz." dedi.
Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: "Biz bu bölgede, bu coğrafyada, her halka, her etnik kökene, her inanca ve her mezhebe eşit mesafedeyiz. Türk bizim kardeşimizdir, Kürt bizim kardeşimizdir, Arap bizim kardeşimizdir, Sünni de Şii de bizim kardeşimizdir. Biz, Mısır'da, seçilmiş bir iktidara karşı askeri darbe yapılmasına karşı çıkarken, dengeleri, konjonktürü, çıkarları gözeterek değil; tarihimizi, ecdadımızı ve ilkelerimizi gözeterek karşı çıktık. Biz, Suriye'de, zalim bir iktidarın halkına ölüm kusmasına karşı çıkarken, ilkelerimiz, ideallerimiz, değerlerimiz adına buna karşı çıktık. Sultan Alparslan Şam'a, Mısır'a yöneldiğinde, altını çizerek ifade ediyorum, iktidarı için otoritesi için dünyevi hırsları için değil; kardeşlik için birlik için helalleşme ve kucaklaşma için bu seferlere çıkmıştı. 'Şarkın En Sevgili Sultanı Selahaddin', Kudüs ve Mısır için canını ortaya koyarken, bunu, güç için kudret için değil, kendi değerleri için, kardeşlik için yapmıştı. Selçuklu Sultanı Nurettin Mahmut Zengi'nin şu duasını burada özellikle hatırlatmak istiyorum. Mahmut Zengi, Yaradan'a aynen şöyle yakarmıştı: 'Ya Rabbi, zaferi Mahmut'a değil, İslam'a nasip et... Mahmut kölen zafere layık değildir...' Malazgirt Ovası'nda, 26 Ağustos Cuma günü, Cuma namazının hemen ardından, Sultan Alparslan şöyle dua etmişti: 'Ya Rabbi! Sen'i kendime vekil yapıyor, azametin karşısında yüzümü yere sürüyor ve Sen'in uğrunda mücadele veriyorum. Ey Allah'ım! Niyetim halistir, bana yardım et, sözlerimde hilaf varsa, beni kahret...' Evet... İşte bu büyük dedelerimizin, ecdadımızın ettiği bu samimi duaların aynısını bugün milletçe bizler de ediyoruz. Sadece kendimiz için değil, bütün kardeşlerimiz, bütün bölge için barış istiyoruz, huzur istiyoruz, refah istiyoruz. Ben için değil, hatta biz için değil, hepimiz için barış ve kardeşlik mücadelesi veriyor; herkesin dostça, kardeşçe yaşayacağı bir bölgenin inşası için ter döküyoruz. Tıpkı ecdadımızın yaptığı gibi, hem de bin yıl önce ve bin yıl boyunca yaptığı gibi Türk, Kürt, Arap, Sünni, Şii ayrımı yapmaksızın, bir olmayı, iri olmayı, diri olmayı istiyor, bunun için samimi gayret gösteriyoruz. Eğer, bundan 942 yıl önce Sultan Alparslan'a, 'Senin Halep'le, Şam'la, Kudüs'le, Kahire'yle ne işin var' denilseydi, inanın Malazgirt Zaferi olmaz, Kayı Boyu Söğüt'e gelemez, Orta Doğu kendisini toparlayamaz, tarihin tozlu sayfalarında kaybolur giderdi. Eğer bundan 800 yıl önce Sultan Selahaddin'e, 'Senin ne işin var Kudüs'le, sarayında otur, rahatına bak' denilseydi, inanın, bu coğrafyanın tarihi çok daha farklı olurdu. Ecdadımız, tarihimizin yüce şahsiyetleri, bizlere en çok da onuru, şerefi, insani ve vicdani değerleri miras bırakmışlardır. Onurlu, şerefli, kalbi ve vicdanı olan insanlar, Hakk'a Hak, zalime zalim, caniye cani, katile katil demekten asla çekinmezler. Bizler, nasıl onurlu ve şerefli bir tarihi miras devraldıysak, çocuklarımıza, torunlarımıza da aynı şekilde öyle onurlu, şerefli bir tarihi miras bırakmak istiyoruz. İşte onun için, dünyanın neresinde olursa olsun, Hakk'ı, adaleti savunuyor; dünyanın her ülkesi, her halkı için doğruları yürekli şekilde dile getiriyoruz."
"SURİYE'DE ADIM ATMA ZAMANI GELMİŞTİR"
Türkiye'nin hadiseler karşısında dik duruşunun, yürekli, cesur, samimi ve ilkeli duruşunun, dünyanın her yerinde takdirle ve gıptayla karşılandığını bildiren Başbakan Erdoğan, "Başta dünyanın mazlum ve mağdur halkları olmak üzere, insanların kalbinde Türkiye, kendisine müstesna bir yer edinmiş, ilkelerinden taviz vermeyen tutumuyla milyarların takdir hislerine mazhar olmuştur. Bu zorlu süreçte Türkiye, düşman değil, yeni dostlar, samimi dostlar edinmiştir. Türkiye dik duruşuyla, darbelere darbe, katliamlara katliam diyen cesur duruşuyla, dünyaya hem demokrasi dersi hem de insanlık dersi vermiştir. Ve bakın şu anda Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, 2 ülkenin maalesef süreci tıkaması neticesinde karar alamıyor. Demek ki Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi şu anda iş yapamaz durumda. Dolayısıyla 100 binin öldürüldüğü bir Suriye'de artık burada ortak hareket etmenin kararına vardık. Yani bugün bir 'Gönüllüler Koalisyonu' olabilir. Ama burada artık bir adım atmanın zamanı gelmiştir. Çünkü burada ölümlerin durma zamanı gelmiştir. İnsani değerlere sahip çıkan İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'ne sahip çıkanların el ele vermek suretiyle artık burada bir adım atmanın zamanı gelmiştir. 11 yıl boyunca olduğu gibi bundan sonra da ilkeli, kararlı, disiplinli duruşumuzu muhafaza edeceğiz. Hem ülke içinde hem bölgemizde, barıştıran, kucaklaştıran, helalleştiren bir ülke olarak geleceğe ilerleyeceğiz. Her zaman ifade ediyorum; Türkiye, demokrasi ve kardeşlik gibi 2 önemli temel ilke üzerinde yükselmeye devam edecektir. Demokrasimiz güçlendikçe Türkiye güçlenecek. Kardeşliğimiz güç kazandıkça Türkiye güç kazanacak." diye ifade etti.
Erdoğan ardından Ağustos ayı içinde açılışı yapılan yatırımlar ve hizmetlerden örnekler verdi. Başbakan Erdoğan, 17 Ağustos depremine de değinerek, "Yitirdiğimiz canlara bir kez daha Rabbim'den rahmet niyaz ediyorum. Ailelerine ve milletimize sabır temenni ediyorum." temennilerini ifade eden Erdoğan, son olarak yurt dışı temaslarını anlattı. Ağustos ayının 15'inde, kardeş ülke Türkmenistan'a bir çalışma ziyareti gerçekleştirdiklerini belirten Erdoğan, Mısır ve Suriye'deki gelişmeleri değerlendirme amacıyla yürüttükleri telefon diplomasisine, Ağustos ayında da yoğun biçimde devam ettikleri dile getirdi. Erdoğan; Fransa, Almanya, Yunanistan, Rusya, İngiltere, Malezya, Katar, İtalya, Pakistan, Hollanda, Danimarka, Endonezya lideriyle ayrıca Birleşmiş Milletler Genel sekreteri ile telefon görüşmeleri yaparak, gerek Mısır'da, gerek Suriye'de durumun ciddiyetini ve derhal bir şeylerin yapılması gerektiğini muhataplarına ilettiğini aktardı.
Erdoğan, son olarak, "Bölgemizde ne kadar büyük acılar yaşanırsa yaşansın, Türkiye olarak, kendi gündemimizle, kendi hedeflerimize doğru ilerliyor, büyük devlet refleksiyle hareket ediyoruz. İnşallah, Türkiye'nin de katkılarıyla bölgede sorunlar çözüme kavuştuğunda, Türkiye'nin ilerlemesi, kalkınması daha da ivme kazanacak, Türkiye, çok daha hızlı ve istikrarlı şekilde hedefleriyle buluşacaktır." şeklinde konuştu.
SON VİDEO HABER
Haber Ara