Dolar

34,8713

Euro

36,6128

Altın

3.007,09

Bist

10.058,63

Neonazi cinayetleri davasında yaşananlar

Almanya'da önceki yıl banka soygunu sonrası polisin takibine takılan iki kişinin intiharının ardından karavanda ele geçirilen silah ve havaya uçurulan evde bulunan materyaller, göçmen kökenli esnaflara yönelik cinayet serisinin arkasında kimler olduğ

12 Yıl Önce Güncellendi

2013-08-24 10:38:02

Neonazi cinayetleri davasında yaşananlar
Almanya'da önceki yıl banka soygunu sonrası polisin takibine takılan iki kişinin intiharının ardından karavanda ele geçirilen silah ve havaya uçurulan evde bulunan materyaller, göçmen kökenli esnaflara yönelik cinayet serisinin arkasında kimler olduğunu ortaya çıkardı.

2000 yılından başlayarak Almanya'nın farklı kentlerinde sekizi Türk kökenli olmak üzere toplam 9 esnaf ve bir de polis memurunu Ceska 83 marka silahla öldüren kişilerin, 'Türk mafyası' değil, aşırı sağcı Neonazi olduklarının anlaşılması Almanya gündemine bomba gibi düştü. O günden itibaren hummalı bir çalışma başlatan Federal Savcılık, intihar ettikleri bilinen Uwe Mundlos ve Uwe Böhnhardt ile şu an mahkemede başsanık olarak yer alan Beate Zschaepe adlı üç aşırı sağcının, 1998 yılında yer altına indikten sonra Nasyonal Sosyalist Yeraltı (NSU) adlı terör hücresini kurup, Almanya'nın Sachsen eyaletindeki Zwickau kentinde hücre evleri üzerinden 10 kişinin öldürülmesi, iki bombalı saldırı ve 15 banka soygunu gerçekleştirmekten örgüt hakkında Münih Eyalet Yüksek Mahkemesine (OLG) dava açtı.

Örgüte ayrıca yine aşırı sağcı oldukları belirlenen dört kişinin daha yardım ettiği açılan dava kapsamında ele alınıyor. Almanya'da pek çok kesim cinayet serisinin yıllarca açıklığa kavuşturulamamasını güvenlik birimlerinin büyük hatası ve skandal olarak görürken, bazı kesimlerden iç istihbarat birimlerinin 'sağ gözü kör' (sağ teröre karşı göz yumuluyor) eleştirileri geldi.

DOSYA İMHA SKANDALLARI VE AKREDİTASYON

NSU terör örgütü ve işlediği suçların soruşturulması sürecinde dava ile ilgili olduğu ileri sürülen evrakların imha edildiği skandalları patlak verirken, OLG Münih mahkemesinde 17 Nisan 2013 günü başlaması beklenen NSU davasında bu defa basın mensuplarına yönelik akredite skandalı ortaya çıktı. 50 kişilik gazeteci arasında tek bir Türk gazetecinin dahi duruşma salonunda kesin yer alma hakkı olacak şekilde akredite edilmemesi ülke gündeminden uzun süre düşmezken, eleştirilere 'adaletin bağımsızlığı' gerekçesiyle direnmeye çalışan OLG yetkilileri, nihayetinde yeni bir akredite kararı alıp, en az beş Türk medya mensubunun salona girmesine imkan sağladı.

SÜPER STAR ZSCHAEPE SUSMA HAKKINI KULLANIYOR

Tüm aksaklıklar ve olumsuzluklara rağmen 6 Mayıs 2013 tarihinde duruşmaya katılmayı başaran gazeteci ve seyircilerin gözleri önünde başsanık Beate Zschaepe bir süper star edasıyla duruşma salonuna alınmasıyla asrın davasına start verildi. Her ne kadar başsanık konuşmasa da hem gazetecilerin hem de vatandaşların davaya ilgisi beklendiği gibi yüksek oldu. Çok sık olmasa da aşırı sağcılar da salonda yer almayı ihmal etmediler.

Duruşmanın ilk günü salonda başsanık Zschaepe ile birlikte NSU terör örgütüne yardım ettikleri gerekçesi ile Ralf Wohlleben, Andre E., Carsten S. ve Holger G., sanık olarak mahkemeye çağrıldılar. Şu ana kadar sanıklardan Holger G. ve Carsten S. örgüt ile bağlantıları ve örgüte bilinçli yada bilinçsiz olarak sağladıkları yardımlar hakkında ifade verirken, başsanık ve diğer iki sanık ise susma haklarını kullandı. İfade veren Carsten, cinayetlerin işlendiği Ceska 83 marka silahı 50 mermi ile birlikte sanık Wohlleben'in siparişi üzerine 2000 yılının Mart yada Nisan ayında Chemnitz kasabasında teröristlere verdiğini ve yer altına inen teröristler ile sanık Wohlleben arasındaki telefon trafiğine dahil olduğunu itiraf etti.

Holger G. ise yazılı ifadesinde teröristlere sanık Wohlleben'in çantasına koyduğu bir tabancayı götürdüğünü, kaçak teröristlere kendi kimliği ve pasaportu, araç ilk yardım kartını ve ehliyetini verdiğini ve tanıdık bir kadından başsanık Neonazi Zschaepe için sağlık kartı temin ettiğini anlattı. Suçlarını itiraf ederken, arkadaş olarak gördükleri teröristlerin bunca suçu işleyeceğini düşünemediklerini savunan iki sanık, Neonazi cinayetlerine kurban giden vatandaşların ailelerinden özür diledi. Davaya bakan müdahil avukatlar özellikle sanık Holger G.'nin ifadelerinin inandırıcı olmakla birlikte eksik olduğu kanaatinde. G.'nin bu nedenle ilerleyen duruşmalarda yeni açıklamalar yapması bekleniyor, zira davanın açıklığa kavuşturulmasını isteyen taraflar ceza indirimi almak isteyen Holger'in bunu kazanması gerektiğine inanıyor. Ayrıca verilen ifadelerden sanık Wohlleben'in örgüt içindeki rolünün ne kadar büyük olduğu oldukça net bir şekilde anlaşılıyor. Neonazi Wohlleben, tüm bunlara rağmen susmaya devam ediyor. Holger ayrıca, dava öncesi polise verdiği ifadede sanık Zschaepe'nin örgüt içinde eşit haklara sahip bir üye olduğunu söylemiş.

DURUŞMALARDA ORTAYA ÇIKAN YENİ BİLGİLER

Geride kalan 32 duruşmada şimdiye kadar terör hücresi üyelerinin saklandıkları ev, Nürnberg kentinde öldürülen terzi Abdurrahim Özüdoğru, Münih kentinde öldürülen manav Habil Kılıç, yine Nürnberg kentinde öldürülen çiçekçi Enver Şimşek, Rostock kentinde öldürülen Yunus Turgut ve yine Nürnberg kentinde öldürülen İsmail Yaşar cinayetleri ile örgütün üyelerinin komşuları ile ilişkileri gündeme geldi. 2000'li yılların başlarında Münih'te Habil Kılıç ve Nürnberg'te Enver Şimşek cinayetleri mahallindeki iki şüpheli şahşın bisikletli ve bisiklet elbiseli görülmeleri ve yine 2004 yılındaki Köln kentindeki bombalı saldırı esnasında bisikletli şüphelilerin görülmesi arasındaki bağı güvenlik birimlerinin ancak 2007 yılında kurabildiği duruşmalarda ortaya çıktı. Münih polisinin görgü tanıklarının ifadelerine rağmen iki bisikletliyi yıllarca 'şahit' olarak araması ise oldukça ilginç.


Örgütün saklanmak için 2007/08 yılından itibaren kullandığı evde yangın günü ve sonrası çekilen resimler örgüt hakkında biraz daha detaylı ipuçları verdi. Toplam 11 silahın bulunduğu ev adeta bir cephaneliği andırırken, eve dört gizli kamera yerleştiren ve bazı giriş kapılarına alarm cihazları koyan teröristler hücre evini ve kendilerini korumak için sıkı güvenlik önlemleri almışlar. Duruşmalara katılan teröristlerin bazı komşularının laubali ifadeleri ve teröristleri normal insanlarmış gibi gösterme çabaları gözden kaçmazken, evin bodrum katında içkili alem yapılan bir odada Hitler resminin bulunması ve bu buluşmalara bazen Zschaepe'nin de katılması bu kişilerin hangi zihniyette olduğuna ışık tutuyor.

KAPSAMI DAR TUTULAN DAVA 2014 SONUNA KADAR SÜRECEK

Davada daha gündeme gelmesi gereken yedi cinayet, iki bombalı saldırı, 15 banka soygunu vakası var. Bu nedenle NSU davası duruşmaları, 5 Eylül'de tekrar başlayıp, resmi tatiller hariç haftanın üç günü olmak üzere 2014 yılının sonuna kadar sürecek. Mahkeme yetkililerinin ve savcılığın, öteden beri davada sadece işlenen suçların ve verilecek cezanın söz konusu olduğunu söyleyip, örgütün yıllarca elini kolunu sallayarak adam öldüren suç makinesi karşısında ihmalkâr davranan makam ve memurlar hakkında hiçbir işlemi dava kapsamına almaması ihmalkârlıkla tarif edilse de işlenen suçların 'tüm çıplaklığı' ile ortaya çıkarılacağı açıklamalarını havada bıraktı.

Ayrıca duruşmalarda cinayet vakalarının bir bütün halinde değil de her gün farklı bir olayın gündeme gelmesi davanın takibini zorlaştıran unsurlar arasında. Bir diğer önemli mesele ise NSU terör hücresinin ısrarla üç üyesi ve dört yardımcısı olduğu üzerinde durulması ve örgütle bağlantısı olabilecek Neonazilerin davanın dışında tutulması.

Sanıklardan Andre E.'nin (tutuksuz yargılanıyor) Münih kentindeki Neonazilerin yaz şenliğine katılması, NSU çevresindeki Neonazilerin Baden Württenberg eyaletindeki Neonaziler ile bağlantılarının ortaya çıkması, Bavyera eyaletine yıllarca İçişleri Bakanlığı yapan Günther Beckstein'ın 'Cinayetlerin işlendiği kentlerde örgüte destek olan kişiler olabilir.' açıklamasının ne kadar önemli olduğunu gösteriyor.

Gerçekten de Almanya'nın yabancı sayısı çok düşük olan bir kentinden hareketle üç teröristin farklı kentlerde kafalarına göre rastgele birilerini öldürmeleri ve sonra hiç yakalanmadan kaçmaları tüm akıl ve mantık sınırlarını zorlar nitelikte.
SON VİDEO HABER

İHH'dan Suriye'deki fırınlar için un desteği çağrısı

Haber Ara