Çarşaf İran'dan mı geldi yoksa?
“Çarşaf Türkiye’ye Tanzimat döneminde hacca gidenler tarafından, İranlılardan alınmak suretiyle getirilmiştir. Önceleri pek tutulmayan, hatta bid’at denilen çarşaf, 1870’te yaygınlaşmıştır”
12 Yıl Önce Güncellendi
2013-08-10 00:55:55
TIMETURK / Haber Merkezi
Çarşaf tartışması ile ilgili olarak İhvanlar.net sitesinde konu ile ilgili yapılan tartışma
"Müslüman kadının şu fitne zamanda bürüneceği, onun iffetini muhafaza edecek, hayâsını ve edebini yansıtacak örtü nedir diye sorulacak olsa, hiç tartışmasız verilecek cevap Çarşaf olmalıdır. Çünkü çarşaf kadını baştan aşağı örttüğü gibi vücut hatlarını belli etmez. Bakışları çekmez, iticilik hissi verir. “gözünü benden uzak tut” der adeta.(Bu konuda ast olan örtünmedir ve vücut hatlarının belli olmamasıdır. İlla çarşaf dayatmasında bulunulursa bu yanlıştır-Timetürk)
Çarşaf İslamın bir nişanı ve alameti olduğu için de kâfirlerin ve İslam düşmanlarının kâbusu olmuştur. Onlara göre vücudunu umuma açanlar çağdaş, derisinden bir parça bile göstermeyip kendi helaline saklayanlar çağdışıdır, öcüdür. Çarşafa hakaret ederler, çarşaflıya hakaret ederler. Ancak hedeflerinde İslam vardır aslında.
Kâfir ve zındıkların yanında bazı Kemalist rejim hocaları ve bazı iyi bildiğimiz Müslümanlar da çarşafa saldırmaktadır. Kimisi böyle bir örtünün olmadığını söylerken kimisi de çarşafın İran’dan geldiğini söylemektedir.
ÇARŞAF İRAN’DAN MI GELDİ?
Değerli kardeşlerimiz çarşaf İran’dan geldi demek büyük bir yanılgının eseridir. Şimdi size bu konudaki iddia ve cevaplarını vereceğiz…
İddia şöyle:
“Çarşaf Türkiye’ye Tanzimat döneminde hacca gidenler tarafından, İranlılardan alınmak suretiyle getirilmiştir. Önceleri pek tutulmayan, hatta bid’at denilen çarşaf, 1870’te yaygınlaşmıştır”
İddia’ya göre çarşaf 1870’de yaygınlaşmış. 1545 senesinde Şeyhülislalığa getirilen ve Kanuni zamanının Şeyhülislamı da olan Ebuussud Efendi Kur’an-ı Kerimde geçen cilbab kelimesini izah ederken ne diyor: “Cilbab”tan maksat, çok geniş ve uzun bir örtüdür. Kadın bununla başını örttüğü gibi yüzünü ve göğsünü de örterek ayaklarına kadar salar. Buna göre âyetin mânası, ‘Kadınlar dışarıya veya yabancı bir erkeğin karşısına çıkacakları zaman, bu örtüyle yüzlerini ve bütün vücutlarını örtsünler.’ olur.”
Ebussuud Efendi’nin ifadelerini tekrar tekrar okuyun kardeşlerimiz. Aklı başında her Müslüman anlayacaktır ki, burada çarşaf anlatılmaktadır. Ve tarihleri karşılaştırdığınızda iddia edilen tarihten çok önce Osmanlı’da çarşafın olduğu anlaşılmaktadır.
PEYGAMBERİMİZ ZAMANINDA YOKTU YALANI!
Ümmü Seleme (Radıyallahu anha) Vâlidemiz şöyle demektedir:” ‘Üzerlerine cilbablarını çeksinler!’ âyet-i kerîmesi inince Ensâr Hanımları dışarı çıkarken sanki başları üzerinde kargalar varmış gibi siyah kisvelere büründüler.” (Abdürrezzak, el-Musannef: 2/123; Ebû Dâvûd, Libâs: 32, No: 4101,2/459; İbn Ebî Hâtîm, No: 17784,10/3154; İbni Kesîr: 6/471; Suyûtî, ed-Dürru’l-mensûr; 12/141; Âlûsî: 22/89)
Bu iki kısa bilgi bile çarşafın İran’dan geldiği veya bizlerde sonradan adet olduğu iddialarını boşa çıkarmaktadır.
ABDÜLHAMİD HAN YASAKLADI YALANI!
Yalan bir iddia da şöyle: “II. Abdülhamid han, 4 Ramazan 1309 tarihli bir emirname ile çarşaf giyilmesini yasaklamıştır.”
Elmalılı Hamdi Yazır cilbab âyetini tefsir ederken “cilbab”ı şöyle tarif etmiştir:
“Baştan aşağı örten çarşaf, ferace, câr gibi dış elbisenin adıdır.”
“Tepeden tırnağa örten giysidir.”
“Çarşaf ve peçedir.”
Bundan sonra da bakın ne diyor: “Hicri 1310′da İstanbul’a geldiğim zaman İstanbul hanımlarının bir peçe ilave edilmek ve elde açık bir şemsiye bulunmak şartıyla tesettür tarzları bu idi.” demektedir.(Hak Dini Kur’an Dili”, c. 6, s. 337, 338)
Elmalılı Hamdi Yazır yıllar önce düştüğü küçük bir notla bu günün inkarcılarına nasıl da cevap veriyor. Allahu Teala onlardan razı olsun…
Gördüğünüz gibi 1309 yılında yasaklandı dedikleri şeyi 1310 yılında Elmalılı Hamdi Yazır “tesettür tarzı bu idi” diyerek herkesin böyle giyindiğini söylüyor."
SON VİDEO HABER
Haber Ara