Yeni Şafak yazarı: Yazık oldu be Paşam, keşke böyle bitmeseydi
Osman Özsoy: Paşam, zarif insansınız ama, sanıyorum yanlışa sahip çıkmakla, siz de dünün enkazı altında kalacaksınız. Dünkü hafriyatın üzerinde gezinmektense, yeni dünyanın şantiyesinde bir demokrasi mimarı gibi olmanızı tavsiye etmek isterim. Çok geç olmadan...
12 Yıl Önce Güncellendi
2013-08-06 09:24:41
Osman Özsoy'un Yeni Şafak gazetesindeki "Yazık oldu be Paşam, keşke böyle bitmeseydi" başlıklı yazısı şöyle:
Yazık oldu be Paşam, keşke böyle bitmeseydi...
Yazık oldu be Paşam, keşke böyle bitmeseydi...
Türkiye gündemini 6 yıldır meşgul eden 275 sanıklı Ergenekon Davası'nda kararlar açıklandı.
Gözler ister istemez eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un üzerindeydi.
Hala 'darbe olur mu olmaz mı' tartışmalarının eksik olmadığı ülkemizde, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez bir Genelkurmay Başkanı 'darbeye teşebbüs' suçlamasıyla yargılanıyordu.
Nitekim açıklanan karar süpriz olmadı.
İlk kez bir Genelkurmay Başkanı darbeye teşebbüsten müebbet hapis cezası aldı.
Dün tüm dünyanın gözü Silivri'deydi.
O kadar ki, geçtiğimiz ay Mısır'da darbe ile yönetime el koyan Genelkurmay Başkanı Sisi'nin de, uluslararası destekçilerinin de, ülkelerini zorbalık ve dikta ile yöneten kral ve sultanların da dün açıklanan kararları yakından izlediğine emin olabilirsiniz. Hiç kuşkunuz olmasın, dün alınan kararlar, uzun vadede onların da kaderlerini etkileyecek bir mahiyet arz etmektedir.
Dün sadece ülkemiz açısından değil, Dünya Demokrasi Tarihi açısından da tarihi bir gündü.
Merkezinde Türkiye'nin bulunduğu içinde bulunduğumuz coğrafyada istikrar olmadan istikrarlı bir dünyadan söz etmek imkansızdır.
Türkiye'de darbeler döneminin kapanması ve ülkenin geleceğinin siyasi istikrar açısından öngörülebilir olması dünyanın geleceği ile doğru orantılıdır.
Dünyayı bir insan bedeni gibi düşünürsek Türkiye onun kalbidir.
İnsanlık tarihinin kaderi bu coğrafyanın kaderi ile içiçe bir çizgide cereyan etmiştir. Dünyanın merkezi kabul edilen İstanbul'un fethinin Hz. Peygamber tarafından övülmesini de bu çerçevede değerlendirmek gerekir. Bu topraklarda güçlü bir şekilde otağını kuran, insanlığın kaderine de hükmeder.
Dün Silivri'de alınan kararlara bu derinlikte bakılması meselenin ağırlığına uygun düşer.
Gelin görün ki, haklarında karar verilenler de bu ülkenin insanıdır.
Bizim insanımızdır.
Pek çoğu tanıdığımızdır, arkadaşımızdır.
Suçları mahkeme kararı ile sabit olsa bile kendilerine üzülmemek elde değildir.
İlker Paşa hakkında bugüne kadar çok sayıda yazı kaleme aldım.
İlker Paşa'nın Genelkurmay Başkanlığı'nın bitmesine daha 1 sene varken bu köşede, 'İlker Paşa için çok kötü haber' başlıklı bir yazı kaleme almıştık.
Genelkurmay Başkanı olarak en güçlü olduğu dönemde bile, yaptıklarından dolayı bir gün hesap vermek zorunda kalacağını ilk defa biz yazılarımıza konu etmiştik.
'İlker Paşa'yı kim yaktı?' başlıklı (7 Ocak 2013) bir yazımızda, 'Keşke işler bu noktaya gelmeseydi. Ama göstere göstere geldiği de ortadaydı' ifadelerine yer vermiştik.
'İlker Paşa yol ayrımında' başlıklı bir başka yazımızda da, 'Ya kendisinden önceki 2 Genelkurmay Başkanı'ndan biri olan Yaşar Büyükanıt Paşa gibi dönemi sorgulanan ve her an yargılanmak üzere tetikte bekleyen bir isim olacak, ya da dönemine ilişkin olan biten konusunda yargıya yardımcı olan Hilmi Özkök Paşa gibi içi rahat olacak' yazdık.
İlker Paşa kendisi hakkında en kötü yol haritasını seçti. Türk Demokrasi Tarihi'ne geçme fırsatı vardı ama elinin tersiyle itti.
Genelkurmay Başkanlığı görevinden ayrılmasına sayılı günler kala, Türkiye Cumhuriyeti'nin en prestijli ödülü sayılan 'Devlet Şeref Madalyası' vermek üzere hükümetin hazırlık yaptığı haberleri yansıdı basına. Bu karara en şiddetli tepkiyi de köşemizde biz gösterdik. 'Sizce İlker Paşa bunu hak edecek ne yaptı?' başlıklı 25 Ağustos 2010 tarihli yazımız üzerine Hükümet bu kararından vazgeçti.
6 Ocak 2012'de tutuklandığında bu köşede 'İlker Paşa akıbetı neden göremedi?' başlıklı bir yazı kaleme aldık. Yazıda, 'Güç kirlenmesi çok fena bir duygudur. Basireti köreltir, hissiyat ve hevesi aklın ötesine geçirir. Siyasetçide de böyle, askerde de, iş, sanat ya da medya dünyasında da... Güç kirlenmesi insana muhakeme yeteneğini kaybettirir, en güçlü olduğunu zannettiği dönemde bile etrafını sarmalayan çevrenin elinde aslında bir oyuncak haline getiriverir. Her hareketine alkışlar yön vermeye başlar. Güç bende zannederken kullanıldığını göremez, zamanla şak şakla beslenir hale gelir. İşler ters gitmeye başladığında ise tribünler hızla boşalır. İnsan birden arenanın ortasında yalnız kalıverir' ifadelerine yer vermiştik.
Dün hakkında verilen karar açıklanınca salonu hışımla terk eden İlker Paşa'nın durumu bu satırları getirdi aklıma. Yalnız ve sahipsizdi. Bir dönemin kudretli generalinin etrafında, Mehmet Haberal'ın alkışçıları kadar bile destekçi yoktu. Haline çok üzüldüm.
İlker Paşa kudretli bir Genelkurmay Başkanı olarak görevinin başında iken 23 Mart 2010'da bu köşede kaleme aldığımız 'İlker Paşa'ya küçük bir soru' başlıklı yazımızı şu satırlarla bitirmişiz;
'Paşam, zarif insansınız ama, sanıyorum yanlışa sahip çıkmakla, siz de dünün enkazı altında kalacaksınız. Dünkü hafriyatın üzerinde gezinmektense, yeni dünyanın şantiyesinde bir demokrasi mimarı gibi olmanızı tavsiye etmek isterim. Çok geç olmadan...'
Maalesef çok gecikti. Keşke cezaevine giden yolun taşlarını döşeyeceğine, daha çağdaş demokrasiye evrilen Türkiye oluşturma gayretlerine destek verip, tarihe böyle geçseydi. Kendisini zamanında dostça ve samimiyetle çok uyardık ama kulak vermedi.
Çok üzüldüm be Paşam... Keşke böyle bitmeseydi.
SON VİDEO HABER
Haber Ara