Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Müslüman Kardeşler’i anlamak

Mısır tarihinde ilk defa demokratik seçimlerle iktidara gelen lider konumunda bulunan Muhammed Mursi henüz birinci yılında istifası istenen ve muhaliflerin gözünde meşruiyetini yitiren bir lider konumuna geldi.

12 Yıl Önce Güncellendi

2013-08-03 10:25:56

Müslüman Kardeşler’i anlamak
Temerrüd (isyan) hareketi olarak başlatılan eylemler ülkeyi her geçen gün kaosa sürüklüyor. Ülkedeki siyasi bunalım devam ederken Genelkurmay Başkanı Abdulfettah El Sisi anayasayı askıya alıp Mursi'nin görevine son veren darbe kararını açıkladı. Tecrübeyle sabittir ki darbeler uzun vadede asla istikrarı sağlayamaz, lakin mevcut duruma bir de şu açıdan bakmakta fayda var: Müslüman Kardeşler, iktidarının henüz birinci yılında neden bu duruma geldi? Günümüzde Mursi yönetiminin yaşadığı bu sıkıntıları ve bir yıl içinde yapılan hataların sebeplerini anlamak için cemaat ve parti içinde oluşan psikolojinin tarihsel kökenlerine inmekte fayda olduğu kanaatindeyim.

Öncelikle şunu söylemek gerekir ki; psikoloji yalnız insanın kendisine indirgenmiş bir kavramsal zihin haritası değildir. Devletlerin, siyasilerin hatta siyasi partilerin dahi bir psikolojsi vardır. Bu psikoloji kimi zaman toplumsal veya siyasi olaylardan, kimi zaman ise dış kaynaklardan etkilenir. Bu etkilenme ise belli bir tarihsel akış içinde olduğundan, tarihi olayların psikolojik yansıması siyasiler ve siyasi partilerin bugünkü algılarını ve davranışlarını da dolaylı yoldan şekillendirir. Bu temele oturtacağımız analizimizde şunu açıkça görmeliyiz ki 1928'de kurulmuş olan Müslüman Kardeşler Hareketi'ni sanki 25 Ocak devrimiyle ortaya çıkıp siyasi arenaya dâhil olan bir yapı olarak düşünmemiz halinde günümüz siyasi psikolojisini, sebep olduğu hataları ve toplumsal algıları anlamada ya yetersiz kalmış olur ya da yanılgıya düşeriz. Bu da bizi Mursi'yi doğrudan karalamaya, ya da "bunların hepsi dış mihrakların oyunu" gibi sığ yorumlar yapmaya sürükler.

Mısır'da kuruluşundan itibaren en geniş kitle tabanına sahip İslami hareket olan Müslüman Kardeşler kısa süre içerisinde bütün bölgeye yayılarak geniş halk kitlelerine seslenme fırsatı buldu. Buna rağmen teşkilat birçok ülkede şiddet yoluyla bastırılarak siyasetten uzaklaştırılıp pasifleştirildi. Mısır örneğini incelersek cemaatin kurucusu Hasan El-Benna'nın Kavalalı Mehmet Ali Paşa soyundan gelen Kral Faruk tarafından suikast sonucu öldürüldüğüne şahit oluyoruz. Daha sonrasına baktığımızda ise 1952 yılında gerçekleşen Hür Subaylar Devrimi ile Karal Faruk'u devirme girişiminde Müslüman Kardeşler önemli bir rol oynadı. Fakat devrim sonrasında gerçekleşen iktidar savaşını kazanan Cemal Abdul Nasır, liderliği eline geçirdikten sonra Müslüman Kardeşler'i tüm yönetim kademesinden uzaklaştırmakla kalmayıp Abdulkadir Udeh ve Seyyid Kutub gibi çok önemli din, fikir ve siyaset adamlarının da içinde bulunduğu kişileri tutuklatıp, idam ettirdi. Bu zulümden sonra örgütün yer altına çekilmekten başka bir çaresi kalmamıştı. Enver Sedat döneminde Müslüman Kardeşler ılımlı politikalar sonucu yeniden aktif konuma geldiyse de İhvan'dan ayrılan Cemaat-i İslami Hareketi tarafından öldürülen Sedat'tan sonra iktidara gelen Hüsnü Mübarek'in de ilk hedefi yeniden Müslüman Kardeşler oldu. Otuz yıllık Mübarek diktası altında Müslüman Kardeşler her alanda baskı altında tutuldu. Son on yıllık dönemde ise siyasi olarak yasaklı olmalarına rağmen bağımsız olarak parlamentoya girip ülkedeki en etkili muhalif güç haline geldi. Fakat Mübarek rejimi; cemaatin siyasi teşkilatını her daim tehdit olarak algıladı. Dolayısıyla Müslüman Kardeşler de oluşan bu yapıya karşı algısal olarak pozisyon aldı ve iktidar odaklarına her zaman şüpheyle yaklaştılar.

Müslüman Kardeşler, 25 Ocak Devrimi'nden sonra geçmişte uğruna canlarını feda ettikleri davalarına basamak olan iktidarı bu sefer çok çaba sarf etmeden demokratik seçimler yoluyla, yani meşruiyetle, elde etmiş oldu. Fakat tarihinde demokrasiye tamamen yabancı bir ülkeye bunu hap gibi çare olarak sunmak ve bütün sorunların hemen hallolmasını beklemek başından beri yanlıştı. Dolayısıyla seçimlerle iş başına gelen Mursi'ye ve bağlı bulunduğu siyasi ve dini teşkilata büyük bir kin besleyen bürokratik ve askeri elitler için süreç başlamış oldu. Medyanın da içinde bulunduğu bu çevreler Mursi'ye karşı öfkelerini gerek söylem gerekse uygulama bazında her daim gösterdiler. İktidarin ilk 365 günü süresince çalışmasına izin vermedikleri gibi bir yılın sonunda da iktidarı, bu süre içerisinde Mısır halkının isteklerine cevap verememekle suçladılar.

Kısaca Mursi'nin karşısındaki odakları incelediğimizde ise şunu görüyoruz: Protestocuları alkışlayan ve Mursi destekçilerini tartaklayan polisleri görmeniz için Kahire sokaklarında kısa bir tur yapmanız yeterli. Bu polislerin darbe kararı açıklandığında Tahrir'de omuzlara alındığını da atlamamak gerekir. Medyanın neredeyse tamamı Mursi'ye cephe almış durumda. Arapça bilmeseniz dahi sokakta aldığınız bir gazetede seçilmiş cumhurbaşkanının fotoğraflarla nasıl küçük düşürüldüğünü anlayabilirsiniz. Yargının zaten devrimden sonra seçilmişlerin karşısında nasıl durduğunu biliyoruz. Dolayısıyla cumhurbaşkanlığı sarayını koruyan askerin verdiği muhtıradan sonra Mursi'nin elinde kalan tek şeyi meşruiyetiydi. Bundan dolayıdır ki yaptığı ulusa sesleniş konuşmasında tam 74 defa meşruiyet kelimesini kullanmıştır. Şimdi şu soruyu kendimize sormak gerekir? Böyle bir ortamda ve bu kadar kısa sürede ülkenin sorunlarına ne ölçüde çare olabilirsiniz?

Dolayısıyla Müslüman Kardeşler'i nasıl anlamamız gerektiğine gelirsek; geçmişte yaşadıkları bu baskıyı, ihaneti, zulümü dikkate aldığımızda teşkilatın içindeki "öteki paranoyasını" anlamak gerekir diye düşünüyorum. Eğer Mursi ilk yılında söylemlerinde hata yapmış; seküler, solcu ve liberalleri gerektiği gibi kucaklayamamışsa bunun altında bu paranoyadan kaynaklı geçmiş tecrübeleri aramak gerekir. Tabii burada yapılan hataların üstünü örtmek niyetinde değilim; ki zaten Mursi de her fırsatta bu hataları itiraf ediyordu. Fakat nasıl ki Müslüman Kardeşler tüm bu bürokratik mücadeleden gerekli dersleri alıp devleti yönetmenin cemaati yönetmekten olan farkını idrak etmeye başladıysa, karşı tarafın da Mursi'nin ve siyasi teşkilatının psikolojisini de anlaması gerekirdi. Hasan El-Benna, Seyyid Kutub gibi devirlerinin en iyi iki düşünürüne yapılanları öğrenerek yetişen cemaat mensuplarının bugün iktidara geldiklerinde kendilerine cephe alanlara karşı olan algılarının nasıl şekilleneceğine dair cevap bugünün hatalarının altında yatan nedeni ortaya koyuyor. Nasıl ki Mısır ekonomisinin yaşadığı sıkıntılar meselesinde sadece bugünkü iktidarın uygulamalarını değil, Nasır döneminden bu yana süregelen ekonomik modeli ele almalıysak, siyasi süreç için de yaşananlardan sadece Mursi'yi sorumlu tutamayız. Hele hele Mursi'nin alternatifleri "darbeden başka" hiçbir alternatif çözüm üretemiyorken...


Özgür Tomakin / *SETA Kahire

Haber Ara