Suriye'de devam eden savaşta dünyanın her yerinden İslami hassasiyeti yüksek insanlar, Beşşar Esed'in güçlerine karşı mücadele etmek için bu ülkeye gidiyor. Türkiye'den de zaman zaman gidenler oluyor. Bunlardan biri de 53 yaşındaki Recep, Arapların kendisine taktığı kod isimle Ebu Recep.
Gerçek adını, herhangi bir tehlikeyle karşı karşıya kalmaması açısından açıklamıyor. Elbette yine güvenlik açısından bir resmini de kullanmıyoruz. Manşette kullandığımız resim de sembolik bir resim. Ebu Recep, kendi yaşının yüksekmiş gibi durmasına bakılmamasını, yaşı 60'ın hatta 70'in üzerinde olan insanların Esed güçlerine karşı savaştığını söylüyor. Esed'e bağlı Şebbihaların çok kanlı, vahşete varan saldırı ve işkenceleri olduğunu anlatan Ebu Recep'le Suriye'de devam eden savaşı ve muhaliflerin durumunu konuştuk.
''İNTERNETTEKİ SURİYE VİDEOLARINI İZLEYEREK GELDİM''
Suriye'ye gitmeye nasıl karar verdiniz? Neden Suriye'ye savaşmaya gittiniz?
Hadis-i Şerif'te, ‘İslam toplumu bir bütün vücut gibidir, bir tarafı ağrıyınca diğer yerlere sirayet eder' ifadeleri geçer. Bundan dolayı. Ayrıca yaklaşık 2 senedir internetteki Suriye olaylarını izlediğimizden dolayı oraya gitmeyi kendime bir görev olarak addettim. Oraya gitmek istedim ve gittim. Orada insan özgürlüğün ne demek olduğunu anlıyor, inanç sisteminde birtakım inandık denilen şeylere yakinen inanıyor.
Mesela savaş deyince insanın aklına ilk gelecek şey ölüm olabilir. Fakat savaş eşittir ölüm değil. Ecel gelirse ölüm olur, yani ecel tegayyür etmiyor, değişmiyor, ertelenmiyor, öne alınmıyor. Orada dünyanın çeşitli yerlerinde yıllarca savaşan, mucizevi bir şekilde kurtulan insanlar da var.
Böylece tankların, bombaların, şunların bunların ecele herhangi bir etkisinin olmadığı anlaşılıyor. Ayet-i Kerime'de geçtiği gibi ‘Korunmuş yerlerde bile olsanız ölüm sizi bulur.' Yani eceliniz, saatiniz geldiyse ölüm sizi bulur. Oradaki her insan bunun bilincine çok yakin bir şekilde varıyor. Dolayısıyla ben olanlara seyirci kalmamak için gittim.
MUHALİF KANATTA SAVAŞAN YÜZLERCE GRUP VAR
Peki Suriye'de hangi grupla birliktesiniz? Bunun hakkında bilgi verir misiniz?
Biz Ahrar-ı Şam'a bağlı bir birliğiz. Suriye'de şu anda yüzlerce grup var. 10 kişilik bir birlikten, 20 bin kişilik birliğe kadar yüzlerce grup var. Mesela diyelim ki Dağıstan'dan gelmiş 200 kişi, bunlar kendi birliklerini kuruyorlar, kendi organizasyonlarını kuruyorlar ve kendi kendilerini destekliyorlar. Bu şekilde bir bölge buluyorlar. Bu bölgede cihatlarını devam ettiriyorlar. Fakat bunun yanı sıra da çok büyük güçler de var. Bu güçlerin içerisinde Ketayibü'l-Fariku'l-İslami, Ahrar-ı Şam ve rejimden ayrılan insanların oluşturduğu Ceyşü'l-Hür gibi büyük organizasyonlar da var. Bunlar büyük organizasyonlar oldukları için daha büyük operasyonlar yaparak daha çok ganimet elde edebiliyorlar ve atış üstünlükleri daha fazla olabiliyor.
''HİÇ DUYMADIĞIMIZ YERLERDEN İNSANLAR SAVAŞMAYA GELİYOR''
Sizin birlik kalabalık mı?
Bizim birliğimizin kalabalık olup olmaması önemli değil. Şimdi çok kalabalık organizasyon düşünün, bir mücahidin sadece donanımı 3-4 bin doları buluyor. Sadece üstüne giydiği kıyafeti, ayakkabısı vesairesi, eğitimi, yemesi, içmesi gibi şeyleri yekün tuttuğu için herkes kapasitesine göre… Yani orada istersen 5 bin kişilik birlik olabilirsin, istersen 50 bin kişilik de olabilirsin. Fakat orada insanlar, örgütler genelde referans göstermeyen, yabancı insanları sokmuyorlar. Mutlaka referansla bir bölüğe, askeri birliğe girmen gerekiyor. Yoksa insan sayısının hiçbir önemi yok. İnsan bol yani, yeryüzünün şurasından burasına…
SAVAŞ LÜBNAN'A SIÇRAYACAK
Hatta çok enteresan geldi bana, Jamaika'dan iki tane Müslüman var. Altı ay önce Müslüman olmuşlar, İslam'ı tanımışlar ve oradan kopup gelmişler. Birisi şehit oldu, diğeri ise beklemektedir, tıpkı ayette geçtiği gibi. Avustralya'dan, yeryüzünün her yerinden insanlar geliyor. İnsan sayısıyla alakalı bir sıkıntı yok. Fakat ne var? Karşı tarafımızda Esed'i destekleyen devletler var. Çinli pilot yakaladık mesela, Rus pilotlar var. Esed'in sadece Şebbiha denilen yerel milis grupları var. Yani orada 4 devlet var. Pakistan uyruklu, Yemenli Şii gruplar oraya gelmişler. Bu savaş Lübnan'a da sıçrayacak. Yani Lübnan sınırı diye bir şey kalmamış durumda. Lübnan sınırı, Hizbullah tarafından delik deşik edilmiş. Savaş Lübnan sınırının içine geçmiş durumda. Orada bir alim 5 bin talebesiyle beraber Suriye'ye geçiyor ve Esed'e karşı muhaliflerin yanında yer almış bulunuyor.
BOMBALARI HEDEF ALMADAN RASTGELE ATIYORLAR
Bizim grubumuza gelirsek, 500-600 kişilik bir grup. Komutanlarımız savaş deneyimi son derece iyi olan insanlar. Başka yerde savaş deneyimi olan insanlar. Zaten savaş deneyimi olmayan insanlardan komutan da olmuyor. Çok profesyonel olmak gerekiyor ve profesyonel insanlar. Fakat muhaliflerin şu anda uçak üstünlüğüne karşı savunması yok.
Zaten en çok da yarayı oradan veriyor. Çünkü uçaklar, uçaksavar menzilinden veya herhangi bir silah menzilinden uzakta uçtukları için 5 bin metreden varil bombası atarak hedef gözetmeksizin vuruyorlar. Zaten 5-6 bin metreden nokta atışı da yapılamıyor. Onların nokta atışı gibi bir düşünceleri de yok. Atıyorlar ve kime denk gelirse yakıp yıkıyorlar yani. Kimyasal silah kullanıyorlar. Karşı taraf, hiçbir savaş ilkesine uymayan kirli bir savaş yapıyor. Yani çıldırmış vaziyetteler…
''MUHALİFLER DE BAZEN AŞIRIYA KAÇIYOR AMA...''
Muhaliflerin de benzeri kirli yöntemler uyguladıkları oluyor mu? Esed taraftarları kural dinlemeden saldırıyor ama muhaliflerde de böyle bir durum söz konusu mu?
Şimdi orada dediğim gibi çeşitli kültür yapılarından gelen insanlar var. Muhacirler dediğimiz Suriye dışından gelen insanlar, gayet bilinçli insanlar. İslam akidesini, İslam fıkhını bilen insanlar. Ayriyeten orada da sürekli bir eğitim var. Fakat oranın yerli insanlarından oluşan savaşçı gruplar, onları da biz Ensar tabir ediyoruz. Sadece muhalif olarak savaş verdiklerinden dolayı fazla bir bilince sahip değiller. Bu yüzden fıkha dayanmayan bazı aşırılıkları olabiliyor. Bu oranın tabiatından kaynaklanıyor.
Mesela Türkiye'de bir tane videoyu çok gösterdiler, onun üzerinden bütün medya muhaliflere yüklendi. Ebu Sukker diye bir adam Şebbiha'yı öldürüp kalbini çıkarıp yiyecekken gösterildi. Bu video bizim buradaki yanlı medya tarafından abartıla abartıla gösterildi. Halbuki orada her gün yüzlerce insan Şebbihalar tarafından bu şekilde katlediliyor. 3-5 yaşındaki çocuklar sırtından yüzlerce kez bıçaklanarak öldürülüyor. Halbuki bu Ebu Sukker'in daha sonraki açıklamaları dikkate alınmadı, neden?
ŞEBBİHALARIN TECAVÜZ VE İŞKENCE GÖRÜNTÜLERİ DOĞRU MU ?
Orada her insanda bir iPhone var, bütün savaşçılarda. Şebbihalarda olsun diğer savaşçı gruplarda olsun birer tane iPhone telefon var. Bunlar yaptıkları her işleri kaydediyorlar. Kaydettikleri için, yakalanan herhangi bir Şebbiha, Hizbullah veya İran taraftarı olan insanın elindeki telefondan yaptıkları zulmü, işledikleri suçları görebiliyorsunuz. Yani onları sorgulayıp hangi suçları işledin demeye gerek yok. Hepsinin suçları telefonlarında kayıtlı. Bunları övünerek yapıyorlar. Tecavüz timleri göndermişler. Cihat etme düşüncesiyle gönderilen fetva almış insanlar, sırf küçük çocuklara tecavüz edip öldürüyorlar ve bunları da kaydediyorlar.
Dolayısıyla Ebu Sukker'in yaptığı işteki kaydı, herhangi insaf sahibi bir insan görse Ebu Sukker'den daha fazlasını yapabilirdi. Çünkü vahşet kelimesi bu işi anlatamıyor, anlatmaya yetmiyor. Çok sadistçe, çok vahşice ölümler yaşanıyor. Yani kelimelerle anlatılamayacak işkenceler yapılıyor. Yarısını kesiyor, sonra yakıyor, demir çubuklarla dövüyor vs vs. Orada onları gördükten sonra insanın düşüncesi değişiyor.
Herkes insan, herkes bir duygu taşıyor, bu tip fevri hareketler olabiliyor. Bu doğru mu, doğru değil. Bunu esirlere yapmak doğru değil. Bizde esir alınıyorsa şeriat mahkemesine başvuruluyor, zaten suç delilleri, elindeki telefonunda kayıtlı. Fazla açıklamaya da gerek olmadan şeriat mahkemesi tarafından hüküm verilip ona göre cezalandırılıyor. Hapishaneler var, Müslümanların hapishaneleri var, buralarda değerlendiriliyor. Bizde İslam hukuku geçerli, onlarda hiçbir insani hukuk geçerli değil. Yeryüzünün neresinden geldiler bilemiyorum ama bunlar insan olamazlar yani.
HAKSIZ YERE FAKİRLEŞTİRİLEN ZENGİNLER
Siz Halep'teydiniz değil mi?
Halep dediğimiz büyük bir yer. Halep'in aşağı yukarı yüzde 60'ı Müslümanların elinde kurtarılmış bir şekilde duruyor. Benim bulunduğum yerden üç kilometre ötede Nusayri köyleri var. Ama bizim bulunduğumuz yerler kurtarılmış bölgeler. Kurtarılmış bölgelerde halk, 2 senedir savaş olduğu için savaşın her türlü durumuna alışmış. Kurtarılmış bölgelerde savaş yokmuş gibi rahat bir şekilde yaşıyorlar. Yani herhangi bir sıkıntı yok, sosyal aktivitelerini yapıyorlar.
Sınır boylarına gelenler ise savaşın tam merkezi noktasında olan insanlar. Bunlar baba Esed (Hafız Esed) zamanında çok zengin olan Sünni topluluk. Baba Esed'den sonra bütün mal varlıklarına el konulmuş, talan edilmiş, haksız yere haraçlar alınmış, son derece fakirleştirilmiş insanlar. Karşı tarafta nüfusun % 10-15'lik dilimini oluşturan Nusayriler ise ultra zengin olmuşlar. Sünni insanlar orada ancak çöpçülük, ufak tefek esnaflık veya inşaat sektöründe amelelik gibi işlerde çalışarak hayatlarını zor bir durumda devam ettiriyorlar.
Suriye dediğimiz yer şu anki Türkiye'nin 40 sene gerisinde. Benzin istasyonu, market diye bir kavram yok. Nusayri bölgelerini göremedim, ama görenler söylüyor; Nusayri bölgelerinde ultra zengin insanlar varmış. Hatta bizim birliğimizin şu anda bulunduğu yerler Esed'e yakın olan insanların oluşturduğu, getto diye tabir edilen, ganimet olarak alınmış, kurtarılmış bir bölge. Bunlar 10-15 beş dönüm araziyi çevirmişler. İçinde tüm meyve çeşitleri var. Kendilerine sahte bir cennet kurmuşlar. Villa kelimesi biraz küçük kalıyor, saray yapmışlar kendilerine. Yüzlerce saray yapmışlar. Kendilerine yalancı bir cennet kurmuşlar, Müslümanları sömürerek yapmışlar bunları.
KUSAYR NEDEN KAYBEDİLDİ ?
Yakın bir geçmişte Esed güçleri Kusayr'a saldırdı ve aldı orayı. Şimdi de sanırım Humus'ta şiddetli çatışmalar var… Orada hangi bölgelerde büyük çatışmalar yaşanıyor?
Şimdi Suriye haritasını göz önünde bulundurursak bir sahil şeridi var. Bu sahil şeridi Lazkiye-Tartus bölgesi, Esed'in orada Nusayri devleti kurmak istediği yer. Bu Nusayri devletini kurmak istediği yere sınırı olan Kusayr, Humus, Hama, Halep, yani Esed'in kuracağı devlette bu dört şehir paralel bir nitelikte. Esed buraları Hizbullah'a vermiş. Dolayısıyla buralara İran tarafından aşırı derecede bir saldırı var. Sahile her gün gemiler geliyor ve silahlar iniyor, ağır silahlar iniyor. Kusayr dediğimiz yerde sağlam bir tane bina yok. Yani ele geçirilen yer, tarla filan. Suni şeyler bunlar, bugün ele geçirilir, yarın sen alırsın, öbür gün o alır.
Şu anda Hizbullah ve İran Suriye'de Esed'in hayatiyetini devam ettirecek bir bölge oluşturmak istiyor ve burada da aynen Güney Lübnan'da olduğu gibi bir Şii devleti kurmak istiyor. İşte yoğun savaş buralarda cereyan ediyor. Mesela bir tane vilayet var Rakka, tamamıyla muhalifler tarafından kurtarılmış. Müslümanlar Suriye'nin her yerinde varlar, her yerinde etkinler, her yerde de bir yerleri almışlar. Kusayr'a yardım gidemedi, çünkü her taraf kuşatılmış bir şekilde. Fakat oraları tekrar ele geçirmek an meselesi.
SAVAŞ MÜHİMMATIMIZ ESED'E GÖRE ÇOK GERİDE
Muhaliflerin, mücahitlerin pek fazla silahı olmadığı için, daha doğrusu ağır silahları, karşı tarafın silahlarına denk silahları olmadığı için zorluk yaşanıyor. Bir savaş deyip geçmeyin, bir kişinin günde 1000 tane mermi attığını düşünürseniz 1000 kişi için bu 100 bin tane mermi eder. Dolayısıyla bunun arkası gelmediği zaman siz orada tekliyorsunuz, kalıyorsunuz. Bir uçaksavarı düşünün, dakikada 600'e yakın mermi atıyor. Bir Bixi'yi düşünün yine öyle. Bunların 6 günde bir namluları değişecek. Yani sürekli bir lojistik ihtiyaç var, gelmediği zaman siz burada tekliyorsunuz. Yoksa karşı tarafın herhangi bir üstünlüğü yok. Sadece bir atış üstünlüğü var. Biz cephaneye ulaşmak için illa ki ganimet elde etmek zorundayız. Oradan buradan, dünyanın çeşitli yerlerinden silahlar geliyor deniyor, hepsi hikaye. Orada büyük örgütler kendi silahlarını kendileri yapıyorlar. Kendi havanlarını kendileri yapıyorlar, yapmaya çalışıyorlar. Yokluktan bir şeyler yapmaya çalışıyorlar. Hatta piknik tüpünü top mermisi olarak kullanmaya çalışıyorlar. Elde bulunan ne varsa onu değerlendiriyorlar. İlkel şekilde bir şeyler yapmaya çalışıyorlar. Ama karşı tarafımızda dört tane devletin lojistik gücü var. Yani durum bu, başka değil. 50 tane Stinger muhaliflerin elinde olursa bu savaş en kısa zamanda biter.
Öbür yandan, Lazkiye bölgesinde, Nusayrilerin egemen olduğu, yani devlet kuracağı yerde şu anda 3 bin tane DHKP-C'linin kampı var. Mihraç Ural diye bir Acilciler grubu üyesi, şu anda o Lazkiye bölgesinde, Banyas tarafında… Hatta Türkiye'deki eylemleri de o idare ediyor, Türkiye'ye yönelik tüm olayları, Reyhanlı'daki patlamayı da onun adamları yaptı. Yapanlar bunlar. Bu eylemi yapanların elebaşısı, Suriye'de yakalanarak teslim edildi. Dolayısıyla Türkiye'den de Mersin, Adana, Hatay ve İstanbul'dan Esed'in yanında savaşmak için gidenler var. Devletimizin de bundan haberi var, hepsini biliyorlar.
ORTAK DİL ARAPÇA, İKİNCİ DİL İNGİLİZCE
'Orada dünyanın çeşitli yerlerinden gelen insanlar var' dediniz. Onlarla nasıl anlaşıyorsunuz?
Orada ortak dil Arapça, ikinci dil İngilizce. Mutlaka bir grubun içerisinde, diyelim ki Rusça konuşan topluluğun içinde bir Arapça konuşan vardır veya Türkçe bilen insanların içinde Arapça bilen vardır. Ortak dil Arapçadır. Herkes anlaşabileceği derecede Arapça bilir. Bir ayda, 15 günde öğrenir bazı şeyleri. Zaten hem eğitim dili Arapçadır, -eğitim dili derken, İslami ilimler açısından-, hem de kamp hayatı, askeri eğitim açısından dil Arapçadır. Mesela yat, kalk, sağ, sol, koş… gibi bütün kelimeler Arapçadır, Arapça öğretilir. O yüzden herkes bir şey bilir. Orada alimler her gün dolaşıyorlar, İslam'ı anlatıyorlar. Farklı ülkelerden gelen ve farklı diller konuşan insanlar var. Ama nihayetinde ortak dil Arapça.
MUHALİFLER ARASINDAKİ ANLAŞMAZLIKLAR
Burada basından okuyoruz, muhalifler arasında da anlaşmazlıklar çıkıyor. Sizin şahit olduğunuz öyle bir şey var mı?
Kesinlikle var. Çünkü insanın olduğu her yerde anlaşmazlık olabilir. Bu anlaşmazlıkların başında fikri, ideolojik ayrılıklar meydana geliyor. Mesela Nusra'nın bir kesimi orada kendi kendine bir devlet kurdu. Irak Şam İslam devleti diye bir devlet kurduğunu açıkladı. Halbuki bunun sonuçları da olacaktır. Ne diyecek, bana tabi olun diyecek. Tabi olmazsanız asi hükmünde olacaksınız.
100 BİNE YAKIN SAVAŞÇI BULUNAN GRUP BİRLEŞECEK
Diğer yandan ÖSO orada demokratik bir devlet kurmak istiyor. Bu savaş gittikçe insanların fikirleriyle değişmiş oluyor. Yani ÖSO'nun içerisinde laik Müslümanlar, İslam'ı öğrenerek ayrılmış oluyor. Ortaya herhangi bir sorun çıkınca bu tip ihtilaflar kaçınılmaz oluyor. İnsanların olduğu yerde bu olur. Peygamber Efendimiz'in ‘Ümmetim dalalette birleşmez' anlamındaki hadisinden hareket ederek, çoğunluk birleşme kararı alıyor, birleşiyor. Eylem olarak, hareket olarak birleşiyor. Yakında 100 bine yakın gücü bulunan çeşitli gruplar birleşecek. Bunun haberini almıştım. Böylece daha örgütlü bir şekilde karşı tarafa harekete geçilecek. Bu ihtilafların olması doğal bir şey. Bedir Savaşı'nda olmadı mı? Yani Bilal-i Habeşi'nin Mekke'deki efendisini sahabenin birisi esir alıyor. Bilal onu istiyor. Bu adamı esir alan Müslüman, Bilal'den o esirin karşılığında fidye alacak; ama Bilal-i Habeşi için fidye hiç önemli değildir, sadece o önemliydi. Dünyanın malları bir tarafa, Ümeyye bin Halef bir tarafaydı. Onun yeryüzünden kalkması için her şeyini feda edebilirdi. Bu gayet doğal. Enfal Suresi ganimetler suresidir. Ganimetleri anlatan suredir. İnsanların olduğu her yerde sorunlar olabilir, sorunlar olacaktır. Çünkü insan sayısı kadar insanın kavrayışı vardır, insanın anlayışı değişiktir. Mısır'da öyle değil mi? Şimdi Selefiler Mursi'nin karşısında cephe aldılar. Selefi düşüncesinde olan bir kitleden bahsediyoruz. İlk İslam'ı yaşayanlar, diktatörden yana bir tavır alıyorlar. Yani bunu insanın hafsalası almıyor. Bir şekilde benim hafsalam almıyor. Ne yaptılar? Mursi'nin karşısında tavır aldılar. Mursi ılımlı İslam dediler ama bu sefer tam tersi cephede yer aldılar.
Sanırım iki aydır oradaydınız. Suriye'de tifo olunca Türkiye'ye döndünüz. Yeniden ne zaman gideceksin?
Elhamdülillah iyileştim, bir iki gün içerisinde orada olacağım. Gideriz, geliriz ama orada bir zaman yok. Türkiye'den insanlar bir yardım faaliyeti altında gidebilir, oradakilere yardım edebilir. Oradaki insanları görebilir. Çünkü dünyanın her tarafından yardım için gelen insanlar da var. Şimdi orada naylon çadırların altında yaşayan 30-40 bin kişi var. Türkiye sınırına 40 kilometre mesafede, ben gördüm. Naylon çadırda, suları yok, yiyecekleri yok. Türkiye oraya yardım ediyor, başkaları yardım ediyor, taşıma suyla değirmen dönüyor. Oraya mesela gelmiş bir tane Müslüman, büyük bir yatırım yapmış, altyapı yapmış. Orada kurtarılmış bölgelerde yeni şehirler ihdas etmeye çalışıyorlar.
Şimdi siz orada adınızla değil de kod adınızla çağrılıyorsunuz. Herkes kod adıyla çağrılıyor, öyle değil mi?
Araplarda tek bir isim kullanılmıyor, Ebu Bekir, Bekir'in babasıdır, Ömer bin Hattab, Hattab oğlu Ömer. Orada künye kullanmak bir adet. Onun için öyle bir şey var. Bir de oradaki insanlar, mücahitler orada olumsuz tesirlerden kurtulmak için müstear kod kullanıyorlar. Bu şekilde biz de bir kod isim kullanıyoruz, adım Recep dedim olmadı, Ebu Recep dedik.
İlk başlarda ufak çocuklarda yardımlarda bulunuyordum, büyük bir yanlışlık yapıyormuşuz. Para vermemek gerekiyormuş, çünkü çocukları dilenciliğe veya asalak yaşamaya alıştırmaktan dolayı. Zaten orada bir çocuğa verince etrafında yüzlerce çocuk birikiyor. Orada çocuklar benim ismimi öğrendi, ‘Ebu Recep fulus' diye diye peşimde dolandılar. Yani ‘fulus' para demek, bunu öğrenince bir daha para vermemeye başladık. Gerektiğinde bir şeyler alıp ikram etme noktasında yardımda bulunuyoruz.
İZLEDİĞİNİZ VİDEOLAR AMERİKAN FİLMİ DEĞİL
Başka ekleyeceğiniz bir şey var mı?
İnternet kullanıcılarının şuna dikkat etmeleri gerekiyor: Seyrettikleri videoları bir Türk filmi, Amerikan filmi gibi seyretmemeleri gerekiyor. Her taraftan müthiş bir dezenformasyon var. ‘Syriatruth' diye Mihraç Ural'ın bir sitesi var. Burada kendi yaptıkları cinayetleri Müslümanlara mal ediyorlar. Mesela ben burada bir kişiden duydum. Diyelim ki bir cami bombalanıyor, bunu kameraya çeken Müslüman insanlar tekbir getiriyor. Bu tekbir onu onayladığı anlamında değil. Yani burada tekbir getiren insanlar mazlum insanlar, orayı bombalayan insanlar değil. O yüzden seyrederlerken çok dikkatli seyretmeleri gerekiyor. Başka yerlerden teyit almaları gerekiyor. Özellikle logolu olanlar, mesela Ahrar-ı Şam'ın logosu kartala benzer. Herkesin orada kendi logolarıyla videoları var. İnsanlarımızın bu vesileyle kendi değerlerine sahip çıkmaları ve okumaları, araştırmaları gerekiyor.
on5yirmi5.com