Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Paketlerle kaldırılan yasaların, Gezi’de uygulanması isteniyor

Gezi eylemleri, yargı kurumlarının Ergenekon soruşturmasından sonra karşılaştığı ikinci komplike olay.

12 Yıl Önce Güncellendi

2013-07-25 02:34:18

Paketlerle kaldırılan yasaların, Gezi’de uygulanması isteniyor

Terör eylemlerine sebep olanlar ile demokratik hak olan ‘gösteri' yapanlar aynı potada yer alıyor. Bu ikisini birbirinden ayırmak yargı ve Emniyet'in işi. Gezi eylemlerini hükümete yönelik darbe olarak görenlerin tepkilerine bakıldığında bu iki kurumun işini layıkıyla yapmadığı eleştirisi var. Halbuki Ergenekon soruşturması baz alınırsa, şu anda ne kanunlar aynı kanun, ne de yargı aynı yargı. Son bir yılda ‘özgürlükçü' yargı paketleri çıktı, özel yetkili mahkemeler kapatıldı, tecrübeli hakim-savcılar dağıtıldı…

Zaman'da yer alan habere göre ;Gezi olaylarında hukuki işleyişe bakacak olursak, resmin kamuoyuna yansıtılandan farklı olduğu görülüyor. Mesela kamu mallarına zarar veren ve yakıp yıkanların serbest kaldığı, ancak malını, dükkanını yağmadan kurtarmak için ‘ıztırar hali' görülebilecek bir şekilde havaya ateş edenlerin tutuklandığı belirtiliyor. Bu şekilde kafa karışıklığının birinci sebebi farklı suç tiplerinden kaynaklanıyor. Gezi olaylarıyla ilgili hakkında işlem yapılan kişilerden büyük çoğunluğu 2911 sayılı Gösteri ve Yürüyüş Kanunu'na muhalefet suçundan gözaltına alındı. Bu suçun cezası 6 aydan 3 yıla kadar hapis. Bu suçtan gözaltına alınan kişilerin tutuklu yargılanmasına uygulamada pek rastlanılmıyor. Tehlikeli ve ağır ceza gerektiren bir suç olmadığından yargının tutuklama yaklaşımı yok.

Öte yandan İstanbul Başsavcılığı'nın açıklamasına göre Gezi olaylarının ana üssü İstanbul'da 715 kişi gözaltına alındı. 179 kişi mahkemeye sevk edildi ama 41 kişi tutuklandı. Bunlardan 10'unu itiraz üzerine mahkeme serbest bıraktı. Türkiye genelinde tutuklananların sayısı ise 50 civarında. Bin kişiden fazla gözaltına alınan olduğuna göre, tutuklama ile gözaltı arasında korkunç bir uçurum var. Bu neden kaynaklanıyor ona bakacak olursak ilk akla gelen yargı paketleriyle yapılan değişiklikler.

2 Temmuz 2012 tarihli 3. ve 11 Nisan 2013 tarihli 4. yargı paketleri bu tür olaylarla ilgili yasa maddelerini ‘özgürlükçü' olarak değiştirdi. 3. paketle özel yetkili mahkemeler (ÖYM) kaldırıldı. Yerine Terörle Mücadele Kanunu (TMK) 10. madde ile kurulan mahkemeler getirildi. ÖYM'nin tecrübeli hakim ve savcıları dağıtıldı. TCK 220'nin 6 ve 7. fıkralarındaki, ‘örgüte üye olmayıp örgüt adına suç işleyenler ile örgüte yardım edenlerin' cezası indirildi. 4. paketle de terör örgütü amblemi taşımak, şiddet çağrısı yapılmadığı sürece örgüt propagandası serbest oldu. Günlerce medyada propagandası yapılan ‘özgürlük hakimleri' uygulaması geldi. Tüm bunlar yapılmışken, yargı mensuplarına ‘neden tutuklamıyorsun?' demek çok iyi niyetli görülmüyor. Bir taraftan ‘özgürlükçü uygulama' isteyip diğer taraftan ‘delil yok, gözaltına alınanları serbest bırakıyorum' diyen yargıyı suçlamak manasız.

İşin başka bir boyutu da şu: Gezi eylemlerini soruşturan savcılar İsa Dalgıç, Hüseyin Nazmi Okumuş ve Rasim Işıkaltın'ın kimliği. Dalgıç ve Okumuş eski Devlet Güvenlik Mahkemesi savcıları idi, ÖYM'ler kurulunca burada görev verilmeyip Şişli Adliyesi'ne atandılar. Dalgıç, Ergenekon belgelerini ilk gören ve işlem yapmayan savcılardan. Adil Serdar Saçan'ı görevsizlik kararı ile Fatih Adliyesi'ne göndermişti. Rasim Işıkaltın ise, Ocak 2009'da iki ÖYM savcısı ile birlikte Ergenekon soruşturmasına Zekeriya Öz'ün üzerine atanmıştı. Bu atama kamuoyunda tepkiyle karşılanmış ve kısa bir süre sonra geri alınmıştı. Bu gelişmelere bakınca, Gezi olaylarındaki hukuki işleyişte büyük resmin farklı olduğu anlaşılıyor.

Haber Ara