PYD’nin savaşı, kendisine destek vermeyen dindar Kürtlere karşı
Suriye’de iç savaş başladığında Beşşar Esed’e “Halktan özür dile ve ülkeyi seçime götür.” dediği için hakkında ölüm kararı çıkarılan Haseke ilinin müftüsü İbrahim Nakşibendî, Zaman’a konuştu. Esed’in, PYD’yi Türkiye’nin başına musallat etmek için silahlandırdığını belirtti ve ekledi: “Bunlar, dindar Kürtlere saldırıyor. Arap olsun Kürt olsun dindar olanlara baskı yapıyorlar.”
12 Yıl Önce Güncellendi
2013-07-21 03:20:11
Suriye’de en iyimser tahminlere göre 100 bin kişinin hayatına mal olan iç savaş devam ederken ülkenin kuzeyindeki nüfuz mücadelesi de iyice kızıştı. Türkiye sınırındaki Rasulayn kasabasını ele geçiren PKK’nın Suriye uzantısı PYD, adım adım özerk devlet kurmaya gidiyor. Rasulayn’ın bağlı olduğu 250 bin nüfuslu Haseke ilinin Müftüsü İbrahim Nakşibendî, Beşşar Esed’in PYD’yi Türkiye’nin başına musallat etmek için silahlandırıp bölgeye yerleştirdiğini söyledi. “Allah Türkiye’ye büyük nimet vermiş, huzurunu kaçırmak istiyorlar.” dedi. 2011’de olaylar başladığında Esed’e makamında halktan özür dilemesini ve ülkeyi seçime götürmesini tavsiye ettiği için hakkında ölüm fermanı çıkarılan Nakşibendî, film gibi bir yolculukla kaçarak Türkiye’ye sığınmış. Zaman’a konuşan Nakşibendî, PYD’nin karşısında dindar muhalif Kürtler ile Mesut Barzani taraftarlarının olduğunu anlattı. Ancak bu grupların silahları olmadığı için PYD’nin baskısı altında kaldıklarını ifade etti. Nakşibendî, Esed’in PYD’yi yanına aldığını vurgulayarak şöyle devam etti: “Bunlar, dindar Müslüman Kürtlere saldırıyorlar. Arap olsun Kürt olsun dindar olanlara baskı yapıyorlar.”
İbrahim Nakşibendî, 2,5 yıl öncesine kadar müftülük yaptığı Haseke kentinde halkın da sevip sahiplendiği bir dini lider olarak hayatına devam ediyor, günün önemli bir kısmında da talebeleriyle meşgul oluyordu. Ülkenin bir diğer ucundaki Dera kentinde rejim, duvarlara muhalif grafitiler çizen gençleri gözaltına alıp, bazılarını da işkence altında öldürünce başlayan olaylar süratle Suriye geneline yayılırken o da olan biteni büyük endişe ile takip etmeye başlamıştı. Rejimin halka muamelesinden rahatsızdı ve bunu gizlemiyordu. Bu hengâmede geldi kendisini ve 70’e yakın diğer din adamını Şam’a çağıran davetiye.
Esed kendileriyle görüşmek istemişti ama dinlemeye niyeti yoktu. Şu sözlerle anlatıyor Nakşibendî, Esed ile arasında geçen mükalemeyi: “Benden heyete hitaben bir konuşma yapmamı istedi. ‘Nasihat mi edeyim yoksa siyaset mi konuşayım?’ dedim. Bana ‘siyaset nedir, nasihat nedir?’ diye sordu. Ben de ‘nasihat bu kanın akmaması, bunu durdurman lazım’ demektir, ‘siyaset ise seni övmeyi gerektirir’ dedim. ‘Doğruyu söylesek sen beğenmeyeceksin, yalan konuşsak Allah kabul etmez.’ diye devam edince Esed yine de konuşmam için ısrar etti. ‘Hakkı söyle ben kızmam’ dedi. O gün rejimin saldırılarında 10 kişi öldürülmüştü. Esed’e “O taziye evlerine gidip bu olayı kesinlikle onaylamadığını, sorumluların yargılanacağını söyle. Bu iş söner gider. Çok insanlar tutuklandı. Bunları serbest bırakman lazım. Bir de mademki insanlar seni istemiyor. O zaman ülkeyi özgür bir seçime götür. Halk özgürce cumhurbaşkanını, başbakanını seçsin.” dedim. Orada çalışan bir dostumuz vardı, çıkarken bana “Esed sana çok kızdı. Hemen ülkeyi terk et yoksa seni öldürtecek.” dedi.
Bu konuşma ve sonrasında aldığı ikaz sonrasında ülkeyi terk etmeye karar verir Suriyeli din adamı: “O gece Halep Havaalanı’na gittim. Kapıda Müslüman bir general ‘hakkımda yakalama kararı çıkartıldığını, yakalanırsam öldürüleceğimi’ söyledi. Kendisi hemen beni bir uçağa bindirdi. ‘Uçak önce Şam’a inecek. Havaalanından sakın çıkma. Hemen kalkan ilk yabancı bir ülkenin uçağına bin nereye olursa olsun Suriye’den hemen ayrıl.’ dedi.”
PYD’nin tabanı yok, silahları rejim veriyor
O gece ilk uçakla Riyad’a gider Nakşibendî. Suudi Arabistan’da çok iyi karşılandığını, kendisine ev ve araba tahsis edildiğini, ancak ehli sünnet âlimleri hakkında önyargı olması nedeniyle ülkeden ayrılarak Dubai’de din görevlisi oğlunun yanına gittiğini anlatıyor. Burada da kendisine talebe okutma ve vaaz verme yasağı getirilmesi nedeniyle buradan da ayrılarak dedelerinin de bir dönem yaşadığı Türkiye’ye geldiğini söylüyor. Güvenlik sebebiyle açıklanmasını istemediği bir bölgesinde şimdi ülkenin 250’ye yakın Suriyeli talebe okutuyor.
PKK’nı Suriye kolu PYD yakından tanıdığı Rasulayn’ı ele geçirerek Türkiye sınırına 50 metre mesafeye kendi bayrağını asmasının kendisine neler düşündürttüğünü soruyoruz Nakşibendi’ye. “Suriye’de felaketleri Türkiye’nin de başına getirmek için Türkiye’yi de Suriye bataklığına çekerek Rusya, İran ve Çin’le savaştırmak istiyorlar. Bunların hep hayalleri bu. Biz Suriye halkı ve Türkiye için dua ediyoruz. Allah büyük bir nimet vermiş Türkiye’ye. Onun huzurunu kaçırmak istiyorlar.” diyor.
“Esed baktı giderek her yerde kontrolü kaybediyor. PYD’yi de çağırarak Türkiye’nin başına bela olsun diye Türkiye sınırına yerleştirip silahlandırdı. Onlara devlet kurmaları için silahlar verdi. Suriye’deki Kürtler 3’e ayrılıyor. Bir bölümü dindar kesimdir. Bir bölümü de Barzani’nin yanındadır. İnancı zayıf olanlar ise PKK-PYD’yle beraberdirler. Bunlar, dindar Müslüman Kürtlere saldırıyorlar. Arap olsun Kürt olsun dindar olanlara baskı yapıyorlar. Ehli sünnet olan insanları Esed de vuruyor, PYD de. Bölgede Ermeni ve Yahudi vardır. Fakat onlara bir şey yapmıyorlar. PYD’nin bölgede de geniş bir tabanı yok. Ancak rejimden aldığı çok silah var.” şeklinde devam ediyor. Sözlerini ise şu ifadelerle noktalıyor: “Arap ülkelerinin çoğu Suriye’deki Müslümanlara kapısını kapattı. Suriye rejiminin arkasında Rusya, Çin, İran, Irak ve Lübnan Hizbullah’ı var. Suriye halkının arkasında yalnızca Türkiye var. Biz çok müteşekkiriz Türkiye halkına ve devletine. Allah onlardan razı olsun.”(ZAMAN)
PYD/YPG: Suriye'de Laikliğin Güvencesi Biziz!
YPG Komutanı: “Eğer Kürtler dikkate alınmazsa, Suriye’de radikal İslamcılar hakimiyet kurar ki bu durum Suriye’nin parçalanmasına da neden olabilir.”
Suriye Kürdistanında intifadanın başlangıcından bu yana içeride kendi siyasi rakiplerine karşı aldatma ve tasfiye siyaseti izlerken, Suriye muhalefeti ile Baas rejimi arasında da pragmatist siyaset izleyegelen PYD/YPG’nin Nusra Cephesi ile giriştiği son çatışmalar Türkiye medyasında baya bir ses getirdi.
Konuyla ilgili olarak Radikal’in bugünkü nüshasında yer verilen bir röportajda PYD/YPG Türkiye ve Batı’ya şirinlik yapıp göz kırparken “çete” olarak niteleyegeldiği İslamcı muhalefetle ilgili yaklaşımını bir kez daha ortaya koydu.
Radikal'den Mutlu Çiviroğlu'nun YPG Genel Komutanı Sipan Hemo ile gerçekleştirdiği röportajı okurlarımızın ilgisine sunuyoruz:
***
Serêkaniye’de birkaç gün once El Kaide’ye bağlı El Nusra örgütü ve Kürt YPG güçleri arasında yaşanan çatışmaların iç yüzünü ve bölgedeki son durumu konuşmak üzere YPG Genel Komutanı Sipan Hemo ile özel bir röportaj yaptık. Hemo, Serêkanîyê’deki çatışmadan Suriye Kürdistantanı’nda El Kaide’nin varlığına, Türkiye, Amerika ve Avrupa ile ilişkiler konusunda kapsamlı değerlendirmeler yaptı.
Sipan Hemo, YPG’nin hiçbir partiye ait olmadığını, Kürt Yüksek Konseyi bünyesinde Kürt halkının güvenliği için çalıştığını belirterek, Türkiye’nin, YPG’yi bir tehdit olarak görmemesi gerektiğini “Bunun tam aksine kendimizi Türkiye’nin dostu olarak görüyoruz” sözleriyle ifade etti.
ABD ve Avrupa’nın da dikkatini çeken bir husus olarak bölgede gelişen radikal İslama karşı YPG’nin varlığının bir şans olarak görülmesi gerektiğini dile getiren Sipan Hemo’nun, gazeteci Mutlu Çiviroğlu aracılığıyla uluslararası basına verdiği ilk röportajı şöyle:
Öncellikle Türkiye sınır hattı boyunca Serêkanîyê Sınır Kapısı’nın denetiminiz altına geçmesi ile sonuçlanan çatışmalar hakkında bilgi verir misiniz? Çatışmalar devam ediyor mu, son durum nedir?
Bilindiği gibi bir süredir YPG ile El Kaide’ye bağlı El Nusra arasında çatışmalar devam ediyor. Bu sabah yaşanan çatışmalarda [Cuma] El Nusra’dan birçok kişi öldürüldü. 2 YPG savaşçısı da yaşamını yitirdi. Til Temir’deki çatışmalar sürüyor. Şimdilik gergin bir durum söz konusu. Ancak Til Elo’ya bağlı Çelaxa Arap köyünde El Nusra ile şiddetli çatışmalar halen devam ediyor.
YPG’nin El Nusra Cephesi ile girdiği çatışmaların yaşandığı bölgelerin bir kısmı Kürt bölgesi değil, oradaki yerli halk size destek veriyor mu? Sizin güçlerinizi nasıl karşılıyorlar?
Arap köylülerinin bir kısmı YPG’yi destekliyor. Zaten onların isteği üzerine YPG oraya gitti. Çelaxa ve Ciburiya aşiretleri YPG’yi destekliyor. Ancak, Şemera aşiretinin bir kısmı El Nusra ile hareket ederken, diğer bir kısmı YPG’ye karşı olmadıklarını söylüyor ve YPG ile gizli anlaşma yapmak istediklerini de dile getiriyorlar. Fakat bölgenin çoğunluğu YPG’yi destekliyor.
Son yaşanan çatışmalarda da genelde Suriye dışından gelen yabancılarla savaştığımızı belirtmeliyim. Mesela Serêkanîyê de öldürülenlerin çoğu yabancı ülke vatandaşı idi. Hatta birinin üzerinden Amerika pasaportu çıktı. Bunların birçoğu yabancı ülkelerden gelen yabancı kişilerdi. Til Kuçerde öldürülenlerin arasında çok fazla Iraklı ve başka ülkelere mensup insanlar da vardı.
Birçok yabancının olduğunu ve Türkiye üzerinden Suriye’ye giriş yaptıklarını söylüyorsunuz. Türkiye bir taraftan kendi içindeki Kürtlerle bir barış süreci başlatmış durumda ama buna karşılık radikal islamcıların Türkiye üzerinden Suriye’ye geçişine izin vermeleri de eleştirilen bir husus. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Çok dikkat çekici bir durum söz konusu. Kürtler olarak bizim başından beri tavrımız demokratik bir Suriye için üçüncü yoldur. En başından beri, hem ömrünü tamamlayan bu rejimin yanında olmadığımızı söyledik, hem de radikal İslami muhalefetin demokratik bir Suriye’nin sorumluluğunu üzerine almasını istemediğimizi dile getirdik. Bu yüzden onların da yanında yer almadık. Biz üçüncü yol olarak tarafımızı belirledik. Suriye’nin tümü için bir şey yapamayacağımızı ancak kendi Kürt bölgemizi koruyabileceğimizi her seferinde vurguladık. . Türkiye bu durumdan çok rahatsız oldu. Türkiye’nin rahatsız olmasının en büyük nedeni Kürt bölgesinin artık Kürtler tarafından idare ediliyor olması.
Türkiye son zamanlarda kendi ülkesindeki Kürtlerle bir barış sürecine girmesine rağmen, Suriye’deki Kürtler’in durumundan da büyük bir rahatsızlık duyuyor. Her ne kadar bu ilk bakışta bir çelişki gibi görülse de, aslına öyle olmadığını biliyoruz. Dört parçadaki Kürtler bu kadar kısa zaman içinde böylesi kazanımlar elde edemediler. Ancak Rojava Kürdistanı’ında kazanımlar çok hızlı bir şekilde elde edildi. Bu kazanımlar da tüm bölgede etkisini gösteriyor ve ilerde daha da fazla gösterecektir.
Türkiye yetkililerinin bugün yapmış oldukları açıklamalarda, Türkiye’nin kendi sınırındaki gelişmelere sessiz ve seyirci kalamayacaklarını, müdahale etmeleri gerektiğini söylüyorlar. Bunun asıl nedeni Kürtlerin sınır boyunca kat ettiği gelişmelerdir. İşte bu nedenden dolayı Türkiye sessiz kalmak istemiyor.
YPG Komutanı olark size sormak istiyorum, Türkiye’ye karşı gerçekten bir tehdit oluşturuyor musunuz, Türkiye bu kaygılarında haklı mı? Siz tam olarak ne istiyorsunuz?
Söylenenlerin tam tersine biz YPG olarak kendimizi Türk halkının dostu olarak görüyoruz. Biz kendimizi bölgede demokrasinin gelişmesine katkı yapacak kesimlerin yanında görüyoruz. Eğer bölge radikal İslamcı güçlerin eline geçerse bu Ortadoğu için felaket olur. Biz bunu hem kendimize hem de Türk halkına karşı bir tehlike olarak görüyoruz. Bizim kat ettiğimiz gelişmeler hem Türk halkının, hem de Ortadoğu halklarının da faydasına olacaktır.
Buradan yeniden çağrı yapıyoruz. Bilsinler ki; biz Türkiye halkının dostuyuz, Rojava’daki gelişmeler de, Türkiye’de demokrasisinin gelişmesine önemli katkılar sağlayacaktır.
Ne yazık ki Türkiye’de bazı şövenist, demokrasi karşıtı kesimler bizdeki bu gelişmelerden rahatsızlık duyuyorlar. Türkiye sınırının bir kısmı bir yıldır zaten bizim kontrolümüzde.
Bugün 19 Temmuz, Kobani’de başlayan Rojava Devriminin yıldönümü. Ancak bir yıl geçmesine ragmen, iğne ucu kadar bile sınır boyunda Türkiye’ye bir zararımız dokunmamıştır. Hiçbir sıkıntı yaşatmadık. Tam tersine Türkiye sınırındaki vatandaşlar çok rahattırlar. Ama ne yazık ki buradaki gelişmeler milliyetçi cenahtaki Türkleri rahatsız etti.
Serêkanîyê Sınır kapısına YPG bayrağı asmanız, özellikle Türkiye yetkililerinin tepkisine neden olıyor. Bu durum çok dikkat çekti.
Bunu bir sorun olarak görmemek gerekiyor. Kontrolümüze aldığımız yerlere başarımızı ilan etmek için YPG bayrağını dikiyoruz. Fakat, Kürt bölgesi Kürt Yüksek Konseyi’nin denetimindedir. Bölgenin hakimiyeti Yüksek Konsey’de. Askeri başarılardan sonra o bölgeler Yüksek Konseye devrediliyor ve onun bayrağı asılacak. Yani sınır kapısında herhangi başka bir bayrak asılmayacak.
Suriye’de bazı Kürt siyasi partileri YPG’nin sadece PYD’ye bağlı bir askeri güç olduğunu söylüyor. Bu eleştirilere yanıtınız nedir?
Ne yazık ki bukonu çok dillendiriliyor. Biz YPG’nin oluşturulması adımını atmaya karar verirken sadece PYD’yi değil, birçok tarafı ziyaret ettik. İlk defa sizin aracılığınızla söylemek istiyorum. Biz sayın Mesut Barzani’yi de ziyaret ettik. Kamışlı’da Pêşverû lideri Hemidê Hecî Derwêş, Yekiti’nin önde gelen ismimleri Fuad Eliko, İsmail Heme ve tüm Kürt parti ve örgütlerinin kapısını tek tek çaldık. Hepsine de, Rojava’da askeri bir oluşuma gideceğimizi söyledik. Çünkü 2004’te Kamışlo ve 2007’de Rakka’da Kürtlere karşı saldırılar meydana gelmişti. Biz de böylesi durumlatın önüne geçmek için bu sefer askeri oluşuma gitme gereği duyduk. Hepsinin bize cevabı, Rojava’da askeri bir oluşuma gidilmemesi şeklinde oldu. Askeri bir güç oluşturmanın çok zor olduğunu söylediler.
Onların bu söylemlerine rağmen biz çalışmalarımızı sürdürdük. Kuşkusuz PYD’nin yardımı da oldu. Askeri oluşumumuzun içinde PYD’nin dışında başka bazı Kürt partileri de yer alıyor. Pêşverû Partisi, Kürt Demokratik Birlik Partisi, Kürt Sol Partisi, Suriye Kürt Demokratları Partisi ile birlikte Süryani ve Araplar da YPG’nin içinde yerlerini almış vaziyette.
Şunu söylebilirim ki, çeteler ile girdiğimiz çatışmalarda PYD’ye bağlı olmayan gençler de yaşamını yitirdi. Yanımızda çatışıp ölen Araplar da kendi köylerini, bölgelerini savunmak için YPG saflarında iken yaşamlarını yitirdiler.
Tekrar söylüyoruz. Biz tek bir partiye bağlı askeri bir güç değiliz. Biz Kürt Yüksek Konseyi’ne bağlıyız. Tüm Kürt bölgesini savunmak için mücadele ediyoruz. Rojava’da güvenlik ile ilgili sorunlar devam ettiği müddetçe YPG de var olacaktır.
Suriye Kürdistantanı ile ilgili haber yapmak için birçok parti temsilcisi ile sürekli görüşüyorum ama askeri oluşum için bütün partilerle görüşme yaptığınızı ilk defa duyuyorum. Sizce diğer partiler neden bu konuya hiç değinmediler ve PYD’nin hiçbir partiye danışmadan tek başına hareket ettiği algısı neden daha çok ön planda?
Bunu resmi bir açıklama olarak söylüyorum. 2009 Martında bütün partilerle görüştük, belki parti çıkarlarına uygun olmadığı için dile getirmemişlerdir. Fakat O partiler henüz Güney Kürdistan’a gitmemişlerdi. İsim vererek söylüyorum. El Parti, Azadi ve Yekiti partileriyle görüştük. O zaman hiçbiri bu oluşuma sıcak bakmadı, kendi tavırlarını ortaya koymaları hesaplarına gelmiyordu. Yalnız şimdi PYD’nin dışında da bizi destekleyenler var ve onlar da çeşitli yayın organları aracılığıyla bu desteklerini duyurdular.
Bize karşı olanlar kim, onlar da İttihadî Siyasî [Siyasi Birlik Olusumu] olarak bir araya gelen partilerdir. Onlar da El Parti’dir, Azadi’dir, Yekiti’dir. Bunlar başka bir askeri yapılanmaya gitmek istediler. Biz onlara başka bir askeri gücün olamayacağını söyledik. ‘Eğer askeri yapılaşmaya gitmek istiyorsanız, bunu birlikte yapmamız gerekir’ dedik.
Dünyanın başka yerlerinde ve Güney Kürdistan’da yaşanan tecrübeler var. Bir bölgede iki farklı askeri yapılanma olursa, aralarında şavaş ve çatışma çıkabiliyor. Ama siyasi arenada yüzlerce siyasi parti olabilir, bu sorun olmaz. Askeri gücün siyasi bir şemsiye altında yapılması söz konusu olamaz. Bunun tehlikeleri vardır. Bunun için biz onların talebini kabul etmedik. Onlar illa silahlı siyaset yapmak istiediklerini söylediler. Eğer siyaset silahla yapılırsa kardeş kavgası olur. Kürtler birbirlerini vurmaya başlar. Bunu çok tehlikeli bulduğumuz için, onlara bunun mümkün olmayacağını söyledik.
Batı dünyasında özellikle Amerika’da, Suriye meselesi daha çok El Kaide üzerinden yorumlanıyor. Özellikle bazı uzmanlar Amerika ve Rojava için seküler olan Kürtlerin varlığının bir şans olduğunu düşünüyorlar. Hatta Amerika’nın, Kürtlerin kıymetini bilmediğini, Kürtlerin de kendilerini ifade etmekte zayıf kaldıkları değerlendirmesini yapıyorlar. El Kaide’nin Suriye’deki varlığı konusunda ne düşünüyorsunuz, varlıkları ne gibi sorunlar yaratabilir, siz ne düşünüyorsunuz? Batı Dünyasına ve Amerika’ya vermek istediğiniz bir mesaj var mı?
Batı dünyası ve Washington için şunu söyleyebilirim onlar Kürtleri görmezden geldiler ve böyle görmeye devam ediyorlar. Bu durumun nedeni, bu ülklerin Ortadoğu’da çıkarlarını Türkiye siyasetinde görmelerinden kaynaklanıyor. Bu yüzden de Kürtleri bölgede görmediler ve görmezlikten geldiler.
Ortadoğu’da 55-60 milyon Kürt dağınık bir şekilde yaşamaktadır. Kürtleri bölgede bu durumda bırakan yine batı ülkeleridir. Sevr ve Lozan gibi anlaşmalarla bu topraklar böyle parçalandı. Bu onların sorumluluğundadır. Batı ülkeleri ve Amerika, bu eksikliklerini tekrardan düzeltme yoluna girmelidirler. Çünkü bölgede, en ilerici, aydın, demokrat ve diğer halkları kucaklayacak olan da Kürt halkıdır.
Örnek verecek olursak; biz bunu Hewlêr [Erbil] şahsında Güney pratiğinde görüyoruz. Orada örnek bir gelişme sergilenmektedir. Arap ülkeleri yıllardır o seviyeyi yakalamış değiller. Kürt halkı her nerede olursa olsun, Hewlêr gibi hatta ondan da ileri bir gelişme sergileyebilir. Bu yüzden de, Kürtlerin varlığının kabul edilmesi Batı ülkeleri ve özellikle de Amerika için bir kazanım olacaktır.
Kürtleri sadece görmezden gelmeleri bir tarafa Kürtlere karşı tarihi eksikliklerini de gidermeleri gerekiyor. Onların bizi görmezden gelmelerini biz kendi açımızdan bir insanlık suçu olarak değerlendiriyoruz. Bu tarihi suça karşılık da, tavırlarını değiştirmeleri gerekiyor.
Peki bahsettiğinz eksikliler nelerdir? Sizin temel talepleriniz nedir?
Kürdistan’ın dört parçaya bölünmesi, ırkçı devletlerin egemenliğine sokulup üzerlerinde inkar ve asimilasyon politikalarının uygulanmasının öncülüğünü de Batı ülkeleri yapmıştır. 100 yıldır Kürt Halkının mücadelesini görmezden geliyorlar.
Mesela şunu söyleyebiliriz. Gelip Ortadoğu’da Kürtlere de danışabilirler, onların da fikrini alabilirler. Eğer Kürtler Ortadoğu’da ilerlerse Batı ülkeleri ve ABD de bölgede rahata kavuşacaktır.
Suriye meselesi tıkanmış vaziyette. Amerika Suriye konusunda ne yapmalı?
Suriye devrimi farklı bir konuma gelmiştir. Yani radikal İslamcılar öne çıkıyorlar. Bu durum özellikle Rojava için de bir tehlike yaratıyor. Suriye’de Nusayri ve Sünni meselesi öyle bir noktaya gelmiş ki, artık bir araya getirilmesi imkansız hale dönüştü diyebiliriz. Bu mesele ancak Kürtlerin tanınması, kabul edilmesi ve dostluğu ile çözüme kavuşabilir. Bu sorunu ancak Kürtler çözebilir. Eğer Kürtler dikkate alınmazsa, Suriye’de radikal İslamcılar hakimiyet kurar ki bu durum Suriye’nin parçalanmasına da neden olabilir.
Peki Kürtlerin kusuru yok mu, bazı görüşlere göre Cenevre Konferansi öncesi Rusya ve büyük gücler Kürtleri tanımak üzereydi ama Kürtlerin kendi iç problemlerinin bu gelişmenin önünü tıkadığı yönündeki eleştiriler var.
Ben Kürtlerin, Araplar kadar kendi içlerinde birbirlerine uzak olduğunu düşünmüyorum. Mesela Kürtlerin, Araplar gibi, Afganistan’dakiler gibi parçalanmış olduğuna inanmıyorum. Kürtlerin kendi aralarında siyaseten sorunları olabilir, ama ulusal meselelerde hiçbiri kendi vatanseverliğini kaybetmiyor. Yani Kürtlük her şeyin üzerindedir. Kürt siyasetinin kendi içindeki çelişkileri ‘Kürtler ulusal davalarına ihanet ediyor’ şeklinde yorumlanamaz.
Araplara baktığımız da biri diğerini kabul etmiyor, birbirlerinin mezarını kazıyorlar. Ama onlar için bir çözümden bahsediliyor. Pakistan için Afganistan için çözümler var. Sadece Kürtler için mi çözüm yok? Biz o eleştirilerin yerinde olmadığını düşünüyoruz. İran, Irak, Türkiye ve Suriye’deki Kürtler arasında siyasi farklılıklar, çelişkiler bulunabilir ama bu ulusal birlik söz konusu olduğunda bütün Kürtler birdir.
SON VİDEO HABER
Haber Ara