Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Bir bosna yaralanımı

7-14 temmuz tarihlerinde İHH Trabzon ve AID ekibi beraber Bosna'ya bir ziyaret gerçekleştirdi. Aşık Garip Coğrafyası olarak betimledikleri Bosna ile ilgili gözlemlerini yazmaya devam ediyorlar

12 Yıl Önce Güncellendi

2013-07-20 10:15:49

Bir bosna yaralanımı

TIMETURK / Haber Merkezi

7-14 Temmuz arası AID (Uluslararası Doktorlar Birliği) aracılığıyla Bosna’da bulunduk. Çoğunluğu Trabzon’un oluşturduğu, Kayseri, Konya, İzmir ve İstanbul’dan da katılım olan yaklaşık kırk kişilik bir gruptuk. Topluluğumuzda çeşitli sınıflardaki eczacılık, tıp, diş hekimliği, eğitim fakültesi öğrencileri ve beraberinde eczacı, doktor, psikolog ve hemşirelerimiz bulunuyordu. Hep beraber Sabiha Gökçen’de kemerlerimizi gösterilen şekilde bağladık, belimize göre ayarladık ve Bosna’da açtık.

Öncesinde Bosna’nın cayır cayır sıcak olacağı konusunda uyarılmıştık, ama Sarajevo’ya indiğimizde yağmur yağıyordu, heryer yeşillikti. Trabzon’dan katılan biri olarak nöronlarımın ortak kararına göre orası kesinlikle Trabzon’du ve çok büyük oyuna gelmiştik. Neyse ki anlam veremediğim tabelalar görmeye başladım ve rahatladım.

Otobüsümüze bindik, konaklayacağımız yurda doğru yol alırken Muhammed abiyle tanıştık. O ki, gezi boyunca düzenli olarak her gün, hiç esirgemeden tüm dikkatimizi alacaktı.




İlk gün başçarşıya gittik. Yediğimiz bize kalsın da, içtiğimizden bahsetmeden geçemeyeceğim. Ayranı yoğurt ve su olarak iki ayrı bardakta getirlider. Yaşadığımız tam bir kaostu. Ağzına yoğurt alıp suyla çalkalayanlar, yoğurdu sek içenler, bir bardak daha isteyip ben de ayranımı kendim yaparım diyenler...




Sonra akşam namazı için Gazi Hüsrev Begova Câmiisi’ne gittik. Oradaki imamların kıraatleri gerçekten çok güzeldi. Daha sonra da birçok kez avlusunda ‘hayye ale’s-salâh’ denilince kıyama kalkacaktık.




İkinci gün kahvaltımızı yaptık ve Poçitelli Kalesine doğru yola çıktık. Bazen sağa, bazen sola geçti Neretva Nehri; ama yanımızdan hiç ayrılmadı. Bosna’nın her karışında olduğu gibi, güzelliğiyle ‘ sizce de uğrunda savaşılmayı haketmiyor muyum?’ diyordu sanki. Hak veriyorduk.





Kaleden sonra bu kez Blagay’daki Sarı Saltuk Alperenler Blagay Tekkesi için tekrar yerlerimize oturuyor, oraya vardığımızda harika bir manzarayla karşılaşıyorduk. Öyle güzel bir yer ki, görmeye gelen gayri müslimlerin hala nasıl kelime-i şehâdet getirmediklerine insan gerçekten hayret ediyor. Küfürde samimi olmak böyle birşey olmalıydı.




Buarada yolculuk sırasında Muhammed abi kendi hikayesinden bahsetti bizlere. O’nun sesi titriyordu anlatırken, bizim yüreğimiz. Savaşı küçük yaşta görmüş bir şehit çocuğu, Rasulullah’ın, olur da canı yanar diye saçlarının yönünde başını okşayacak kadar üzerine titrediği yetimlerden bir yetim, Bosna’nın gerçek yüzü.

Zaten size şehit ailelerinin çokluğundan kimsenin bahsetmesine gerek yok Bosna’da, bunu toplu mezarlar yüksek sesle konuşuyor. Çok dikkat ettim, şehit kabristanı görmediğimiz bir gün olmadı. Şehitler diyarına hoş geldiniz diyor hava bize. Bosna’nın da Hollandayla, Sırbistanla, Hırvatistanla, İsraille, Amerikayla, Çinle aynı atmosferin altında bulunuyor kabul edilmesi size Bosna’ya yapılmış en büyük haksızlıklardan biri gibi geliyor. Coğrafya’yı bir kez daha sevemiyorsunuz. Değil çünkü, aynı değil. Havadaki şehitlik bileşeni; oksijen, azot, karbondioksit oranını çok aşağı çekiyor. Bize de haddimizi bildiriyor, ‘burada nefes almak öyle kolay değil’.




Üçüncü güne Visoko belediyesinde ilk başörtülü belediye başkanını ziyaret ederek başladık, daha sonra uzun yollardan geçerek Gorajde’ye geçtik.


Haber Ara