Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

Mümtazer Türköne: Müslümanların demokrasi ile imtihanı

Zaman Gazetesi yazarı Mümtazer Türköne: Kendimize bir paye çıkartacaksak buradan başlayalım: Müslüman halklar arasında, en eski demokrasi tecrübesi bize ait. Bu tecrübenin içinde, sondan başa doğru çok partili hayat, parlamenter denetim ve tabii anayasalı yönetim yer alıyor.

12 Yıl Önce Güncellendi

2013-07-19 05:16:39

Mümtazer Türköne: Müslümanların demokrasi ile imtihanı

Bu tecrübeler, Rusya’dan çok önce hatta birçok Avrupa ülkesinin de önünde. 1837’de seçim esasına dayanan Eyalet Meclisleri’ne kadar geri gidiyoruz. Peki bu tecrübe bize bugün ne kazandırıyor? Bu tecrübeyi, mühendislikteki, mimarîdeki hatta askerlikteki birikime benzetebilirsiniz. Nasıl her biri daha gelişmiş fabrikalar, daha sağlam ve göz alıcı binalar yapmanıza ve savaş meydanında daha yetenekli olmanıza fırsat veriyorsa; köklü demokrasi tecrübesi de, siyasî alandaki sorunları herkesin içine sinecek şekilde çözmenize katkı sağlıyor. En çok insanı yönetim süreçlerine dahil ettiği için toplumu tatmin ediyor; ama en önemlisi, zorba bir azınlığın devlet dediğimiz güç ve servet kaynağını tekellerine geçirip, onun sayesinde toplumu soyup soğana çevirmesine ve baskı altına almasına engel oluyor. Siyasî rekabet makul, mantıklı ve herkesin üzerinde ulaşabileceği kurallara bağlandığı için kırıcı, kıyıcı ve tüketici olmaktan çıkıyor. Elinizde basit, sade ve kullanışlı bir araç var. Ne için? İçinde özgürlüğün, eşitliğin, insanca yaşamanın bulunduğu adaleti mümkün olduğunca gerçekleştirebilmek için. Kullanabileceğimiz daha iyi bir araç, bildiğimiz daha iyi bir yöntem var mı? 2500 yıldır, demokrasi dışı yönetimler için bir yığın mazeret uyduruldu; ama bu soruya tatmin edici bir “evet” cevabını hiç kimse veremedi? Batı’nın icat ettiği bir sistemden, Batı’nın empoze ettiği bir yöntemden bahsetmiyoruz. Antik Yunan’a olan mesafemiz Batı’dan daha uzak değil.

İslâm dünyasının demokrasiyi geç tecrübe etmesinin sebebi, teknolojide meydana gelen yeniliklerin toplum hayatında yol açtığı değişimle geç tanışmasından ibaret. Ulaşım ve iletişim yaygınlaşmadan demokrasi gelişemezdi. Bu yenilikler gerekliydi, ama yeterli değildi. Bugün artık kimse uzağında değil.

Müslüman halklar için gelecek tablosu karanlık. Yeni bir dünya inşa edilirken, İslâm dünyası kendi iç sorunlarına gömülmüş durumda. Irak’ta ABD işgalinde katledilenlerin nerdeyse yedi katı, mezhep savaşlarında hayatını kaybetti. Suriye, dibi görünmeyen bir kuyunun içinde kayboluyor. Müslümanlar Müslümanları katlediyor. Ülkelerin kendi içindeki ve aralarındaki iktidar rekabeti mezhep çatışmaları üzerinden yürütülüyor. Bu bataklıktan çıkabilmek için Müslüman halkların tutunabilecekleri yegane can simidi demokrasi. Elbette yeterli değil, başka birçok şey daha gerekiyor; ama demokrasi olmadan felaha ulaşmak mümkün görünmüyor. Kimse kendini kandırmasın: Müslümanlar Batı’dan değil, Batı’yı da kullanan kendi zorba yönetimlerinden çekiyor.

1916’dan bugüne neredeyse bir asır geçti. O günün İngilizlerle Fransızlarla işbirliği yapan Mekke Şerifi ile, bugünün İsrail ile Mısır’a karşı aynı yerde buluşan Suud yönetimi arasında ne fark var? Mekke Şerifi, dün nasıl kendi saltanatını kurma peşinde idiyse, bugün Suud yönetimi aynı saltanatı sürdürebilmek için tescilli düşmanlarla işbirliğine girişiyor. Bugünün Filistin sorunu, nasıl işbirlikçi Mekke Şerifi’nin eseri ise, varın bugünün Suud monarşisinin kefaretini yarın hangi masumların ödeyeceğini tahmin edin.

Doğru yolu bulabilmek için vazgeçilmez şart, İslam ülkelerinde iktidarın halkın onayına dayanması. Zorba azınlık yönetimleri, meşruiyet açığını kapatmak için Batı ile ihanet üzerine kurulu işbirliğine gidiyorlar. Demokrasi konusunda Batı’nın çifte standartlarına şaşırmayın; adam çıkarı neyi gerektiriyorsa onu yapacak. Demokrasi bize, Batı ile ilişki kurmak için değil, kendi hakkımızı hukukumuzu korumak için lazım. Elimizde başka bir yöntem ve başka bir araç da yok.

Demokrasiyi merkeze alan bir gelecek inşa etmek zorundayız.

Haber Ara