Devrimin iki farklı yüzü: Mısır ve Tunus
Mısır'daki darbenin ardından gözler Arap devrimlerinin fitilini ateşleyen Tunus'un demokrasi tecrübesi üzerine çevrildi.
12 Yıl Önce Güncellendi
2013-07-15 14:25:58
Tunus'ta devrimin gerçekleştiği 14 Ocak 2011'den sonraki süreçte ülkede iki kez "temerrüd" (isyan) hareketi başlatılarak askeri darbeye zemin hazırlama girişiminde bulunuldu.
Üçlü koalisyon isyanları doğru yönetti
Ülkeyi 23 yıl yöneten Zeynelabidin bin Ali'nin devrilmesinden sonra demokrasiye geçiş çalışmalarının yapıldığı Tunus'ta Mart 2011'de yapılan anketler, İslami eğilimli Nahda Hareketi Partisi'nin (Nahda) yüzde 29 oy oranıyla önde gittiğini gösteriyordu. Bunun üzerine kimi laik kesimlerden "İslamcıların kazanmaması için seçimlerin ertelenmesi" çağrıları yapılmıştı.
Nihayet 24 Ekim 2011'de yapılan Tunus Kurucu Meclisi seçimlerinde Nahda yüzde 40 oy oranıyla meclisteki 217 sandalyenin 89'unu kazandı. Nahda milletvekillerinin yarıya yakını kadın.
Sandıktan çıkan tablo karşısında muhalefet, birincisi 9 Nisan 1938 şehitleri anma günü münasebetiyle geçen yıl (2012) ülkede yaşanan şiddet olayları, ikincisi 6 Şubat 2013 tarihinde muhalif lider Şükrü Beliyd’in faili meçhul bir cinayete kurban gitmesinin akabinde olmak üzere iki defa "temerrüd" (isyan) hareketi başlatıp askeri darbeye zemin hazırlama girişiminde bulundu.
Ülkede istikrarı sarsarak hükümeti düşürme girişimlerine rağmen iktidardaki üçlü koalisyonu oluşturan partiler (Troyka) özellikle de Nahda, kendi tabanını, sivil toplum kuruluşlarını (STK) ve özellikle de Devrimi Koruma Birlikleri’ni işlevsel bir şekilde yönetti ve her iki olayda da süreci kendi lehine çevirmeyi başardı.
Tunus ordusunun darbe geleneği yok
Öte yandan Tunus ordusunun doğrudan veya dolaylı olarak siyasete müdahil olma geleneği bulunmadığı gibi Mısır ordusunun aksine iktisadi teşebbüsleri de bulunmamaktadır. Bununla birlikte eski içişleri bakanı, şimdiki Başbakan Ali el-Urayyid, özellikle içişleri bakanlığı döneminde asker ve polis teşkilatı içinde isimleri yolsuzluğa karışmış olanların büyük bir kısmını tasfiye etmeyi başardı.
En son geçtiğimiz günlerde Orgeneral Reşid Ammar’ın görevden ayrılmasıyla boşalan Genelkurmay Başkanlığı koltuğuna Orgeneral Muhammed es-Salih el-Hamidi’nin atanmış olması da bu tasfiye hareketinin en son dalgası olarak anlaşılmalıdır. General Reşid Ammar’ın görevi bırakmadan önce ciddi lobi çalışmaları yaparak yine kendisi gibi Sahil bölgesinden bir generalin genelkurmay başkanlığına getirileceği konusunda çok emin olduğu anlaşılıyordu. Ancak Cumhurbaşkanı Munsif el-Marzuki’nin bu planı tersine çevirerek hiç kimsenin beklemediği bir ismi, Sidi Buzeyd’li Hamidi’yi göreve getirmesi asker üzerinden hesap yapan kesimlerin planlarını boşa çıkardı.
Gelinen noktada Troyka hükümetinin, Tunus’taki güvenlik güçlerini büyük oranda tarafsızlaştırmayı başardığını söylemek mümkün. Mısır’daki Mursi yönetimi ise sadece Genelkurmay Başkanı Muhammed Hüseyin Tantavi'yi görevden almakla yetinmişti.
Kuşatıcı politika izleyen Nahda uzlaşı sağlayabildi
Mısır'da Müslüman Kardeşler (İhvan) ve Hürriyet ve Adalet Partisi (HAP) kuşatıcı ve uzlaşmacı bir politika izleyememek, geniş kesimlerin desteğini sağlayamamakla suçlanmıştı.
Tunus'ta ise sandıktan çıkan en güçlü parti olmasına rağmen Nahda, bu gücü laik ve sosyal demokrat partilerle paylaşmayı tercih etti. Süreç içinde uzlaşı eksenli bir yönetim uygulayan bu hükümet döneminde, Tunus siyasetinde her devrin adamı olarak görülen ve birçok kesim tarafından devrim karşıtı güçler için bir odak oluşturabilecek potansiyele sahip olduğu için tehlikeli kabul edilen Baci Kaid es-Sipsi’ye dahi “Nidau Tunis” adlı partisini kurma izni verildi.
Ayrıca Nahda Hareketi, iktidarın paylaşılması stratejisi çerçevesinde bazı siyasi riskleri göze almaktan çekinmedi. Anayasa hazırlık sürecinde, “şeriat anayasası” tekliflerini kendi tabanını karşısına alma riskine rağmen reddetti. Raşid el-Gannuşi başta olmak üzere en-Nahda’nın etkin isimleri “din devleti” yerine ısrarla “sivil devlet” kavramının altını çizdi.
Nahda tabanında tepkilere yol açan “devletin dini olmaz; vatandaşın dini olur” tarzı yaklaşımlar ise her fırsatta dile getirildi. Tunus Kurucu Meclisi’ndeki Nahda Grubu, İsrail’le ilişkilerin normalleşmesini suç sayan anayasa maddesi teklifine, karşı oy kullandı. Bu yüzden, parti içinde selefi kanadı temsil eden kurucu kadrodan milletvekili Sadık Şoro’nun sert eleştirilerine maruz kaldı.
Nahda Hareketi Partisi seçimlerden sonra kurulan hükümette, önemli bakanlıkların teknokratlara verilmesini onayladı. Devrim öncesi süreçte memurluktan atılan, işkence gören ve mağdur olan vatandaşların haklarını tazmin edecek düzenlemeler yapmayı, ülkede gerilime sebep olur gerekçesiyle erteledi.
Mursi yönetiminin tersine Tunus, muhalif odakları demokratik işleyişin içine çekmeyi büyük oranda başardı. Ülkedeki bazı selefi grupları partileşmeye ikna etti. Ensaru’ş-Şeria gibi marjinal selefi grupları ve şiddet hareketlerini politik hayatın içine çekme çalışmaları da hız kesmeden devam etmektedir.
Ekonomik gelişme
Tunus’ta devrimden sonra ülke ekonomisinde gözlemlenen gelişmeler, istikrar ve yatırım ortamının iyileşmesi de demokrasi karşıtı odakların girişimlerini boşa çıkaran bir faktör olarak öne çıktı.
Özellikle 2013 yılında ülkede gözle görülür bir ekonomik hareketlilik başladı. Mısır'da turizm gelirleri gerilerken Tunus'ta turizmde artış gözlendi. Türkiye, Körfez ülkeleri, İngiltere, ABD ve ülkenin en önemli ekonomik partneri kabul edilen Fransa’dan yatırımcılar artan bir ilgiyle Tunus’a yöneldi.
Üniversite sınavlarının olaysız şekilde yapılması, ülkedeki istikrarın önemli göstergelerinden biri olarak kabul edilirken, tüketici lehine fiyatlara zaman zaman yapılan müdahaleler de geniş halk kesimlerinde memnuniyetle karşılandı.
Başarılı halkla ilişkiler çalışmaları
Hükümetin büyük ortağı Nahda Hareketi Partisi, uluslararası ölçekte halkla ilişkiler çalışmalarına önem vererek Avrupa ve ABD’yi Nahda’nın ılımlı ve demokrasinin en büyük savunucusu bir parti olduğu konusunda ikna etmeyi büyük oranda başardı. ABD’de yaşayan Tunuslu entelektüel Rıdvan Masmudi’nin yürüttüğü lobi çalışmaları, Nahda-ABD ilişkilerinin iyileşmesinde ciddi rol oynamaktadır. Üst düzey ticari ilişkiler, politik ve sosyal organizasyonlar, önde gelen liberal ve seküler isimlerinin de katılımıyla sorunsuz bir şekilde organize edilebildi. Küresel ölçekte katılımla düzenlenen Dünya Sosyal Forumu da bu yıl Tunus’ta başarılı bir şekilde sonuçlandırıldı.
Nahda’nın karizmatik lideri Raşid el-Gannuşi birçok Batı ülkesine giderek “İslam ve Demokrasi” başlıklı konferanslar verdi. ABD’nin en ünlü düşünce kuruluşu Brookings Enstitüsü Saban Ortadoğu Politika Merkezi, 31 Mayıs’ta Raşid el-Gannuşi’yi misafir ederek “Tunus Demokrasisi” başlıklı bir konferans verdirdi.
Mevcut hükümet, doğrudan temas ve karşılıklı üst düzey resmi ziyaretler ile demokratik geçiş süreciyle ilgili uluslararası düzeyde olumlu bir imaj oluşturmayı başardı. Hükümetin uluslararası lobicilik çalışmalarının bir sonucu olarak 2013 Dünya Sosyal Forumu, Tunus’ta yapıldı.
Geçtiğimiz haftalarda Başbakan Urayyid, Brüksel ve Almanya’daydı. Son bir buçuk yıl içinde birçok Batılı lider Tunus’u ziyaret etti. Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande, 4-5 Temmuz 2013’te Tunus’a bir ziyaret gerçekleştirdi. Hollande’ın Tunus’u ziyaretinin mevcut Tunus hükümetine meşruiyet kazandıracağını düşünen muhalif kesimler ziyaretin yapılmaması için ciddi lobi çalışmaları yürüttükleri halde Nahda’nın diplomatik atakları baskın çıktı ve kritik ziyaret planlandığı şekilde gerçekleşti.
Mısır olaylarının patlak verdiği günlere denk gelen bu ziyaret esnasında Hollande, Tunus’ta yerleşik, köklü ve kurumsal bir devlet geleneği olduğunu ve mevcut hükümetin devrim sonrası süreci başarıyla yönettiğini, bu yüzden Tunus’un Mısır olamayacağını söylemesi Tunus muhalefetinde hayal kırıklığına yol açtı.
Nahda’nın büyük ortağı olduğu Tunus üçlü koalisyon hükümeti, uluslararası ölçekte etkin bir diplomasi faaliyeti yürütürken, Mursi ve kabinesi ise her fırsatta demokrasi vurgusu yapmakla birlikte günlük problemlerin içine çok fazla dalmak durumunda kaldıkları için Batılı ortaklarına ve uluslararası topluma kendilerini ifade etmede ve stratejilerini açıklamakta zayıf kaldı.
Tunusluların, hangi ideolojik odaktan gelirse gelsin şiddetin her türlüsünü reddeden bir tabiata sahip olması da, ülkedeki demokratik işleyiş ve istikrarı teminat altına alan unsurlar arasında yer alıyor.
Nitekim Ensaru’ş-Şeria adlı Selefi örgütün son dönemde ortaya koyduğu şiddet eylemleri karşısında Tunusluların tepkileri ve Halk Cephesi adlı Marksist-sol-laik muhalefet bloğunun son iki hafta içinde isyan dalgası oluşturma çabalarının sonuçsuz kalması bu analizi için önemli ipuçları taşımaktadır. Ülkedeki kimi neo-selefi grupların türbe ve mezarlara yaptığı saldırılar halk nezdinde nefretle karşılanmaktadır.
Mısır olaylarının ölümcül çatışmalara dönüşmesi ve ülkenin bir şiddet sarmalına girmiş olması, Tunus’ta demokratik geçiş sürecine karşı yapılacak herhangi bir eylemi destekleme konusunda Tunusluları iki defa düşündürecektir.
Sonuç olarak Tunus'ta olağandışı bir dış müdahale olmadıkça demokrasinin kesintiye uğraması beklenmiyor. Tunus'un iç politik dinamiklerinin askeri bir darbe veya kitlesel bir isyan hareketinin oluşmasına zemin hazırlamadığı söylenebilir.
SON VİDEO HABER
Haber Ara