Dolar

35,4856

Euro

36,4774

Altın

3.091,70

Bist

9.977,94

Leyla İpekçi örtündükten sonrasını anlattı

Yazar Leyla İpekçi suskunluğunu Yeni Şafak Pazar için bozdu. Örtünme sonrasında ilk kez konuştu...

13 Yıl Önce Güncellendi

2013-07-14 13:54:37

Leyla İpekçi örtündükten sonrasını anlattı
Uzun bir süredir sesi soluğu çıkmayan Yazar Leyla İpekçi suskunluğunu Yeni Şafak Pazar için bozdu. Yaklaşık bir yıldır örtülü olan İpekçi ile örtünün anlamını konuştuk. Başörtüsünün güzeli kapatmak olmadığını söyleyen İpekçi 'Örtünmek insanların sandığı gibi kapatmıyor aksine güzelleştiriyor' diyor.

İşte Büşra Sönmezışık'ın Leyla İpekçi ile Yeni Şafak'ta gerçekleştirdiği röportaj;

Leyla İpekçi'nin yazılarını takip edenler bilir, dünyanın karmaşalığına karşı duru bir dille önemli şeylere temas eder. Geçtiğimiz günlerde kaleme aldığı örtü üzerine yazılarından yola çıkarak kapısını çaldık. Söyleşilere pek sıcak bakmayan İpekçi bizi kırmadı ve kendi hikayesinden de yola çıkarak örtünün zahiri ve batıni hali üzerine konuştuk.

Başörtüsü sadece sosyolojik terimlerle ve olgularla açıklanabilir mi?

Sosyoloji hayata olgular üzerinden bakar. Söz konusu olgu; içkin ve aşkın boyutlarına da bakmayı gerektiren tesettür gibi bir ibadet biçimi olduğunda, sosyolojik dilin bu 'olgu'nun sınırlarını genişleterek İslami söylemlere biraz da olsa hakim olması gerekir. Kadınların yüzde 60'ından fazlasının örtülü olduğu bir ülkede tüm tesettürlülerin 'tek tip bir tablo' verdiğini yorumlayan bir sosyolojinin toplumun kalbine yaklaşamadığını düşünüyorum. Örtünerek var olabilmek; bir kadın için dindar veya laik kesimlere karşı verilen bir mücadele değildir, ibadettir öncelikle. Örtünmenin cinsler arası ilişkileri düzenleyen zahir boyutundan kadın ve erkeğin Rabbiyle ilişkisini düzenleyen batın boyutuna dek pek çok katmanı var.

DEĞİŞİM ÖNCE DİLDE BAŞLAMALI

Bunu daha yakından anlamak için örtünmeyi ne ile ilişkilendiriyorsunuz?

Bence dilden başlamak gerekiyor. Başörtülülerin 80'lerin ikinci yarısından itibaren kamusal hayatta görünür olmalarının o dönemde yükselişteki İslamcılık hareketinin dönüşmesine olan katkıları yadsınamaz. Ama bu tür bir görünür olma eylemi değil ki örtünme. Mesela Batı'daki kadın algısına karşı siyasi bir mücadele tarzı olmaktan çok daha evrensel ve ilahi boyutları var. 'Başörtüsü takmak' deniyor. Kolye takmak gibi bir şey değil. Onu takıyor veya onunla kendisinden bağımsız bir şey gibi üstünü örtüyor da değildir kadınlar. Onunla yaşıyorlar, bir varoluş formatı bu. Tesettür sadece başörtüsünden ibaret bir şey de değil. Bir bütün. Tesettürün bütünlüğü parçalanıyor başörtüsü takmak denilince.

Bu ayrım siyasetten kaynaklanmıyor mu?

Evet çok siyasi hale getirilmiş bir mevzu. Gizleyen, örten, saklayan, engelleyen gibi anlamlara geliyor hicap. Ama 'kapatan' gibi bir anlamı yok. Kadının kapanması, mesela eve kapatılması gibi söylemler hep bu anlam kaymalarının çağrışımlarıyla resmi dilimize girmiş. Başörtüsünün kadını geri bıraktığı, erkeğin tahakkümüne esir ettiği o kadar tekrarlandı ki. Hepimiz biraz içselleştirdik. Bazı tesettürlüler 'örtülüyüm ama dar görüşlü değilim, dünyayı bilirim' gibi kendini ispat etme gayretine girdiler kaçınılmaz olarak. Artık bu savunma dilini, yerleşik söylemler içinde kendini ifade etme gayretini terk etme zamanı. Maneviyatımızın dilini toplumsal ve gündelik hayatın olgularında canlandırmamız gerek.

Siyasi öğretilmişleri bir kenara bırakırsak, manevi anlamda 'örtünmek' nedir?


Sosyolojik terminolojide ihtiyaç duyduğumuz İslami kavramlardan biri olan hicap'a teşbih ve tenzih üzerinden bakabiliriz önce. Zira bu hayatın her anında devam eder. Müslümanlar için bütün hicaplar 'O'dur ve yine de 'O' değildir. Yani Allah hem her zerrede, her cüzde 'görünür', çünkü O'nun tecellisi olmayan hiçbir şey yoktur. Ama hem de onu hicabın dışında 'görme'nin yolu yoktur. Tüm yakıştırmalardan münezzehtir. Tesettür kelimesindeki setr'in Allah'ın güzel isimlerinden olan 'Settar' ile ilişkisinden de bahsetmek gerekiyor. 'Kötülükleri ve çirkinlikleri örten' demektir. O'nun güzel isimlerinin tecellisi sadece O'nun en güzel suretinde yaratılmış insanda devam eder. Örtünmek bize bu tecellilerin içten dışa devam ettiğini kesintisiz olarak hatırlatır.

ÖRTÜ GÖRÜNENİN ARDINA BAKMAKTIR

'Kadının kapanması' sözüne de karşısınız...


Örtü nedir? Bir değeri ifade eder. Örtünmek, bize örtüye bürünenin ziynetini 'açıktan' ima etmektir. Müslümanlar, bu ziyneti taşımanın bir sorumluluğu olduğunu düşünür. Yani sadece felsefi bir bilişle değil, vücuduyla, hareket ve tavırlarıyla bu bilişlerini hayata geçirmeye çalışırlar. Güzelliğin cevherinden kendi paylarına düşen nurdur insandaki sır. Örtünmek kendini kapatmak, yok etmek veya kendini inkar etmek değildir. Kapanmak değil, sırlanmak diyebiliriz. Kadın veya erkek olsun, örtüye bürünen, neyi örttüğünün şuurunda olmalıdır. Bu şuur Müslümanların güzel ile olan ilişkisini de belirliyor.

Nedir bu ilişki?

Allah'ın en güzel sureti olarak yaratılan insanın bu ilahi güzelliğin tezahürü olduğunu hissetmesine bir katkıdır örtü. 'Güzel'lik insanın kendisine mal edilemez. Vücut gibi, vakit gibi, diğer her şey gibi güzellik de insana emanet. Ve ancak emanet olanı emin bir kalple taşıyabildiğiniz oranda, iman etmiş olursunuz. Tesettür insana, ona güzelliğinin dahi kendisinden kaynaklanmadığını; ona emanet edildiğini hissettirir. Eğer nefsinize mal ederseniz bütün bu nimetleri, nefsin rızasına uyarsınız. Nefsinin sınırlı terimlerinden kurtulma gayreti, inancına vücudunla emek vermeyi getirir. Bu emeğin kesintisiz bir tabiridir tesettür aynı zamanda. Görünenin ardına bakmayı gerektirir. Kadının özelliklerini mesela uzuvları üzerinden, genel söylemlerle anonimleştiriyor modern dil. Her varlığı biricik olarak, kendi otantikliğinde kabul eden daha evrensel tabirlere dönmeliyiz . Kadın veya erkek tesettürü insana verilmiş değerin farkında olmaktır. Sadece birbirimizle değil, kainatla ilişkimizi yeniden düzenler. Ama bizde illa olumsuz bir nitelik yakıştırılmış.

Farklı çevrelerin korkuları da var. Mesela Ortadoğu'ya benzeme korkusu…

Evet doğru. Bütün bu bakışlar hep siyasi ve konjonktürel. 80'lerde türban deniyordu. Bunun başörtüsü olduğuna dair mücadele edildi. Artık bunun tesettür olduğuna bir vurgu yapmamız gerekiyor. Başörtülüler İran'a gitsin dendi yıllarca. Ben İran'ı gördüğümde, oradaki dindar veya seküler bir kadının örtüyle hışırdayan ilişkilerindeki çeşitliliğe tanık olduğumda hiç de bize ezberletilen korkuların karşılığı olmadığını fark ettim.

Böyle bir ayrımla başka yerlerde karşılaştınız mı?

Birçok yerde bulundum Ortadoğu'da. Mesela Mısır'da kadınların tesettürlü olmalarına bakıp 'tek tip bir görüntü' diyemezsiniz, çünkü toplumsal dinamikler bizdeki gibi seçkinci bir dilin egemenliğinde belirlenmemiş. Tahrir'de toplananlar arasında da Adeviyye'dekiler gibi tesettürlüler var tabii. Belki biraz da mahremin kamusal alan gibi görünür bir alan olarak algılanması yüzünden yanlış intibalar uyanıyor. Müslümanlara göre mahrem, görünür bir alan değildir ve özgürlüğün ilk koşuludur. Yani özgürlüğün bir çerçevesi, bir ölçüsü olması gerekir, yoksa başıboşluk olur. Özgürlüğün kıymeti onu belli bir edep içinde sınırlandırılmasıyla ölçülürse, tesettür de bunun yansımasıdır. Mahremin katmanlı yapısını temsil eder. Özgürlük, mahremdir!

BENZEDİĞİNİZ ÖLÇÜDE KABUL GÖRECEKSİNİZ

Tesettürlüler kendilerini 28 Şubat sürecinden sonra ispat etmek zorunda hissettiler. Bu savunmalar neye işaret ediyor?


Bugüne kadar politik bir dille ifade edilmesi gerekiyordu tesettürün, çünkü 28 Şubat gibi son derece büyük bir zulümden yeni yeni çıkmaya çalışıyoruz. Müslümanların içselleştirdiği değerlere artık biraz daha İslam'ın iç sesiyle anlam vermeye başlayabiliriz. Bu İslami değerler hakkında hiçbir fikri olmayan insanlar için de iyi bir imkân olabilir. Politik dili daha fazla çoğaltmak birbirimize karşı cepheleşmemizi arttıran bir şeye dönüştü. Artık biraz sakinleşme ve kendimize dönme zamanı.

Başörtüsü hakkında kullanılan dilde bir tekrar da var. Artık sarmal halini almadı mı?

Evet. 'Artık bıktık yine mi başörtüsü' diyenler de var. Aynı kelimeler kullanıla kullanıla hepimizi tüketti. Ama halen tesettürlülerin milletvekili olamadığı, avukatlık yapamadığı ve yaşam tarzlarını savunmaya kalktıkları an irticai faaliyet diye damgalandıkları bir memlekette yaşıyoruz.

ZALİMİN DEĞİL HAKK'IN DİLİYLE KONUŞMA VAKTİ

Gezi sürecinde kullanılan dil hakkında ne düşünüyorsunuz?


Bu süreçte çok alaycı bir dil ile karşılaştık. Siyasete karşı gerekliydi belki. Şimdi bu dilin yaratıcılığına güzellemeler yapılıyor. Ama sosyolojinin buna hiç ihtiyacı yoktu. Yani Başbakan'ın üslubuna ve polisin şiddetine kızıp 'AK parti seçmenleri ya rantçıdır, ihalecidir, güce tapar ya da korkaktır ve biatçıdır' gibi kaba genel ifadelere yerleştirdiler bütüncül bakışı. Yaptığımız her tanım bizi kendi dünyamıza hapsediyor. Hiç ummadığım kişilerin farkında olmadan halk düşmanlığı yaptığını izledim. Eğer hayat tarzınız elden gidiyorsa, çevrenizdeki ağaçlar yok oluyorsa ve siz mazlumsanız mazlumun diliyle konuşmanız gerekiyor. Haklı gerekçelerle bir eyleme başlamak sağa sola sataşma hakkını vermez. Haklı olmanın adabı vardır. Başbakan'ın sert diline kızıp aynısını çoğalttılar. O yüzden demokrat arkadaşlarımızın son anda başörtüsü için düzenledikleri imza kampanyasını anlamlı buluyorum. Kendilerini bu elitist dilden ayrıştırma çabası olarak görüyorum.

NEFİSLE MÜCADELE ETMEMİZ LAZIM

Böyle bir ortamda uysal bir dil oluşturmak sizce ne kadar mümkün?

Zihinaltı ezberlerinin bu kadar yoğun olduğu dönemlerde hangi görüşten olursanız olun, bize düşen büyük savaşa dönmek yani nefsimizle mücadele etmek. Aynı sert dili çoğaltmadan zalimin diline teslim olmadan kendi nefsimizin kışkırtmalarına oyunlarına alet olmadan, sabırla ve iyi niyetle kalpten kalbe ulaşabilmeye çalışmak. Bu zor bir sınav. Hakkın dilini terk etmemek lazım. Eğer nefsimizin diliyle konuşuyorsak biz de o kamplaşmaya hizmet ediyoruz demektir.

Bundan sonra neyin olmasını umuyorsunuz?

Örtülülerle örtüsüzler bir ayrım olmadan, hayatın her alanında bir arada yaşıyorlar. Onların içinde soluk alıp veriyorsanız bir süre sonra artık gözünüz kim örtülü kim örtüsüz bunu seçemez hale geliyor. İdeal durum budur. Gözümüz kimin açık, kimin kapalı olduğuyla ilgilenmez hale geldiğinde, salt bakışımızla oluşan kimlik kabuklarının hayatın özünü anlamlandırmakta ne kadar aciz kaldığını fark edebiliriz. Toplumsal gündelik hayatta bu böyle zaten. Aydınların ve toplum bilimcilerin de böyle olmasını umutla bekliyorum.

ÖRTÜNÜNCE İÇİMLE DIŞIM ARASINDA MESAFE KALMADI

Örtünmeden öncesi ve sonrası arasındaki fark neydi sizin için?


Örtülü değilken tefekkür edebilme fırsatı buldum. Bizzat örtü, insana emanet edilen güzelliğin yansıması değil mi? Bunu ancak bir iç bakış anlatabilir. Bu yüzden seküler dilde karşılığı olan kelimelerle bunu ifade etmeyi deniyorum yazılarımda. Güzelliği göstermenin üst sınırı yok. 'Güzel' olan gösterildikçe insan onu kendine mal eder. Örtü bu anlamda insan güzelliğinin bir mecaz olduğunu hatırlatıyor. Güzelliğin menşei'nin bir olduğunu hatırlatıyor. Ve ilhamınızı kaynağından çekmeye başlıyorsunuz. Bu çok müthiş bir imkân. Örtününce daha iyi anladım. Hicap, ona bakanın görme biçimini de derinleştiriyor. Mahremin evrensel niteliğini modern veya geleneksel dinamiklerin birimiyle tartmak imkânsız, bunu fark ettim.

Rahatladınız mı?

Hayır, aksine sorumluluk duygum daha fazla arttı. Bu beni sürekli teyakkuzda tutuyor. Örtünmediğim yıllar içerisinde içimi dışıma aksettiremediğimi düşünürdüm. İçimle dışım arasında bir mesafe olduğunu düşünürdüm. Şimdi bu ikisi arasındaki kesinti yok, devamlılık var.

Olumsuz bir tepkiyle karşılaştınız mı?

Pek değil. Müslümanın bir günün bir günüyle aynı olmaması gerekir. Hiçbir anın tekrarı yok. Emaneti emin bir şekilde taşıyabilmek iman etmektir. İmanımızı her gün yeniden hatırlamamız, irademizle bunu seçmemiz gerekiyor. Örtünmediğim uzun yıllar boyunca bir şeyi eksik yaptığımı hep hissettim. Bir gün bunu yapabileceğimi hep hissettim ama hayırlı vakti bekledim


Haber Ara