'Medya, başbakanla 'papaz olmama' kaygısından sıyrılamıyor'
Türk basınının temel sorunun 'düzeysizlik' olduğunu söyleyen gazeteci Erdal Güven, 'gözünüz ticarette, kulağınız siyasetteyse kendi ağzınızı kendiniz bağlamışsınızdır zaten' dedi.
12 Yıl Önce Güncellendi
2013-07-09 13:52:09
Kuruluşundan itibaren emek verdiği Radikal’den ayrılmasından sonra pazar günü Taraf’ta yazmaya başlayan gazeteci Erdal Güven, Medya eleştiri sitesi Medya Günlüğü’ne verdiği söyleşide merkez medyanın Gezi olaylarındaki tutumunu sert bir şekilde eleştirdi.
Erdal Güven, "Merkez diyebileceğimiz medya gazetecilik açısından nicedir irtifa kaybediyordu zaten, Gezi direnişi sırasında yere çakıldı" dedi.
Medya Günlüğü'nde yer alan söyleşi şöyle:
Medyanın Gezi olayları sırasındaki tavrı çok eleştirildi, hatta alay konusu oldu. Sizin değerlendirmeniz nasıl?
Süleyman Demirel'in meşhur bir MİT eleştirisi vardır. Der ki, “MİT her gün size Afrika'da hangi kabile hangi kabileden kaç kişiyi öldürdü diye haber verir ama Ankara'da altınız oyulur, darbe hazırlanır haber vermez.”
Bir iki istisna hariç aynı öyleydi medyanın durumu Gezi direnişinde.
O istisnaları ve kabaca 'yandaş' diye anılan gazete ve tvleri bir kenara bırakırsak merkez diyebileceğimiz medya gazetecilik açısından nicedir irtifa kaybediyordu zaten. Gezi direnişi sırasında yere çakıldılar.
İlginçtir, Gezi direnişi henüz başlamamıştı, KONDA'dan Bekir Ağırdır, bir tv programında, elindeki verilere dayanarak Türkiye'de medyaya güvenenlerinin oranının yüzde 20'yi bulmadığını söylemişti. Aynı araştırma bugünlerde yinelense hiç kuşku yok ki tek haneli bir rakam çıkar ortaya.
Gezi direnişi, patlak verdiği günden itibaren neresinden bakarsanız bakın Türkiye için 'dünyanın en önemli haberi'ydi. Merkez medya burnunun ucundaki haberi görmeyince, görmezden gelince bu güvensizliğin üstüne bir de öfke bindi.
Dolayısıyla eleştirileri de, alayları da fazlasıyla hak etti merkez medya.
Genel kanı, medya patronlarının hükümetle ilişkilerini bozmaktan korktukları yönünde...
Her şeyden önce eleştiriye, muhalefete fazlasıyla tahammülsüz bir başbakanımız var. Bu tahammülsüzlük hükümetin ve AKP'nin söylem ve icraatına da yansıyor ister istemez. En fazla 'pay' da medyaya düşüyor.
İkincisi, merkez medya patronları yayıncılık dışı işlerle de uğraştığı için hükümetle, AKP'yle ve tabii herkesten önce Başbakan Erdoğan'la arayı iyi tutma, hiç olmazsa amiyane tabirle 'papaz olmama' kaygısından sıyrılamıyor.
Böyle bir kaygıyla özgür yayıncılık ne kadar yapılabilir? Yapılabildiği kadar. Nihai tahlilde, televizyon olsun, gazete olsun sadık kalınması gereken şey haberdir, siyasi ya da ticari hassasiyetler değil. Bu doğrudan saptıysanız, yolunuzu kaybettiniz demektir.
Merkez Türk medyası Gezi olaylarından hangi dersleri çıkarmalı?
Merkez medyanın çıkarması gereken çok ders var ama mevcut yapısıyla o dersleri çıkarması da, uygulaması da zor. Nedeni çok basit: Gözünüz ticarette, kulağınız siyasetteyse kendi ağzınızı kendiniz bağlamışsınızdır zaten.
Medya değil ama medya çalışanları çıkaracaktır ders bütün bu olup bitenlerden. Çıkarıyorlar da zaten. Çünkü, gazetelerin, televizyonların değil gazetecilerin, televizyoncuların ahlakı olur.
Sizce şu anda Türk medyasının karşı karşıya olduğu en büyük tehlike hangisi: Sansür mü, yoksa otosansür mü?
Ne sansür, ne otosansür! Türk medyasının yalnız bugün değil, öteden beri karşı karşıya bulunduğu en büyük tehlike yüzeysellik, niteliksizlik.
O yüzden de onca imkana, o şatafatlı binalara, stüdyolara, matbaalara rağmen ulusal çapta da olsa bir BBC ya da The New York Times çıkmıyor Türkiye'de.
Sansür yok mu, elbette var, hem de en kaba biçimiyle. Otosansür yok mu, hem de en sinsi biçimiyle var... Ama daha önemlisi şu: Bugün sansür kalksın, yarın otosansür biter. Peki öbür gün daha derinlikli bir Türk medyası ortaya çıkar mı? Hiç sanmam.
Herhangi bir medya organının gerçek sermayesi, asıl gücü saygınlıktır. O saygınlık da nitelikli habercilikle kazanılır. Her gün yeniden, yeni baştan üstelik.
Fethi Naci'nin lafını uyarlarsak, “Futbolumuz neyse medyamız da o.”
Medya, asli görevi olan 'haber verme'ye dönebilecek mi?
Bakın Gezi direnişi sırasında bir Reuters muhabiri, son derece basit bir soru sordu, daha doğrusu sormaya çalıştı Başbakan’a. Ve neredeyse basın kahramanı, demokrasi kahramanı ilan edildi. İyi kötü bir soru sordu, sorabildi diye!!! Medyanın hali o kadar vahim yani. Utanılması lazım bundan. Ağlanacak hale gülmektir bu.
Soru sormayan, soramayan, sorgulamayan bir gazete, bir televizyon nasıl haber verecek?
Kamuoyunun bir bölümünde medya çalışanlarına da öfke var. Hatta, “Madem doğruları yazamayacaksınız, bu mesleği yapmayın, gidin simit satın” diyenler bile var. Bu eleştiriye katılıyor musunuz?
Hayır. İşini doğru dürüst yapmadığını düşünüyorsanız, o gazeteciyi eleştirebilirsiniz, okumazsınız, izlemezsiniz. Ama, “İşini bırak, git başka iş yap” demeye kimsenin hakkı yok o insanlara. O ancak o gazetecinin kendi verebileceği bir karar.
Ankara Belediye Başkanı Melih Gökçek’in BBC Türkçe muhabiri Selin Girit’e karşı başlattığı kampanyaya sizin tepkiniz ne?
Benim kendim dahil herkese tavsiyem şu: Ne iş yapıyorsanız yapın, ister aşkla ister mecburiyetten, daha iyi, hatta en iyi biçimde yapmaya çalışın. Selin'in ve genel olarak BBC Türkçe ekibinin Gezi direnişi boyunca yaptığı buydu. Gökçek'e de tavsiyem aynı.
Buna bağlı olarak, geçiştirilen bir olayla ilgili görüşünüzü merak ediyorum: BBC, Türkçe Servisi’nin hazırladığı programı yayınlamayan NTV ile işbirliğini askıya aldı birkaç hafta önce.
O kararın konuşulduğu toplantıda söz hakkım olsa, “Geç bile kaldık” derdim. BBC'nin yaptığı marka değerine sahip çıkmak, prestijini kollamaktı.
İlk gününden beri emek verdiğiniz Radikal’den neden ayrıldınız?
Patronajın gazete yönetiminde değişikliğe gitmesinin ardından ortaya çıkan yayın politikası nedeniyle gazeteyle aidiyet bağım giderek zayıfladı, sonunda da koptu.
İki yıl aranın ardından yeniden köşe yazmaya başladınız. Neden Taraf?
Radikal'i bıraktıktan sonra gazetecilikten, yazı çiziden hiç kopmadım. Gazete ve dergilere, kendi bloguma yazılar yazdım, hala da yazıyorum.
Neşe Düzel, Taraf'ın yönetimini üstlenince “Bize yazar mısın?” dedi. “Neden olmasın” diye düşündüm. Benim için temel kriter, fikirlerimi özgürce ifade edebileceğim bir ortam. Taraf'ta da bu ortam var. O yüzden pazar ve çarşamba günleri 'Parçalı Bulutlu'yla Taraf'tayım bundan böyle...
SON VİDEO HABER
Haber Ara