Dolar

34,8945

Euro

36,7495

Altın

3.005,84

Bist

10.058,63

10 gazeteden 17 köşe yazarı gündem için ne dedi?

10 gazeteden 17 köşe yazarı gündem hakkında yazdı, Mısır'da ordunun hükümete el koymasının Türkiye ve dünyaya yansımalarını değerlendirdi.

12 Yıl Önce Güncellendi

2013-07-05 09:09:48

10 gazeteden 17 köşe yazarı gündem için ne dedi?

İşte o yazılar:


Ali Bayramoğlu – Yeni Şafak

Mısır’ın 27 Mayıs’ı…


Mısır açısından en büyük talihsizlik, Arap Baharı'nın siyasi performans eksikliği değildir, yeniden askeri darbedir, yeniden asker meselesidir.

Türkiye'yle karşılaştırmak gerekirse manzara akla 27 Mayıs'ı getiriyor. 'İktidar başarısız ve demokratik değil çığlıklarıyla' karşı siyaseti değil darbeyi çağıran, alkışlayan kesimler, akademisyenler, gazeteciler, siyasiler ve olana bugün Mısır örneğinde olduğu gibi darbe demeye dili varmayan Batı…

Mısır Genelkurmay Başkanı Sisi'nin 'Halkın orduyu göreve davet ettiğini hissettik…' sözleri ile 1961 Anayasası'nın başlangıcında yer alan 'Meşruluğunu kaybetmiş bir iktidara karşı direnme hakkını kullanarak 27 Mayıs 1960 devrimini yapan Türk milleti…' sözü ne kadar birbirine benziyor.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız



İbrahim Karagül – Yeni Şafak

Tahrir kirlendi, yüz kızartıcı bir hal aldı


Tahrir bir isyandı. Zulme karşı ayaklanmaydı.

Bir arayıştı. Özgürlük adına başkentleri harekete geçiren bir dalgaydı.

Kahire'den, İskenderiye'den başkentlere ulaşıyor, kitleleri harekete geçiriyordu.

Derin bir değişimin ismiydi Tahrir.

Yirminci yüzyılın otoriter rejimlerini yerinden eden, bu yüzyıla dalgasını vuran bir söylemdi.

Kitleler ilk kez sokaklara iniyordu, artık sokaklar çok şeyi değiştiriyordu.

O meydanda, şimdi tanklar dolaşıyor.

O meydandakiler şimdi tankları, üniformaları alkışlıyor.

O meydan şimdi, darbeyi, darbecileri, cuntayı kutsuyor.

Bundan daha büyük hayal kırıklığı, bundan daha yüz kızartıcı bir sonuç olamazdı.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız



Kerim Balcı – Zaman

İhvan nereye gider?

Mısır’dan gelen İhvan liderlerine yönelik cadı avı haberlerine bakılırsa daha da sarsacak. Sadece Mısır’ın kendi İhvan tabanı değil, Suriye’den Cezayir’e kadar bütün bir İslam coğrafyasında İslamcı siyaset yapan hareketler sarsılacak.

İlk sarsılma, sandığa ve demokrasiye olan güvenin sarsılmasıdır. Bugünlerde “sandık demokrasisi” diye aşağılanan demokrasi Mısır’da olan, İhvan’ın tanıdığı ve bildiği tek demokrasidir. Orada burada “seçilmek yetmez” diye konuşanlar, İhvan tabanını sandıktan ve siyasal mücadeleden soğuttuklarını anlamıyorlar. İhvan’ın sandığa karşı alternatifi liberal demokrasi değil, silahlı mücadeledir. Önlerinden sandık alındığında gidecekleri yön kuşatıcılık ve diyalog değil, çatışmacılık ve iç savaştır.

Hükümet olsa dahi iktidar olamayacağını öğrenmiş bir İhvan yeniden seçilmek için neden uğraşsın ki? Dış şartlar her ne olursa olsun, İhvan demokrasiden kendi duruşu bunu gerektirdiği için vazgeçmemeli. İhvan’ı Tahrir günlerinde meydanlara inmedikleri için alkışlamıştık. Şimdi siyasetten, sandıktan vazgeçmezlerse alkışlayacağız.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız



Hüseyin Gülerce – Zaman

Mısır’daki darbenin anlattıkları


İslam coğrafyası, iki asırdır Batı’nın sömürge zihniyetine karşı kendini arıyor. Bu, kendisi olmadan, kendi mana kökleri üzerinde ayağa kalkmadan beyhude bir arayış. Kendini arıyor ama kendinden haberi yok. Batı’yı iyi bilmiyor, İyi analiz edemiyor. Bir de kurt gövdenin içine girmiş. Despot yönetimler, baskı rejimleri halkların ensesinde boza pişiriyor.

Bunun tek bir sonucu oldu. İslam coğrafyasındaki bütün arayışlar, birer tepki hareketi doğurdu. Ne kadar güçlü olursa olsunlar, tepki hareketleri denge gözetemezler ve dengeyi koruyamazlar… Toplumun önemli bir kesiminde endişe, güvensizlik, karamsarlık ve tepki doğururlar. Hâlbuki esas olan müspet harekettir. Dinin özündeki adalet, emaneti ehline verme, istişare, herkesi kucaklama, mülâyemet ile hareket etme, hatta Batı demokrasilerinde olmayan şefkat, merhamet, Allah’ın rızasını gözetme öne çıkarılmalıdır. Müslüman Kardeşler teşkilatına (İhvan’a) ve diğer İslami hareketlere kaynaklık eden kanaat önderleri, sadece tepkiden bahsettiler. Problemi insanda çözmeyi tercih etmediler, edemediler. Mısır’da mesela Müslüman Kardeşler, iyi organize olmuş bir muhalefet hareketiydi ama iktidara hazırlıklı değillerdi. Halk tabanında vardılar ama başka bir yerde yoktular.

Bir yalancı Arap Baharı’ndan sonra kendilerini iktidarda buldular. Yapabilecekleri tek şey vardı, ona da yanaşmadılar. Mursi’nin son dakikada talep ettiği uzlaşmayı, en başta yapabilirlerdi. Laik kesimle, liberallerle, dünya ile diyalog ve uzlaşma yolunu açabilirlerdi. Paylaşmayı başlatabilirlerdi. Herkesi kucaklayarak güzel bir sayfa açabilirlerdi. Ne Mısır’ın dinamiklerini önemsediler, ne Batı’yı kaale aldılar.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız




Ali Topuz – Radikal

Darbeli demokrasinin darbeyle imtihanı


Siyasal İslam, “Batıcı milliyetçilik” hariç her tür milliyetçiliği soğurarak barajları, bendleri aştı geldi iktidara oturdu. “Demokratik açı”dan helal prosedürlerle. Fakat, o dışlananlar, kendi sevdikleri deyimle “zenciler” iktidara gelince, o dışlayıcı barajı yıktılar mı? Ne gezer! “Ne güzel işte, çalışsınlar geçsinler” cinliğiyle savunulduğunu gördük en son; cümlenin devamı da Napolyonca gelir: “Ulusal (az farkla, milli) egemenliğe saygı için…” Ortası da Rossiter’cedir az: “Demokrasimiz için elzem…”

“Mısır için ne diyorsun, lafı gargaraya getirme” diyecekler çıkarsa diye, diyeyim: Tahrir’de ilk çıkan ses çok hoştu: “Defol, Mübarek!”

Hâlâ da geçerli: “Mübarekler, defolun.”

Gene memlekete dönelim: Darbelere ve darbecilere küfredenler, hazır hepimiz ayaktayken, şu barajı da kaldırıverseniz…

Yazının tamamını okumak için tıklayınız



Orhan Kemal Cengiz – Radikal

Tahrir'de tecavüz, darbe, Türkiye'de demokrasi


Çok şaşırtıcı bir şekilde, Türkiye’de demokrasi ile seçim sonuçlarını birbirine eşit gören bir anlayışın olduğunu gözlemliyorum. Yani bir parti oyların yarısını almışsa, dilediği her şeyi yapmak onun hakkı ve diğer herkes bir dahaki seçime kadar ağzını kapatacak.

Demokratik olarak seçilmiş iktidarla yöneticilerin demokrat olmasını karıştırıyor insanlar. Bunların arasında ne fark var diyenlerin, sadece Türkiye’de medyanın içinde bulunduğu içler acısı duruma bakmaları yeterli oysa. Bugün iktidar, kendisine koşulsuz bir şekilde destek verenleri danışman yapıyor, köşelendiriyor, dostane eleştiri getirenleri dahi işlerinden ediyor.

Demokratik bir ülkede bunlar olabilir mi gerçekten? Medyanın bu kadar muazzam bir kontrol altında tutulduğu bir demokratik ülke örneği var mı dünyada?

Bütün hayatlarını Türkiye’de darbelerle mücadele etmek için harcamış Mehmet Altan’dan Hasan Cemal’e onlarca kalem, bu
hükümet zamanında merkez medyada yazamıyor. Daha dün Kürşat Bumin Yeni Şafak’tan kovuldu. Bu geldiğimiz durumun çok acayip bir durum olduğunu gerçekten göremiyor musunuz?

Yazının tamamını okumak için tıklayınız



Fatih Çekirge – Hürriyet

Yeter artık


İşte o Mısır...

Arap Baharı’nın Tahrir Meydanı’nda filizlendiği günlerden şimdi nereye geldi?

O günlerde Mısırlı bir gazeteciyle konuşmuştum.

“O kadar susamıştık ki demokrasiye” diyordu...

Şimdi yine darbe... Yine askıya alınan bir demokrasi...

Dikkat ettim.

Kimin insana saygısı yoksa...

Kim özgür iradeyi sindiremiyorsa...

Kim “ben” diyorsa...

Aslında o destekliyor darbeleri.

Kimisi bıyık altından gülüyor.

Kimisi timsah gözyaşları döküyor.

Ve en acısı...

Türkiye açıktan tavır alıyor. Dışişleri Bakanı Davutoğlu çok net bir şekilde darbeyi eleştiriyor. Türkiye Meclisi’ndeki her parti eleştiriyor.

Ama Arap Dünyası’ndan bir tek ses çıkmıyor.

Hatta Suudi Arabistan kutluyor. Esad destekliyor.

Krallar, şeyhler, emirler demokrasinin adını duyunca titredikleri için sessizce darbeyi destekliyor.

Filistin’de, Irak’ta, Somali’de milyonlarca insan ölürken, Arap halkı açlık çekerken, 100 metrelik yatlarıyla Akdeniz’de gezen emirler...

Dünyayı yalnızca banka hesaplarıyla algıladıkları için susuyorlar.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız



İsmet Berkan – Hürriyet

Mısır’da zamanın oku geri çevrilebilir mi?


İki yıldır gözlem yapıyorum; daha önce bilmediğim, yeterince dikkat etmediğim ve açıkçası cahili olduğum bir konuda kendimce bilgi biriktiriyorum.

Gördüğüm şu: Adalet ve Kalkınma Partisi’nin entelektüel çekirdeği ile başta İhvanı Müslümin, yani Müslüman Kardeşler olmak üzere şiddetle ve Selefilikle arasında ciddi mesafe olan pek çok siyasal islam hareketi arasında bir ‘duygudaşlık’, bir ‘kardeşlik’ ve bir ‘dayanışma’ var.

O yüzden Türkiye’de AK Parti’nin başarılı iktidarı, demokrasi ile İslami değerleri bir arada yaşatma tecrübesi ve artan halk desteği dünyanın dört bir yanındaki İslamcı hareketleri heyecanlandırıyor, onlara ümit veriyor, hatta yol gösteriyor.

Ve yine o yüzden, Arap Baharı Türkiye’de AK Parti iktidarını heyecanlandırıyor, heveslendiriyor, moral veriyor.

Bu duygudaşlık, bu fikri akrabalık ve bütün farklılıklara rağmen bu kardeşlik duygusu, zaman zaman hatalara da sevk etti AK Parti’yi. Arap Baharı’nın başlangıcında bir çeşit ‘ağabey’ rolü akla geldi belki ama Mısır’da bu tepki gördü.

Öte yandan AK Parti çok doğru tavsiyeler de verdi, özellikle Mısır’a. Örneğin, belediyelerin kurulmasını önerdi Ankara. Mısır’da, özellikle de Kahire’de belediye hizmeti yok; bu hizmeti kimin sunduğu da belli değil. Mısır ekonomisiyle ilgili öneriler oldu. Ve hatta laiklikle ilgili öneriler oldu. Ama Mısırlı Müslüman Kardeşler bu önerileri kabul etmedi, uygulamadı.

Bundan iki yıl önce İhvan’la gelen moral, bugün Suriye, Gezi olayları ve Mısır’la birlikte moral bozukluğuna dönüşme eğiliminde galiba.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız




Fikret Bila - Milliyet

Tahrir demokrasi üretmeliydi


Hüsnü Mübarek’i deviren Tahrir bir yıl sonra darbe değil demokrasi üretmeliydi.

Mısır ordusu, sivil makyajla perdelemeye çalışsa da tam bir askeri darbeyle göreve gelişinin birinci yılında Mısır Cumhurbaşkanı Mursi’yi devirdi.

ABD başta olmak üzere Avrupa ülkelerinin çoğunluğunun da Mısır’da olan bitene “darbe” demekten kaçınması, Genelkurmay Başkanı Sisi’nin örtülü de olsa desteklendiği izlenimi veriyor.

Askeri darbelerin siyasal, sosyal ve ekonomik sorunlara çözüm getirmediği -Türkiye’nin de yaşayarak gördüğü gibi- bir gerçek.

Askeri darbe geri kalmışlığın, üçüncü dünya ülkesi olmanın en tipik göstergesi. Darbelerden sonra kurulan düzenlerin de gerçek anlamda demokrasiye geçişi zorlaştırdığı, insan haklarını ve özgürlükleri geriye götürdüğü ve zaman kaybına neden oldukları da biliniyor.

Mısır’da gerçekleşen darbenin etkisi de böyle olacaktır. Mısır’ın sorununu çözmediği gibi, demokrasiye ulaşmayı geciktirecek, ekonomik, sosyal kayıplara neden olacak, insan hakları ve özgürlükleri öteleyecek ve Mısır zaman kaybedecektir.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız



Mehmet Tezkan – Milliyet

Demokrasi kolay değil


İyi darbe yoktur, darbenin her türlüsü kötüdür.. Seçimle gelenlerin silahla gönderilmesi kabul edilemez..

Askere çağrı yapmak, askerden medet ummak demokrasinin el kitabında yoktur..

Hemfikirsek dönüp Mısır’a bakalım..

Darbe neden oldu?

Cevabı net; demokrasinin eksikliğinden.. Daha doğrusu demokrasinin çalışmamasından..

Ama seçimle geldi; Mursi, seçmenin yüzde 52’sinin oyunu alarak cumhurbaşkanı oldu?

Evet..

Demokrasilerde sandık çok şeyi ifade eder ama artık her şeyi ifade etmiyor.. Demokrasinin yürüyebilmesi için toplumla iktidar arasında kanalların açık olması gerekiyor.. Toplumla iktidar arasındaki tampon mekanizmalarının çalışması gerekiyor..

Hayatından hoşnut olmayanların taleplerini rahatça iletebilmesi gerekiyor..

Şu soruyu soralım.. Daha bir yıldır işbaşındaysa, yüz binlerce kişi neden Tahrir Meydanı’nı doldurarak tepki gösterdi?

O insanları sokağa iten neydi? Öfke patlamasına neden olan!..

Kısaca; Mursi’nin bildiğimi okurum politikası.. Sadece taraftarlarına kulak vermesi..

Yazının tamamını okumak için tıklayınız



Fehmi Koru – Star

Darbeyle Mısır’a büyük haksızlık


Mısır bu yaşanana müstahak değil, inanınız bana, hiç müstahak değil... Arşiv uzakta değil, bakabilirsiniz. Mısır’da son iki yıl içerisinde yaşananları hem burada hem de ekranlarda nasıl yorumladığımı kısaca şöyle özetleyebilirim: Tahrir Meydanı değişim getirdi, ama askeri tasfiye eden bir değişim değildi bu; askerin içinde tasfiyeler yaşandı ve yeni öne çıkan generaller kendi güdümlerinde bir sivil yönetime geçit verdiler.

Önde sivillerin göründüğü, arkada yargıyı da kullanan askerin ipleri elinde tuttuğu bildik bir yönetim tarzı...

Seçilmiş siviller askeri geriletemeyince asker sivilleri bütünüyle camekândan indirdi...

Muhammed Mursi ve Müslüman Kardeşler (MK), toplumsal dinamikler lehlerine çalışırken, kalıcı reformlar yapmaya fırsat bulabilselerdi bugünkü tablo çok değişik olabilirdi. Zamana yayarak sonuç alabilecekleri girişimleri öne çekip âcilen halletmeleri gerekenleri ihmal etti Mursi ve MK...

Halkın günlük küçük dertleri ihmale gelmez halbuki; özellikle demokrasiyi henüztanımamış bir halk sözkonusuysa...

Yazının tamamını okumak için tıklayınız



Ruhat Mengi – Vatan

Halklar artık seçim beklemiyor


Elbette Mısır’da “ordunun halk hareketine müdahale ederek darbe yapması” yanlış olan tek şey.. Ordu karışmasaydı belki de halk hareketi “yeni bir seçimin yıllar geçmesi beklenmeden yapılmasını” sağlayabilecekti. Mısır’daki olay Arap ülkelerinin hepsinde “Arap Baharı” denen olayın olumludan çok olumsuz sonuçlar getirdiğini, diktatörlerden bıkarak demokrasi isteyen ve bunun için ayaklanan halkların karşısına “yeni diktatörler” çıktığını ve Müslüman Kardeşler, El Kaide gibi aşırı dinci örgütlerin, genellersek “dini siyasete alet etmenin” neredeyse dünyadaki tüm Müslüman ülkelerin başına dert olduğunu gösteriyor. Ama çoğu fark etti artık bunu..

Tabloya geniş açıdan bakacak olursak; artık Arap ülkelerinde halkların çoğunluğu zorba siyasetçi , “DİKTATÖR” istemiyor ama aynı derecede “Müslüman Kardeşler, El Kaide gibi terörle ve din-şeriat kurallarına göre ülkeleri yönetmek isteyen örgütleri” de görmek istemiyor. Mursi yalan söyleyerek bunu yaptı, Mısırlılar da susmadı. Dünyaya baktığımızda birçok ülkede benzer halk tepkileri görüyoruz.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız


Ruşen Çakır – Vatan

Mısır Dersleri

Televizyonlardan canlı izlenen Mısır darbesi ülkemizde, hiç de şaşırtıcı olmayan bir şekilde Türkiye’ye referanslarla ele alındı ve herkes bu kötü olayı, kendi politik hesapları için sonuna kadar sömürmekten çekinmedi. İlkin, CHP’nin bazı milletvekillerinin Mursi’nin başına gelenlerden hareketle Başbakan Erdoğan’a ve AKP hükümetine yolladıkları mesajları ele aldığımızda çok feci bir durumla karşı karşıya kalıyoruz. Bu ucuz ve hızlı muhalefetin askeri darbe övgücülüğünden başka anlamı olmadığı ortada.
Karşı taraftaysa askeri darbeye karşı çıkarak kendi demokratlıklarının sağlamasını yapan ve buradan devşirdikleri özgüvenle, o kadar uğraşmalarına rağmen hâlâ cevap veremedikleri Gezi direnişini karalayabileceklerini sananlar var. İlk günlerde haklı olarak “Tahrir ile Taksim kıyaslanamaz” diyenlerin, darbenin Tahrir’de kutlanmasını bahane ederek Gezi direnişçilerini “darbeci” olarak yaftalamaya çalışması da aynı CHP’lilerinki gibi ucuz ve nafile bir çaba olarak kayıtlara geçti.

Hükümetin Mısır konusundaki tavrını yarın tartışacağız ancak şimdilik Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun sözlerinden hareketle, Ankara’nın, Mısır’daki asker güdümlü “geçici” yönetime mesafeli olacağını ama savaş açmayacağını söyleyebiliriz.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız



Hasan Bülent Kahraman – Sabah

Eyvah… Eyvah…


Mursi'nin yönetimi hatalarla doluydu. Bunların başında ideolojik yön belirsizliği geliyordu. Temelinde İslami bir muhakemeye sahip olan toplum ve yönetim bunu nasıl demokratikleştireceğini bilemiyordu. Bilemediği için de Mursi iki büyük yanlış yaptı.

Birincisi, İhvan'la olan ilişkisini ayarlayamadı. İhvan daha büyük bir ağrılık istiyor, buna mukabil Mursi daha ılımlı ve dengeci bir yönetim arzuluyordu. Onlara dört koltuk verdiyse de yönetimin ideolojik hatta pratik ağırlığının İhvan'a kaymasını engelleyemedi.
İkinci ve daha büyük hatası kendisini o noktaya taşıyan dinamiği algılayamamasıydı. "Devrim" sonrasında daha İslamcı bir çizgiyi denemesinden başka, Mursi'nin asıl sorunu demokrasiyi idrak edememesiydi. Anayasa Mahkemesi'ne yönelik girişimleri, sendikalarla olan uzlaşmaz tutumu, yetkileri kendinde toplaması demokrasiyle bir arada olmayacak hususlardı.
Kaldı ki, Mursi, kendisini oraya taşıyan hareketin Erdoğan'ın yaptığı konuşmayla başladığını da unutmuştu. Erdoğan Mısır'da çok açık bir biçimde laikliğin Müslümanlığa aykırı olmadığını belirtiyordu. Bu laiklik içinde Müslümanlık demekti. Mursi en fazlasından Müslümanlık içinde laiklik deneyebilirdi. Onu dahi yapmadı. Yerine, yönetimi sağlayabilmek için tek adamlığı

Yazının tamamını okumak için tıklayınız



Cüneyt Arcayürek – Cumhuriyet

Özetlersek…


Mursi’yle birlikte Arap Baharı’nın Mısır faslı da Amerika’nın ılımlı İslam projesi de çöktü.

Darbeye Beyaz Saray’dan BM’ye, AB’ye dek Batı dünyası tepkili.

Elbette hiçbir ülkede demokrasiye darbe onaylanamaz.

Ne var ki Mısır’da darbeye nasıl gelindi?

Bir yıllık iktidarında Muhammed Mursi’nin darbeye olanak sağlayan, üstelik toplumda büyük tepkilere neden olan icraatı şimdilik enine boyuna tartışılmıyor.

Askeri darbeye elbette hayır ama öncesi üzerinde konuşmaya pek istekli değil Batılı tepki gösterenler...

Bizde darbenin nasıl yorumlandığını görebilmek için dün sabah gazetelerin birinci sayfalarındaki manşetlere, tek tük de olsa
Mısır’daki darbeyi hazırlayan nedenleri içeren yazılara, iktidar partisinin açıklamalarına göz atmak yeterli.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız



Hikmet Çetinkaya – Cumhuriyet

Diktatörler ve darbeler!


Tüm askeri darbeler hep aynı tümceyi kullanır:

“Halkın mutluluğu falan filan!”

Siyasi partiler kapatılır; liderleri, milletvekilleri, yöneticileri zindanlara atılır...

Bizde de böyle olmuştur!

İşin içine yargı girmiştir; büyük sermaye grupları, medya, kimi siyasetçiler, kimi bilim insanları...

Önce aydınlar, yazarlar, sendikacılar, demokrat insanlar, sağcılar, solcularöldürülür aynı silahla...

Ortalık kan gölüne dönüşür...

Ve ordu yönetime el koyar...

Genelkurmay başkanı sabaha karşı çıkar, Meclis’i fesheder ya da etmez...

Ardından teknokratlar hükümeti kurulur.

O da olmadı, kurucu meclis...

Mısır’ın yakın tarihine baktığımızda diktatörler, krallar var.

Mısır hiçbir zaman laik, demokratik bir hukuk devleti olamadı.

Şeriat hükümleri vardı Mısır’da geçerli olan...

Mısır’da seçimle cumhurbaşkanı olan Mursi, çok sevdiği ordu tarafından zorla devrildi.

Anayasa askıya alındı, cumhurbaşkanlığı seçimine kadar geçiş hükümeti kurulacağı açıklandı.

İç savaş çıkar mı çıkmaz mı tartışması yapılıyor şimdi?

Ben çıkacağını sanmıyorum!

Bu arada Türkiye’yle Mısır’ı birbirine karıştıranlar var...

Mısır laik, demokratik bir hukuk devleti değil...

Çok yoksul bir ülke!

Halkın başkaldırısı ekmek, aş, iş üzerine kurulu...

Laik kesimin sayısı çok az, seçimlere katılma oranı da...

Ordu ve yargı 80 yıl boyunca hep egemen oldu!

Mursi orduyla işbirliği yapmasaydı cumhurbaşkanı seçilebilir miydi?

Yazının tamamını okumak için tıklayınız



Cafer Solgun – Taraf

‘Gördünüz değil mi; Mısır’da darbe oldu!’


“Arap Baharı” Mısır’da darbe yedi. Bu, kuşkusuz çok yönlü değerlendirmek gereken bir “rutin dışı” gelişme. Malum, Gezi nedeniyle gayet “hassas” bir süreçteyiz ve bu yönüyle de Mısır’daki darbe herhalde en fazla Türkiye’de hararetli tartışmaların konusu oluyor.

Gezi Parkı günlerinde olayı “Türk Baharı” şeklinde lanse etmek isteyenler olmuştu. Daha çok ulusalcı çevrelerin rağbet ettiği bir kıyaslamaydı. Çok da genelleşmedi, ilgi görmedi. Mısır ve Türkiye’nin gerçekleri ve her iki hareketi ortaya çıkartan nedenler, koşullar çok farklıydı çünkü. Ama bu “teşbih”, Gezi’deki gençlerden ziyade iktidar çevrelerini heyecanlandırdı ve uzun uzadıya bakış açılarına göreTaksim’in neden Tahrir olmadığını ve olamayacağını anlatıp durdular, bu benzetmeyi yapanlara kızdılar.

Dayandırdıkları nedenler bir yana, Taksim elbette Tahrir değildi. Fakat darbenin ardından Tahrir benzetmesini bu kez “Türk
Baharı” lafına kızanlar yapmaya başladı: “Gördünüz mü, bak, Mısır’da darbe oldu...”

Yazının tamamını okumak için tıklayınız


* T24'ten alınmıştır.

SON VİDEO HABER

İHH'dan Suriye'deki fırınlar için un desteği çağrısı

Haber Ara