Dolar

34,8748

Euro

36,7125

Altın

3.040,66

Bist

10.115,82

Prof. Dr. Arslan, 'Gezi'de her şey vardı, halk yoktu'

Sosyolog Hüsamettin Arslan, Gezi Parkı olaylarını Türkiye Gazetesinden Fatih Vural'a değerlendirdi, 'Bu bir darbe girişimi, çünkü arkasında halk desteği yok; halksız her kalkışma 'darbe'dir. Taksim'de her şey vardı; bir tek halk yoktu! Türkiye'nin nüfusunu düşünürseniz, Taksim'de ayaklananların miktarı 'zurna'nın son deliği bile değildir.'

12 Yıl Önce Güncellendi

2013-06-28 10:55:13

Prof. Dr. Arslan, 'Gezi'de her şey vardı, halk yoktu'
Prof. Dr. Hüsamettin Arslan, Uludağ Üniversitesi sosyoloji bölümünde öğretim üyesi. Özellikle de düşünce tarihi ve bilgi sosyolojisi üzerine önemli eserleri ve çevirileri var. Ancak Arslan'ın, Gezi Parkı olayları sırasında dikkat çeken bir yanı vardı ki o da Star gazetesinin Açık Görüş sayfalarında iki hafta üst üste kaleme aldığı önemli yazılardı: “Gezi Parkı hadisesi 'tweet-mani'dir” ve “Bir dijital darbe girişimi”. Biz de o yazılardan hareketle, dijital dünya ve Gezi Parkı arasındaki ilişkiyi konuştuk, internet üzerinden…

“Gezi Parkı eylemi bir dijital darbe girişimidir” diyorsunuz; bu darbenin aktörlerini ve işleyiş biçimini anlatır mısınız?
Benim lise ve üniversite yıllarımda, kendisini 'dünya vatandaşı' olarak gören 'sosyalistler' vardı. Dijital teknoloji, bu eğilime çok güçlü bir zemin hazırladı. Artık dijital teknolojiyi etkili bir şekilde kullanan ve kendisini 'ulusal' sınırları aşmış evresel dünya vatandaşları olarak gören çok sayıda insan var Türkiye'de. Bir tür 'küresel yurttaş' bunlar.


O küreselliği biraz açar mısınız?
'Yerel' ya da 'Türkiyeli' yurttaşlar olarak görülmekten rahatsız bu insanlar. 'Yerel' ya da 'Türkiyeli' ya da 'Orta Doğulu' olmak gururlarını incitiyor bu insanların. Onlar evrensel yurttaşlar olmak istiyorlar; içinde yaşadıkları halkın tarihinden, kimliğinden, dünya görüşünden rahatsızlar; kendi toplumlarıyla sorunları var. Yeni bir cemaat yeni bir komünite arıyorlar ve kendilerini küreselleşme dolayısıyla dünya ölçeğinde yaygınlık kazanan bir dijital cemaatin veya sanal cemaatin kollarına atıyorlar. Gezi Parkı'nın militanlarından biri Gezi Parkı'nı, “Bu olay” diyordu; 'Batılılara, Türkiye'deki bütün insanların koyun olmadığını gösterdi. Bu bir Türkiye propagandasıdır.”


Yani?
Tam bir aşağılık kompleksi! İnsan ne ise odur; başkaları bizi nasıl görüyor olursa olsun, kendi kendimizi nasıl gördüğümüz çok daha önemlidir. Komplo teorilerine gerek yok. Dünya ölçeğindeki bu 'dijital cemaat'in mensupları birbirleriyle sıkı ilişkiler kurabiliyorlar. Buna bir de Batı dünyasında, medyanın, solun egemen olduğu bir alan olduğunu eklerseniz, ne demek istediğimi anlayabilirsiniz. Bu bir darbe girişimi, çünkü arkasında halk desteği yok; halksız her kalkışma 'darbe'dir. Fakat halk, internet kullanmaz; Twitter hesabı yoktur. Bu bir darbe girişimi, çünkü jakoben. Diktatörlüğün siyasi literatürdeki adı jakobenizmdir. Taksim'de her şey vardı; bir tek halk yoktu! Türkiye'nin nüfusunu düşünürseniz, Taksim'de ayaklananların miktarı 'zurna'nın son deliği bile değildir. Ama jakobenlere halk desteği gerekmez; çünkü onlara göre halk cahildir; sözün gelişi çevre probleminden ne anlar! İşte bu nedenle “Halkın oyuna sunalım” fikrini reddettiler.


HALKA HAKARET ETTİLER



'Batılı dijital medya efendileri' ifadesini kullanıyorsunuz. Bundan kastınız nedir?
'Dijital toplum' da 'gerçek toplum' gibi piramidal, yani hiyerarşiktir. Dijital teknolojinin sahipleri ve bu teknolojiyi en iyi kullananlar, dijital toplumun efendileridir. Marxist bir ifadeyle 'üretim araçları'nın, yani dijital teknolojinin sahipleri -bu sahipler şirketler olabilir, devletler olabilir, ordular olabilir-. Unutmayalım ki bu efendiler, Batılı. Unutmayalım ki en gelişmiş askeri, ticari ya da kültürel teknoloji, dijital teknoloji. Unutmayalım ki dünyanın en güçlü devletleri, dijital teknolojiye sahip olan ve onu en iyi kullanan ülkeler. Yine unutmayalım ki efendilerin arkasında daha büyük efendiler olabilir. Böyle düşündüğünüzde Gezi Parkı'ndaki lise öğrencisine acımaktan başka bir şey yapamazsınız. Günümüzde en tehlikeli ortam medyadır; ne kadar cazip ve etkiliyse o kadar manipülasyona açık.


Bu bağlamda, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın “Twitter, işbirliğine olumlu bakmıyor” yorumunu nasıl okudunuz?
Çok anlamlı. Bu benim 'dijital darbe' tezimi güçlendiren bir ifade. Twitter işbirliğine neden sıcak bakmıyor acaba? Ne derdi var? Hani artık çağdaş dünyada her şey şeffaftı. Hani teknoloji insanlığın ortak mülküydü. Bilmiyoruz; fakat bu işbirliğinin reddinin arkasında her şeyin olabileceğini düşünmeye hakkımız vardır. Benim aklıma ilk gelen şey şu: Uluslararası gizli servislerin kendisine en kolay 'gizli ajan' bulduğu sektör, basın sektörü. Bu artık gizleme ihtiyacı dahi duyulmayan bir bedahet (aşikâr durum). Eğer Gezi Parkı olaylarının arkasında bir komplo varsa; bu komplonun en etkili aktörlerinin medya alanında yer aldıklarını düşünebiliriz.


'Dijital ordu'nun gücü hakkında ne düşünüyorsunuz?
Dijital teknoloji ne kadar yaygınsa dijital ordular da o kadar etkili. Bu ordular, ticari, militer, akademik vb. olabilir. Dünya 'masum' ilişkiler alanı değildir; dijital dünya hiç değildir! Neredeyse dijital savaşlar çağına girdik; geleceğin savaşlarının dijital savaşlar olacağı kesin görünüyor.


Dijital teknolojinin yeni bir şiddet formu ürettiğini söylüyorsunuz. Bu şiddetin, ortaya çıkardığı hasarlar neler?
En zor sorunuz bu olabilir. Kısaca şöyle söyleyeyim: İnsanı dışarıda bırakan her teknoloji, insana saldırıdır. Dijital teknoloji, insanların fiziğini, bedenini gösterir; fakat ne kadar gelişmiş olursa olsun, ruhunu, kişiliğini göstermez. Bu açıdan bakıldığında Gezi Parkı'nın tezgahlayan kurucu/başlatıcı aktörleri, dijital teknolojiyle, Türkiye'nin halkına hakaret etmişlerdir; çünkü halkı 'görüntüyle' kandırmak istemişlerdir. Bu Türkiye'nin halkının ya da halklarının zekasına, basiretine ve içgüdülerine, ya da benim tercih ettiğim bir adlandırmayla, aklı selimine hakarettir. Jakobenizm halka hakarettir.

Bir yazınızda, Big Brother'ın, Slikon Vadisi'nde olduğunu söylüyorsunuz. Bu bana Bentham'ın ve Foucault'nun kullandığı 'Panopticon'u da hatırlattı. Yani göremediğimiz; ama bizi gören, her şeyimizden haberdar olan 'iktidar' mekanizması, artık Slikon Vadisi'nde.
Foucault haklı. Modern insan, Panopticon'da yaşıyor. Batı düşüncesinde artık “Kamera, iktidardır!” Her şeyi görür. Modern insan, elbette Gezi Parkı'ndaki 'niteliksiz kalabalık', özgürlük sloganları atarken, devletin kamerasından özgürlük isterken, Silikon Vadisi'nin kamerasının 'kobayları' olduğunu düşünemiyor. Devletin kamerasını görüyor, Google'ın kamerasını, Batılı efendilerin kamerasını görmüyor, göremiyor!

Gezi Parkı'nda iki tür jakobenizmden bahsediyorsunuz. Radikal Kemalist jakobenizm ve Marxist jakobenizm. Bu iki tür, Gezi Parkı'nda nasıl bir rol oynadı? Yan yana nasıl gelebildiler?
Acizane kanaatim, her radikalizm, jakobenizmle sonuçlanır -etik radikalizm hariç-. Mustafa Kemal bir radikaldi; harf devrimi yapacak kadar radikal! Bu radikalizme ilhamını veren şey, Aydınlanma dediğimiz dönemin ruhuydu. Kemalizm, Türkiye'deki Aydınlanma ideolojisinin adıdır. Marxizm de aydınlanmacıdır. Stalinizm ve hatta Nazizm de aydınlanmacıdır. Auschwitz ve Gulag, Aydınlanma'nın lanetle anmamız gereken meşum sonuçlarıdır! Her Marxist, kaçınılmaz şekilde jakobendir! Bu yüzden aslında radikal Kemalistler ile Marxistler ortak bir dünya görüşünden ilham alıyorlar. Bu dünya görüşünün veya ideolojinin korkulu rüyası, kabusu: din. Lenin'in devrimin önkoşulu olarak gördüğü 'öncüler sınıfı' militan, jakoben bir azınlıktır ve onlara göre kurtuluş sosyalizmdedir. “Yumurtaları kırmadan omlet yapamazsınız” demişti, Lenin! Dünya artık Marxizmin ve Marxistlerin yapacağı 'omleti' yemek istemiyor! Çünkü insan öldürmeden omlet yapmak imkansız!

Gezi'dekiler çok akıllı da geriye kalanı 'aptal' mı?
'Dijital manyaklık' kavramını kullanmanızdan hareketle, “Diji-mani bir görüntü rejimidir; görünenin altını, üstünü, gerisini, ötesini gizler. Çünkü göz kamaştırıcıdır ve kamaşan göz kördür” diyorsunuz. Gezi Parkı olaylarında, Twitter'daki dezenformasyonlar da bu anlamda çarpıcıydı. O tweet'lerin birçoğu silindi. Korkuyu burada nereye oturtuyorsunuz?
'Görüntü' rejimleri ve 'görme' rejimleri, iktidar ilişkilerine atıfta bulunur. Görmek, egemen olmaktır! Dışımızdaki dünya ile görme kabiliyetimiz ya da gözümüzle kurduğumuz ilişki, demokratik değildir! Dijital dünyada gördüğümüz şey, bize kendisini dikte eder ve buna boyun eğeriz. Göz, diktatörlük organıdır, demokrasi organı değil! Görüntünün kesinliği, bizi felç eder ve aksini düşünemeyiz. Bütün iktidarlar, 'görme teknolojileri'ni tercih ederler; çünkü çok etkilidirler. Göz, randıman ve verimlilik organıdır. Etiğe sağırdır, mazlumlara sağırdır. Gezi Parkı olayı bir 'tweetmania'dır ve bu 'tweetmania', bütün Türkiye'de bir kriz anına yol açmıştır. O da, derin bir 'Memleketimiz' korkusu ve endişesidir. Fakat krizler, karar anlarıdır ve Türkiye'nin halkı kararını çabuk vermiştir. Düşünsenize Gezi Parkı'ndaki herkes çok akıllı da Türkiye'nin geriye kalanı 'aptal' mı? Jakobenler toplumdaki en akılı insanların kendileri olduğunu düşünürler; fakat başka herkesten daha akıllı olduğunu düşünmek tam bir 'aptallık' göstergesidir!

(Türkiye Gazetesi)

Haber Ara