Dolar

34,8955

Euro

36,6388

Altın

3.013,37

Bist

10.058,63

Mazlumder Gezi Parkı'na olan bakışını anlattı

Mazlumder Genel Başkanı Ahmet Faruk ÜNSAL Taksim Gezi Parkı'nda başlayan ve çeşitli şehirlere yayılan olaylarla ilgili Mazlumder'in kurumsal bakışını açıkladı;

12 Yıl Önce Güncellendi

2013-06-24 23:01:46

Mazlumder Gezi Parkı'na olan bakışını anlattı

TIMETURK / Haber Merkezi

İşte yapılan o açıklama.

Hak İhlalleri/Orantısız Güç Kullanımı ve Hakların Kullanımında Aşırılıklar/Şiddet Bağlamında Gezi Parkı Değerlendirmesi

Taksim Gezi Parkı olayları, Taksim’deki parkta AVM ve rezidans yapılacağına ilişkin daha sonra başbakanın da dillendirdiği haberler üzerine, bu duruma tepki duyan çevreci bir grup gencin, 27 Mayıstan itibaren, şiddet kullanmaksızın yaptıkları gösterilerin polis tarafından aşırı güç kullanılarak bastırılmasıyla başladı.

Gezi Parkı’nda çalışmaların başlayacağı bilgisini alan ilk eylemci grup 27 Mayıs’tan itibaren tam gün nöbet tutarak duruma engel olmaya çalışmış, süreç içerisinde yaşanan inatlaşma ve 30 Mayıs sabahı yaşanan çadırların sökülmesi ve yakılması ile gazlı ve coplu polis müdahalesi eylemin karakterini ve çapını büyütmüştür. Olayların sosyal medyada farklı tonlarda ve yoğun şekilde gündemleşmesi ile kalabalığın boyutu daha da artmış ve 31 Mayıs’ta tekrar polis müdahalesi gerçekleşmiştir. Bu müdahalenin ardından olaylar çığ gibi büyümüş ve Türkiye’nin çeşitli şehirlerine yayılmıştır. Nitekim gerek Başbakan Yardımcısı Arınç’ın, gerekse Cumhurbaşkanı Gül’ün ve daha sonra da Başbakan Erdoğan’ın açıkça ifade ettiği gibi, olayların fitilini ateşleyen, polisin ilk günlerdeki sert müdahalesi oldu.

Bütün bu süreç içerisinde göstericilerin profili de söylemi de değişmiş, çevreci talepler hükümet ve özellikle başbakan karşıtı bir söyleme evirilmiş, eylemciler içerisindeki bir takım grupların da yoğun şiddet kullanmaya başladığı, Başbakan ve kamu görevlilerinin şahıslarına ve ailelerine yönelik küfürleri asli slogan haline getirdiği gözlenmiştir.

31 Mayıs’ta, İstanbul 6. İdare Mahkemesinin Topçu Kışlası’yla ilgili yürütmeyi durdurma kararına rağmen herhangi bir geri adım atılmaması sadece karşılıklı gerilimi yükseltmiştir. Neticede olaylar birçok şehre de sıçramıştır.

Tespit edebildiğimiz kadarıyla polis tarafından basınçlı su, cop, gaz bombası ve yer yer ateşli silah kullanılmış, kamuya açık ve kapalı alanlara gaz bombası atılmıştır. Yine polis tarafından haksız gözaltı yapıldığı ve gözaltına alınanlara kötü muamelede bulunulduğu ve hakaretler edildiği iddia edilmiştir.

Gösterici gruplar tarafından ise taş, sapan, demir bilye, molotof, havai fişek kullanılmıştır. İstanbul Valisi’nin beyanına göre 2 polis ateşli silahla yaralanmıştır. Yine göstericiler iktidar partisinin bazı binalarına saldırmış ve bazı belediye otobüslerini kullanılamaz hale getirmiştir.

Neticede can kayıpları, yaralanmalar, kamu binalarına, bazı özel mülklere ve iktidar partisi binalarına saldırılar gerçekleştirilmiş, bazı başörtülü kadınlara yönelik insan onuruyla taban tabana zıt saldırılar yaşanmış, siyasi ve toplumsal bir kutuplaşma meydana gelmiştir. Şiddetin bilançosu hükümet tarafından kesin olarak açıklanmamış olmakla beraber basın bilgilerine göre 5 ölü, 12 kişinin gözünü kaybetmesi, 60 ciddi yaralanma, yüzlerce hafif yaralanma ve yüzlerce gözaltı olduğu iddia edilmektedir.

Olayların tırmanması ile birlikte ulusal medyanın yaşananları ilk günler yayınlamaktan kaçınması sosyal medyayı ikame edici kılmış, bu da olayların iyice yaygınlaşmasına sebep olmuştur. Uluslararası bazı medya kuruluşlarının gelişmeleri uzun süre Suriye benzetmesiyle naklen yayınlaması, borsa ve döviz piyasalarındaki dalgalanmalar, Avrupa Parlamentosu’nun konuya müdahil olan açıklaması üzerinden yürüyen polemik, bazı yabancı ülkelerden milletvekillerinin gösterileri takip etmesi gibi gelişmeler, siyasi irade tarafından hükümeti devirmeye yönelik bir “dış tertip”, “faiz lobisi”nin ve “28 Şubatçılar”ın iktidara karşı intikamı olarak anlaşılmıştır.

Bu süreçte Başbakan, önce AVM ve rezidanstan vazgeçtiğini, sonra da sadece şehir müzesi olarak işletilecek olan kışla inşa edeceğini söylemiş, 14 Haziran 2013’te de gösterici temsilcileri, sanatçılar ve gazetecilerle yaptığı toplantılar sonucunda, yargı kararının kesinleşmesini bekleyeceğini, karar aleyhte çıkarsa, zaten uyacağını; lehte çıkarsa plebisite götüreceğini ve sonucuna göre davranacağını söylemiştir. Gelinen bu noktada tansiyon büyük ölçüde düşmüş ve göstericilerin bir kısmı gösterileri sonlandırmış bir kısmı da kamuya açık park alanında gösteriye devam etme kararı açıklamışlar, bu kararda ısrar ise, polisin kalanları dağıtmak için tekrar güç kullanmasına ve olayların yeniden tırmanmasına yol açmıştır.

Özetleyecek olursak, Gezi Parkı olayları katılımcı, talep ve motivasyon açısından üç aşamada ele alınabilir:

1-         31 Mayıs’a kadarki dönem: Olayların bu kısmı, çevreci taleplerin barışçı biri biçimde dillendirildiği bir dönemdir. Bu dönemin talepleri de göstericileri de sonraki döneme göre farklıdır. Yaşanan hukuksuz polis müdahalesi, olayların Türkiye sathına yayılmasına ve süreç içinde katılımcıların da taleplerin de değişerek hükümet karşıtı mahiyete evirilmesine sebep olmuştur. Tüm ülkeyi bir şiddet girdabına sürükleyen bu hukusuz polis baskını idari ve adli açıdan hızlı ve şeffaf biçimde soruşturulmalıdır.

2 - 31 Mayıs-14 Haziran Arası Dönem: Bu dönem, hızlı bir şekilde çevreci taleplerin ortadan kaybolup gösterici ve talep profilinin değişmeye başladığı dönemdir. Ancak vurgulamak gerekir ki göstericilerin değişmiş olması, taleplerin siyasi hale gelmiş olması elbette gösteri hakkının kullanımını kısıtlamayı gerektirmez. Burada kamu gücünü kullananların dikkat etmesi gereken tek husus göstericilerin şiddet, tehdit, hakaret, çevreye zarar gibi evrensel kriterlere uyup uymadığına bakmak olmalıdır. Bütün ölümlerin ve önemli ölçüde yaralanma ve mala gelen zararların yaşandığı dönem bu dönemdir. Hükümet maddi zararları açıklamıştır ama insani zararlarla ilgili resmi bir açıklama henüz gelmemiştir. Öncelikle ölen ve yaralananların sayısı ve yaralıların durumu hakkında resmi bir açıklama yapılmalıdır. Kamuoyunun konuya dair bilgisi basında çıkan haberlerden ibarettir. Evrensel gösteri hakkının kullanımını istismar eden göstericiler elbette soruşturulmalıdır, ama kamu görevlilerinin işlediği iddia edilen suçların örtbas edileceğine dair yaygın kanaatin bertaraf edilmesi için ölümler ve yaralanmalarla ilgili adli ve idari soruşturma sürecinin öncelenmesi ve “dış tertip” dahil tüm iddiaların şeffaf soruşturulması gereklidir.

3-         14 Haziran Sonrası Dönem: Başbakan’ın yargı kararının kesinleşmesini bekleyeceğini ve karar lehine bile çıksa plebisite gideceğini açıkladığı bu tarihten sonra Gezi Parkı’ndaki göstericilerin bir kısmı eyleme devam etmeme kararlarını açıkladılar. Bu karar önemli ölçüde tansiyonu düşüren ve eylemlerin zaman içinde azalmasına sebep olan bir karar oldu. Bu tarihten sonra sokak eylemleri artık tamamen hükümeti hedef alan bir söyleme evirildi ve gösterici profili de tamamen değişti.

Bu dönem gösterilerinde Gezi Parkı, İzmir Gündoğdu Meydanı ve Ankara Kennedy Caddesinin eylemcilerden boşaltılması süreci hariç can ve mal güvenliğini tehdit eden görüntüler önemli ölçüde azalmıştır.

MAZLUMDER olarak, meşru gösteri hakkının kullanımı konusunda devletlerin negatif yükümlülüğü bulunduğunu, üçüncü kişilere saldırı, zarar verme, cebir ve şiddet unsuru içermedikçe, kamu düzenini açık bir biçimde ihlal etmedikçe şiddet içermeyen, barışçıl protesto eylemlerinin devletlerce hiçbir şekilde engellenemeyeceğini, bu tür gösterilere kolluk güçleriyle doğrudan müdahale edilemeyeceğini vurgulamak isteriz.

Diğer taraftan, hükümetlerin de duymaktan hoşlanmadıkları taleplerin meşru zeminlerde dile getirilmesine tahammül etmeleri gerektiğini, can ve mal güvenliğinin sağlanması ve ihlali halinde de asli sorumluluk sahibi olduklarını bir kez daha hatırlatırız.

Gezi Parkı olayları bağlamında emniyet güçlerinin aşırı ve orantısız güç kullandığı, buna bağlı olarak ölümler, uzuv (göz) kayıpları, farklı düzeylerde sayısı yüzlerle ifade edilen yaralanma vakası olduğu ifade edilmektedir. Bu küçümsenemeyecek vahim tablo karşısında hukuk dışına çıkan emniyet güçlerinin fiil ve uygulamalarının etkin biçimde soruşturulması, sorumlularının adli ve idari yönden yapılacak etkin bir soruşturma ile açığa alma tedbiri de içerecek şekilde tespit edilmesi ve cezalandırılması gereğine işaret ederiz



Ahmet Faruk ÜNSAL

MAZLUMDER Genel Başkanı
SON VİDEO HABER

İHH'dan Suriye'deki fırınlar için un desteği çağrısı

Haber Ara