Dolar

34,8735

Euro

36,6537

Altın

3.036,01

Bist

10.058,47

'Erdoğan'ı neden şimdi eleştiriyorlar?'

Hürriyet yazarı Taha Akyol, Akşam gazetesinden Şenay Yıldız'a konuştu. AK Parti’nin ekonomik durumu iyileştirip, interneti yaygınlaştırarak “Güvenliği sağla, adaleti dağıt, ekonomiyi düzgün götür ama bana karışma” diyen bir nesil yetiştirdiğini belirten Akyol’dan Gezi için ise şu yorumu yaptı: “AK Parti kendisinin geliştirdiği ekonominin ve eğitimin ortaya çıkardığı Türkiye’yi okumakta zorlanıyor”

12 Yıl Önce Güncellendi

2013-06-24 16:59:20

'Erdoğan'ı neden şimdi eleştiriyorlar?'

Gazeteci yazar Taha Akyol’un AKŞAM’a yaptığı çarpıcı analizler şöyle:


- Gezi operasyonunun ardından polislerle konuştuğumuzda anladık ki gaz ve su sıktıkları zaman, insanların daha önceki eylemlerde olduğu gibi dağılacağını düşünmüşler ve şaşırmışlar insanlar bu kadar bilenip, daha kalabalık şekilde orada toplanıyor diye… Nasıl bir psikoloji oluştu orada sizce?

Demek ki, polise o emri verenler de biber gazı sıkıldığı zaman eskisi gibi dağılacaklarını zannediyorlardı. Bu çok önemli. Eskiden nasıldı? Bildiğimiz radikal örgütler halk desteği olmadan gösteri yapıyorlardı ve polis gaz sıkınca dağılıp gidiyorlardı. Bu defa öyle olmadı. Bu, toplumdaki tepki birikiminin bir noktaya geldiğini gösterir. İnsanlar yeşili, ağacı korumak gibi meşru bir simgeden yola çıkarak, içlerinde biriktirdikleri muhalefet duygusu ile direnişe geçtiler. Bu, iktidarın toplumun muhalif kesimlerinde biriken tepkiyi ölçemediğini, fark edemediğini gösteriyor.


- Toplumun yüzde ellisinin oyunu alan bir partinin bunu ölçememesi biraz garip değil mi?

Garip değil, aynı taban değil ki! Aksine yüzde elli oy alan bir parti kendisine oy veren yüzde elli ile o kadar bütünleşmiş ki, öteki yüzde elliyi algılamakta zorluk çekiyor. Bu işte internetin rolü çok büyük değil mi? Mesela AK Parti’nin FATİH projesi temel eğitim çağındaki çocukları internete alıştırmıyor mu? Bu çocuklarların büyüyünce nasıl olacakları, Türkiye’ye nasıl bir yeni neslin gelmekte olduğu belli; daha küresel ve serbest bir nesil. AK Parti Fatih projesiyle, çocuklara tablet bilgisayar vererek “Bana karışma” diyen bir nesil yetişiyor...


NASIRA BASILIYOR

- AK Parti kendi dönüştürdüğü Türkiye’ye mi yabancılaştı o zaman?


Yabancılaştı demeyelim de… AK Parti kendisinin geliştirdiği ekonominin ve eğitimin ortaya çıkardığı Türkiye’yi okumakta zorlandı. Mesela Başbakan “Şu kadar ağaç diktik, ekonomide şunları yaptık, neyiniz eksik” diyor. Hâlbuki ekonomide belli bir tatmin noktasına ulaştıktan sonra insanların ekonomi dışı, ekonomi ötesi talepleri gelişiyor. Çevre, feminizm, yeşil hareketi, dini hareketler, kimlik hareketleri, kültür ve sanat grupları… AK Parti ya da herhangi bir parti bir ülkede milli geliri artırmışsa, eğitimi geliştirmişse, interneti bu kadar yaygınlaşmışsa, “Teşekkür ederim, sana minnettarım” diyen bir nesil değil; “Güvenliği sağla, adaleti dağıt, ekonomiyi düzgün götür, ama bana karışma” diyen bir nesil yetişir; Türkiye’de böyle. Burada yapacağınız her öfkeli konuşma birinin nasırına basmak demektir. Nasırına basılan adamların ne zaman Twitter’dan haberleşip sokağa çıkacağı belli olmaz.


Erdoğan’ı zor döneminde destekleyen isimler şimdi neden eleştiriyor?

- Gezi olaylarının ardından AB’nin Türkiye’ye yönelik tepkisini ve yeni faslı askıya alma girişimini abartılı buluyor musunuz?


Ben bunu Merkel’in fırsat olarak kullandığı kanaatindeyim. Merkel’i eleştirelim ama Merkel’e iktidar da bu fırsatı vermemeliydi. 6. Bölge İdare Mahkemesi 31 Mayıs akşamı yürütmeyi durdurma kararı verdi, değil mi? Bülent Arınç 2 Haziran’da Bursa’da yaptığı konuşmada bu kararı “doğru ve isabetli bulduğunu” söyledi. Ama Başbakan, Fatih Altaylı’nın programında “Yapacağız” dedi, bunu devam ettirdi. Hâlbuki “Biz mahkemenin kararına itiraz edeceğiz ama hukuki sürecin sonunu da bekleyeceğiz” deseydi tansiyon düşerdi, hukuk da bunu gerektirirdi. Başbakan bunu ne zaman söyledi? 14 Haziran akşamı Taksim Dayanışması ve sanatçılarla görüşürken! Aradaki iki haftada neler yaşandı, malum. Şimdi bu iyi bir kriz yönetimi mi? Ben zor dönemlerinde Erdoğan’ı ve AK Parti’yi çok destekledim. Anayasa Mahkemesi’nin kapatma davasında AK Parti’yi savunduğum için muhalif kesimden çok eleştiri aldım. Ama demokrasi ve özgürlük için, siyasi ve ekonomik istikrar için, toplumsal barış için böyle yaptım.


SAMİMİYET ÖLÇÜSÜ

Başbakan dün kendisini demokrasi için destekleyen bir- takım entelektüeller şimdi neden kendisini eleştiriyor diye düşünmeli. Benim gibi dün destekleyen Nazlı Ilıcak, Ali Bayramoğlu, İhsan Dağı gibi birçok yazar bugün neden eleştiriyor? Eğer bunlar bir menfaat için yapıyor olsalardı Erdoğan zor durumdayken desteklemezlerdi. Bugün Erdoğan istediğini ihya edebilecek, istediğini sıkıntıya sokabilecek kadar güçlüdür; böyle bir dönemde bu insanlar niye onu eleştiriyorlar? Samimiyet diyorlar ya, samimiyet ölçüsüne bu açıdan baksınlar.


Kutuplaştıkça sokak hareketleri artar

- Gezi Protestoları sırasında yazdığınız yazılarda Menderes’in muhalefetle diyaloga ve gençlerle iletişime girmemesine vurgu yaptınız. Menderes farklı davransa darbeye giden süreç önlenebilir miydi?


Mayıs ayına gelmemek mümkündü ama bu konuda kusur Celal Bayar’a aittir. O vakit İsmet Paşa’nın “Seçim tarihi açıklanır, seçim garantisi verilirse tansiyon düşebilir” açıklaması vardır. Menderes’in başbakan yardımcısı Medeni Berk de seçimlere gidileceğini açıklamış ve Menderes hükümeti seçmen kütüklerinin yenilenmesine ilişkin kanun tasarını Meclis’e sunmuştu. Fakat hem CHP’nin militanları hem ordu içindeki cuntacıların sivil uzantıları gençliği sürekli tahrik ettiler. Bu gençlik olaylarından sonra DP, özellikle Celal Bayar maalesef sert tedbirlere yöneldi. Yazılarımda saygıyla andığım anayasa profesörü Ali Fuat Başgil’i Menderes danışmalarda bulunmak üzere çağırdığında Başgil ortamın yumuşaması için seçim tarihinin açıklanması ve bir seçim hükümeti kurulması için muhalefetle görüşülmesini söyledi. Menderes bunu kabul etti fakat Bayar “Hayır, daha sert tedbirler lazım” dedi.


İKİ SİPER OLUŞTU

- Bayar’ın bu tavrının sebebi neydi?

Türkiye’de 1957’den itibaren şöyle bir sarmala girmişti: İktidar, CHP’nin darbe hazırladığı duygusuna katılmıştı. Bunu önlemek düşüncesiyle de çeşitli “tedbirler” aldılar. Bunda amaç diktatörlük değil; CHP’nin olası bir darbeyi destekleme ihtimaline karşı tedbir almaktı. Fakat CHP bunu “İktidar diktatörlüğe gidiyor” diye algıladı. İşte sarmal bu, iki taraf birbirine karşı siperlere girdiler, diyalog yoluyla yumuşama sağlanamadı. Bu darbecilerin işini kolaylaştırdı.


- Bugünle geçmişte yaşananlar arasında nasıl bir paralellik kuruyorsunuz?

Benim 1960’a kadar olan siyasi tarihimize çok büyük önem vermemin sebebi kutuplaşmanın kötü sonuçlar doğurduğuna dikkat çekmek istememdir. Bugün bu kötü sonuç asla bir darbe, hatta muhtıra bile olamaz, ordu bildiri bile yayınlayamaz bugün. Ama Türkiye’nin önünde üç tane seçim var. O seçime bir taraf iktidarın “Erdoğan’ın otoriterleşmesine karşı özgürlüklerimi koruyorum” öfkesiyle, öbür taraf da “Başbakanımızı yedirmeyeceğiz, milli iradeye karşı darbe hazırlanıyor ya da tuzak kuruluyor” öfkesi ile yani karşılıklı öfkelerin sarmalına kapılırsa Türkiye nereye gider onun endişesi içindeyim.


SOSYAL KARGAŞA

- Olaylarla ilgili “uluslararası komplo” iddialarını nasıl değerlendiriyorsunuz?


Faiz lobisi, uluslararası güçler, dış mihraklar… Ben bunları saçma buluyorum. Bir kısım insanlar inandıkları için komplo teorileri üretirler, bir kısım insanlar da toplumsal psikoloji yaratmak için bunu kullanırlar. İktidar tarafında “Erdoğan bu ülkeye ekonomik olarak da demokratik olarak da çok hizmet etti. Bu kadar hizmet eden başbakanımızı dış mihraklar yemek istiyorlar” deniliyor. Böyle bir komploya inanırsanız kendinizi nasıl bir psikolojide bulursunuz, bir düşünün. Kendinizi korumaya alırsınız, daha sertleşirsiniz ve destek vermek için Kazlıçeşme’ye koşarsınız. Öyle bir gerilim olmadan, siyasi tansiyonun düşük olduğu normal bir ortamda Erdoğan Kazlıçeşme’de miting yapsaydı bu kadar kalabalık olur muydu? Olmazdı. Aynı şekilde, öbür tarafta, ufak militan grupların gösterileri hep vardı. Fakat öfke psikolojisiyle kitleler bugüne kadar tencere tava sokağa çıkmadılar. Bir birikim var, onun için çıkıyorlar şimdi. O yüzden bir toplumda ister iktidar ister muhalefet yanlısı hararet yani ateş yükselirse, bunu düşürmek lazım. Çünkü kaynayan kazanın ne zaman patlayacağı belli olmaz. Bunu ben toplumun yönetilebilirliği açısından söylüyorum, darbe falan değil.


- Yönetilebilirlik ifadesinden kastınız nedir? Geçmişte olduğu gibi sokak çatışmalarından mı endişelisiniz?

Hayır, ben bunu sosyal gerilim ve belki kargaşa anlamında söyledim. Bu bahsettiğim İtalyan kökenli Amerikalı siyaset bilimci Giovanni Sartori’nin üzerinde durduğu bir kavramdır. Demokrasinin karşılaşacağı sorunlar onu kaldıramayacak kadar “ağır yük” çapında ise, bunun altından kalkamayabilir. Ama mesela grevlerin çoğalması, iktidara muhalefet eden kitlelerin rahatsızlığının artması ile sokak hareketlerinin çoğalması gibi bir endişem var. Gerilim tırmanırsa, artan sokak hareketlerinin düzen içinde kontrolünün zorlaşması gibi bir endişem var. Öncelikle iktidar tansiyonu düşürmelidir.


SON VİDEO HABER

Kassam, İsrail askerlerini araçlarıyla birlikte imha etti

Haber Ara