Akil gittik, yerel ferasetle döndük
Barış süreci kapsamında 7 bölgeyi dolaşan Akil İnsanlar Heyeti raporlarını hazırladı. İki aylık süreçte uzaktan bildikleri bölgeleri karış karış gezen akiller, halkla buluşup toplantılar yaptılar. Akiller, bu görüşmelerden sonra Anadolu insanı için barışın ne anlama geldiğini daha iyi görüp kavradıklarını söylüyorlar. Hazırladıkları raporu bu hafta içerisinde Başbakan'a sunması beklenen heyet, barış için yeni sivil anayasanın gerekliliğinin altını çiziyor.
12 Yıl Önce Güncellendi
2013-06-23 12:07:36
Ülke gündemi son günlerde Gezi eylemleriyle meşgul olsa da Türkiye'nin değişmeyen bir gündemi var: Barış süreci. Barışmak adına son sürat devam eden bu sürecin Gezi olayları yüzünden akamete uğraması en büyük korkulardan biriydi. Neyse ki korkulan olmadı. Kürt ve Türk halkının barışma süreci olduğu gibi devam ediyor. Bunu geçtiğimiz hafta çalışmalarını tamamlayan Akil İnsanlar Heyeti'nin hazırladığı rapordan anlıyoruz. Türkiye'nin yedi bölgesinde çalışmalar yapan heyetin raporu oldukça önemli. Hazırlanan raporu önümüzdeki günlerde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a sunmayı bekleyen heyet, ülkedeki bölünme korkusunun artık aşıldığına inanıyor. Akil İnsanlar Heyeti, çözüm sürecinin daha kalıcı olabilmesi için yeni, demokratik ve sivil bir anayasanın bir an önce yapılması gerektiği fikrinde birleşiyor. Bu süreçte bölgeyi ve halklarını yakından tanıyan Akil İnsanlar, aslında kendi içlerinde de bir makulleşme yaşadılar. Bunu TESEV Başkanı Can Paker'in şu sözlerinden anlıyoruz: 'Şunu itiraf edeyim. Ben TESEV Başkanı olarak bölge hakkında çalışmalar yapmamıza, bölgeye defalarca gelmeme rağmen bölgeyi hiç tanımadığımı görüyorum. Bunca ilgime rağmen hiç tanımamışım. Kürt sorunu üzerine pek çok araştırma yapmış bir kurumun başkanıyım, bölgeye pek çok defa gittim ama hiç birinde görmediklerimi bu dört ile yaptığım ziyarette gördüm.' Bunun yanı sıra Ege Bölgesi'nden gazeteci yazar Fadime Özkan'ın da belirttiği gibi akillerin makulleşmesi süreci dikkatlerden kaçmadı. Biz de bu sözlerden yola çıkarak Akil İnsanların bu iki aylık çalışma sürecinde edindikleri tecrübeleri kendi ağızlarından dinledik.
VAHAP COŞKUN / İÇ ANADOLU
Metanetli aileler umudum oldu
Yeni Şafak'tan AYSEL YAŞA'nın haberine göre; Bölgenin desteği tahminlerimin üstünde çıktı. Bir de evlatlarını askerde kaybetmiş aileleri ziyaret ettik. Beni en çok etkileyen bu ailelerdeki metanet idi. Bunun hiçbir acıyla kıyas kabul edilmeyecek denli büyük bir acı olduğunu söylüyorlar ve bir daha hiç kimsenin böylesine bir yarayla yaralanmamasını temenni ediyorlardı. Konya'da da oğlunu dağda kaybetmiş bir aileyi ziyaret ettik; onların bakışı da bu şekilde idi. Hayatta en değerli varlıklarını kaybetmiş ailelerin bu metin hali, barışı talep etmeleri umutlarımı artırdı.
BERİL DEDEOĞLU / İÇ ANADOLU
Acı çeken insanların tevekkülünden etkilendim
İç Anadolu'ya dair görüşlerimde fazla değişiklik olmadı, ancak öğrendiklerim oldu. Beni en fazla etkileyen, insanların çektikleri acılara rağmen tevekküllü davranma konusundaki ısrarlarıydı. Toplumun farklı katmanları arasında sorun çıkmamasını sağlayacak mekanizmaların kendiliğinden kurulmuş olduğunu, ama her kesimin de devletle derde kalmış olduğunu görmek önemliydi. Bununla birlikte, Kürtlerin bu güne kadar yaşadıkları acıların fazla bilinmediğini de gözledim.
MUHSİN KIZILKAYA / AKDENİZ BÖLGESİ
Gezi Parkı'nın barış sürecine katkısı büyük
Bölgede görüşmeler devam ettikçe Anadolu'yu tanımadığımı gördüm. Bir de malumunuz entelektüellerin uzak bir bakışı var. Ama biz görüşmelerle bunu aşmaya çalıştık. Gözlemlerim bazen beni bile şaşırttı. Akdeniz'de yerel bir burjuvazi yetişiyor. Maraş'ta Sünni zenginler, Maraş Katliamı'na bir özür olarak her Alevi köyüne cem evi yaptırıyorlar. Dolaylı bir özürdür bu. Bunlarla karşılaşmak beni çok heyecanlandırdı. Devlet, polisinden memuruna bu işe inandı. Sabotaj duygusu hissetmeden dolaştım ve ülkeye barışa dair umutlarım arttı. Bölgede MHP'nin ağırlıkta olduğu yerlerde ılımlı bir hava varken, CHP ve ulusalcılık fikrinin yoğun olduğu bölgelerde ciddi tepkilerle karşılaştık. Bu benim için şaşırtıcıydı. Bir de barış sürecini yoksullar ve zenginler destekliyor. Orta sınıf ise zalimdir, kimliksizdir. Bu yüzden sürece tepkililer. Yoksulların çocukları ölüyor, zenginler ise süreçle ilgili yatırım planları yapıyor. Bu yüzden desteklemeleri normal. Bir de şunu belirtmem gerekir Taksim Gezi Parkı olaylarından sonra sürece karşı çıkışta ciddi azalma var. Bunu Adana, Mersin ve Osmaniye'de net olarak gözlemledim. 6 aydır kimse ölmüyor ve bu insanlar için bir test süreciydi.
YUSUF ŞEVKİ HAKYEMEZ / KARADENİZ BÖLGESİ
Tahammül ederek yol alınacağını gördüm
Karadeniz Bölgesi'nde insanların çoğunluğu, çözüm sürecine destek veriyorlar. İnsanlar verilen şehitler ve terörün doğurduğu hassasiyete rağmen bu sorunun çözüleceğine inanıyorlar. Ayrıca en etkileyici gözlemlerimden birisi, aralarında köy muhtarları ve çiftçilerin de olduğu bazı kişilerin çözüm sürecine yönelik yapmış olduğu değerlendirmelerdeki felsefi derinliktir. 'Türkiye ne zaman tahammülsüzlüğe tahammül ederse ancak o zaman sorunlarımızı konuşabiliriz' sözünü Zonguldak'taki bir toplantıda, Çaycumalı bir muhtarın dile getirmesi çok önemli. Her ne kadar süreç başlarken Karadeniz Bölgesi'nin zor olduğu söylenmişse de, o kanaate çok fazla katılmamıştım. Bu süreç aynı zamanda insanların ilk kez hassas bir konuyu kalabalık toplantılarda medeni bir şekilde konuşabildiğini gösterdi. Türkiye'nin en önemli sorunlarından birisi olan 'sorunları özgür bir ortamda konuşamamak' böylece aşılmaya başladı.
ABDURRAHMAN DİLİPAK / DOĞU ANADOLU
Barış umudu büyük hikayeler ise çok acı
Gittiğim bölgede trajedi, katliam, cinayet gördüm. Bir oğlu cezaevinde, bir oğlu dağda, bir oğlu askerde bir ananın yürek burkuntusu. PKK ile JİTEM arasına sıkışmış bir halkın çaresizliği. Çatışma içinde büyüyen bir neslin dramı. O gün 20 yaşında olan bir genç bu gün 60'ında... Lisede aynı okulda okurken iki can dostunun, biri dağa çıkıp çatışmalara girerken, ötekisinin yedek subay olup, asker olanın can dostunu vurduğunu teşhis sırasında öğrenmesinin meydana getirdiği ruh burkuntusunu, bu acı hikâyeleri dinlemek gerçekten sarsıcı idi. Aslında bunların çoğunu bir şekilde duymuş, dinlemiştim. Hafızam canlandı, yaralarım kanadı, acılarım depreşti. Yaşanmış acılar bir tarih şeridi gibi gözümün önünde akıp gitti. Ama insanların gözünü aydınlatan barış umudu idi. O da büyük bir mutluluk vesilesi oldu hepimiz için. Belki şu gözlem önemli, barışa destek olağanüstü. İlk kez böyle bir iklim söz konusu. Herkes umutlu. İnsanlar kucaklaşmaya hazır. Bu gün barışa çok yakınız. İlk kez şehit ailesi de PKK'lısı da aynı mekânda özgürce acısını ve talebini dile getirdi. Barışa destek bizim bölgemizde bugün yüzde 81,5.
SİBEL ERASLAN / DOĞU ANADOLU
Doğu'da ne yaşandığını aslında bilmiyormuşuz
Çoğu kez gözyaşlarımızı tutamadık, hoş geldiniz ama geç geldiniz ne olur daha önce çıkmış olsaydınız bu barış yollarına dediler. Bize barış elçileri hoş geldiniz diyorlardı attığımız her adımda. Güvenmek istiyorlar bu sefer. Batı'da zannedildiğinin aksine ayrışma veya bölünmekten değil yarınlara dair beraberlik umudundan söz ediyordu herkes. Toplumsal barışa duyulan hasret çok çarpıcıydı. Özellikle kadınlar ve anneler, toprağın suya hasreti gibi barışa hasretiz diyorlardı. Vartinis köyünde anne babası ve yedi kardeşi eve hapsedilerek yakılmış Aysel Öğüt'ün Başbakan'a yazdığı mektup var elimde, Aysel tüm yaşadıklarından sonra 'barış ve selameti istiyoruz' diyordu. Herkes ağır çilelerden geçmiş. Ben kendimi oldukça bilgisiz, hazırlıksız buldum bu süreçte. Batı'daki bizler, Doğu'da neler yaşandığını tam olarak bilmiyoruz. Kof bir duyarsızlık içindeyiz. Son iki aydır haftada beş günüm Doğu'da geçti. İstanbul'a dönüşteyse büyük bir kaosun içinde buldum kendimi, keşke dönmeseydim dediğim oluyor.
KEZBAN HATEMİ / GÜNEYDOĞU ANADOLU
Bölgeyi gezerken kendimle hesaplaştım
Bizim mağduriyetimizin Diyarbakır Cezaevi'nde yaşanan mağduriyetlerle mukayese dahi edilemeyeceğini idrak ettim. Akil İnsanlar'ın görevi ve işlevi hiçbir talimat almadan bölge halkının beklentilerini ve endişelerini hükümete aktarmak ve köprü olmaktan ibaretti. Doğrusu Güneydoğu Anadolu'da çalışan biri olarak, bölgenin mağduru olmadan empati yapmak sorunları çözmeye yetmiyor diyebilirim. Bölgede mağdur olmayan hemen hemen hiç kimse yok. Herkesin acı bir hikâyesi var. Bölgenin yaşadığı trajedi anlatılacak veya aktarılacak kadar basit değil. Ancak orada yaşamak ve tarafsız olmak bir nebze olsun vicdanınızı rahatlatabilir. Batı'da sokak isimleri çiçek böcekken, Doğu'da ise kayıplar ve yası simgelemekte. Doğrusu bölgede yaşananlar karşısında vicdanı olan herkesin etkilenmemesine imkan yok. Yeterince tanıyamamışımdan çok 'Yeterince dertlerini aktarabildim mi? Bir nebze katkıda bulunabildim mi? Daha ne yapmalıyım?' gibi sorular sorarak kendi kendimle hesaplaşmadım diyemem. Bölgeyi ve bölge insanını daha yakından tanıma fırsatı buldum. Daha çok yakınlaştım. Ülkemin her bölgesini sevdiğim gibi bölgeyi daha çok sevdim.
FADİME ÖZKAN / EGE BÖLGESİ
Çay ve börekle karşılayan şehit aileleri vardı
Ege kıyı şehirlerinin baskın sosyolojik durumunun, siyasi ideolojik tutumunun hem kıyılar hem iç Ege için hüküm ferman kabul edilmesinden meğer bir şekilde ben de etkilenmişim. Şehir şehir ilçe ilçe gezince, saatlerce konuşunca öyle olmadığını gördüm. Entegrasyonun tamamlanmaması, empatinin gerçekleşmemesi sebebiyle makro düzeydeki her siyasi gelişmenin Ege tabanına yansıması gerilimi artırıyor. Bu meseleyle şimdiye dek ilgilenilmemiş olmamasına şaşırdım. Ege'nin vatan, millet, bayrak gibi ortak milli kavramlarla ilgili özel hassasiyetinin, Kurtuluş Savaşı şehitlerini bağrında saklamaktan kaynaklanan bir tarafının da olması. Ama inanılmaz bir feraset, merhamet ve makuliyet de var. En etkilendiğim durum, Denizli'de ziyarete gittiğimiz, evladı altı ay önce şehit olmuş ve bize de 'Keşke süreç altı ay önce başlasaydı da benim oğlum da hayatta olsaydı' derken zangır zangır titreyen şehit annemizin, biz geleceğiz diye çay demleyip börekler hazırlamasıydı.
DOĞU ERGİL / İÇ ANADOLU
Birbirimizi anlamayan bir toplumuz
Halk ilk kez kendi yaşamını ilgilendiren önemli bir konuda muhatap alınıyor, fikir ve önerileriyle katkıya çağırılıyordu. Bence halk bunu gördü ve iyi değerlendirdi. Barışa karşı olan yok, şartlarına ve taraflarına ilişkin sorular ve kuşkular var. Bu da doğal, yakın zamana kadar barışın bir yenilgi ve zafiyet, 'karşı tarafın' hain ve düşman olduğu söylenmişti. Halk birden teröristin barış ortağı, hainin vatandaş olduğunu kabul etmekte zorlanıyor. Halkla konuşunca kafamızda, 'ne kadar aldatılmış ve korkutulmuş bir halk bu' düşüncesi oluştu. Toplantılar ve geziler neticesinde basının bir haber aracı değil, militan bir siyaset aracı olduğunu keşfettik ve şaşırdık. Şehit aileleri, kendisine milliyetçi diyenlerden çok daha ılımlı ve çözümden yana. Ama milliyetçilik ırkçı bir bağnazlığa dönüşmüş. Çözüm isteyen şehit ailelerini ve çocuklarını bile 'hainlik' ile suçlayabiliyorlar. Taşraya 'güvenli elemanlar' diye gönderilen milliyetçi bürokrat ve öğretim üyeleri barış sürecine karşı çıkıyorlar. Bu çelişki giderilmedikçe taşra bürokrasisinin ve üniversitelerin demokratikleşme ve barış açılımına desteği asgari düzeyde olacaktır.
SON VİDEO HABER
Haber Ara