İran ve Türkiye akil adamları bir araya gelebilmeli
Birileri Türkiye ile İran'ı karşı karşıya getirmek istemesine rağmen, Suriye meselesinde iki ülke birlikte bölgede hakem olma rolünü sürdürebilirler.
12 Yıl Önce Güncellendi
2013-06-20 13:49:23
Timetürk Genel Yayın Yönetmeni Nevzat Çiçek geçtiğimiz günlerde İran Fars Haber Ajansı'na bir röportaj verdi. Söz konusu röportajda Çiçek, İran'ın Türkiye'de bir camide protesto edilmesinin iyi okunması gerektiğini ifade ederek, Türkiye Müslümanlarının İran'a verdiği desteğin Suriye meselesi nedeniyle ciddi erozyona uğradığını ifade etti. Çiçek, Türkiye ve İran'ın Suriye olayında hakem olma rolünü sürdürmesi durumunda bu kadar kanın akmayacağını ifade ederek, "Eğer olay Şia ve Tekfirci kavgası mantığı ile görülmeye devam edilirse bu beraberinde bir çıkmazı ve daha çok kan dökülmesini getirir. Suriye halkının istek ve taleplerini görmezden gelemden bölgenin yeni dizaynına karşı durulabilir ama Esad’ın varlığını herşeye feda etmek işi daha da derinleştirir." dedi
İşte o röportaj:
Türkiye ile İran Suriye meselesinde hakem olma rolünü yapmadılar
Türkiye ve İran Suriye ile Orta doğu krizinde hakem olabilme rolünu yapabilseylerdi bugün ilişkileri bu seviye’ye gelmeyecekti. Fakat iki ülke de hakem olma rolünü üstlenmedikleri için olaya başka devletler de müdahil oldu. Dolaysıyla bir ülkeyi suçlamak sorunu çözmüyor artık. İran ile Türkiye’nin siyasi ve politik ilişkilerinin kötü olması her iki ülke de sorumludur. Son geldiğimiz Suriye krizinde sorunun çözümü iki ülke ile birlikte başka ülkelerin de eline geçtiği için şuan söylemler, kuşkular bu iki ülke için olumsuzdur. Ama şimdi en ufak bir şey Türkiye’de konuşulmaya başlanıyor. Oradaki algı şu: Suriye meselesinde İran bir taraftan duruyor.Türkiye, Katar, Sudi Arabistan bir tarafta kalıyorlar ve dolaysıyla bu mesele karşısında suçlu iran ne meseleyi çözüyor nede suçlu Türkiye dir demek meseleyi çözüyor. Asıl mesele bu iki ülkenin bundan nasıl etkilendiği meselesidir. Müslümanlar açısından çok kötü…
Dolaysıyla mesele Türkiye veya İran suçludur demiyorum. İki ülke hakem görevini yere getiremediği için suçludur. Tabi bu noktada iranın yalnızlaştırılmak istendiği de bellidir.Ancak İran Suriye politikasındaki geleneksel yaklaşımı ile buna biraz da zemin hazırladığını söyleyenlerinde dinlenmesi gerekiyor.
Türkiye ile İran’ı birileri karşı karşıya getirmek istiyor
Tabi bu noktada çok önemli bir mesele var. İran yalnızlaştırılmaya doğru giderken Türkiye’nin nükleer konusunda irana sahip çıkması çok önemli bence. Bir de bir kamplaşmanın çok olduğuna inanıyorsak bile İran’ın, Türkiye, Sudi Arabistan’ın, Katar’ın karşı karşıya gelmesini düşünüyorsak bile bazı adımlar böyle oluşmuyor. Halen de geç kalındığı noktasında değilim. Evet Türkiye ile İran’ı birileri karşı karşıya getirmek istiyor; fakat iki ülke bölgede hakem olma rolünü sürdürebilir. Tabi Suriye’de olaylar başlamadan Türkiye veya İran tek başına önlenebilir miydi diye sorarsanız hayır ikisi de tek başına önleyemezdi. Ama dediğim gibi iki ülke kafa kafaya verip bu tehlikeyi göz ardı etmeden gerçekçi politikalar üretseydi en azında bu kadar kan dökülmezdi. Bu kadar kan dökülmesinden son sonra insanlarda bu kadar kuşku oluşmazdı ve bu kadar kamplaşma oluşmazdı.Sonuç itibari ile kabul edelim veya etmeyelim İran Suriye meselesi ile Türkiye’de geleneksel desteğinin büyük bir kısmını erozyona uğrattı belki bu Türkiye için İran’da da denebilir ama gönüllerin yaralandığı da bir gerçek olarak karşımızda duruyor
Suriye meselesinde Türkiye’deki islamcılar ikiye bölündüler.
Suriye meselesinde Türkiye’deki islamcılar ikiye bölündüler. Hatta Türkiye’deki İslamcılar kominizm tehlikesinden bu kadar bölünmemişlerdi. Fakat bu bölünme aynı zaman İran’ın yanında olmayı getirmiyor bu da çok ilginç bir şey. Orada da ciddi bir kuşku oluşmaya başladı. Bu kuşku ve kamplaşma beklide uluslar arası istediği bir şeydir.
Mesela hiçbir zaman 1993’te Türkiye’de derin güçler Türkiye deki gündemi şekilendirdiği zaman, öldürülen bazı aydınların İran tarafından öldürüldüğe dahil kamuoyuna bazı bilgiler pompalandı. O zaman bile toplumda bu kadar algı farklılığı yoktu. Laik kesimlerde İran’a karşı ciddi bir tavır vardı; ama dindar kesimde o tavır yoktu. İşte dindar kesim ilk defa Suriye meselesinden dolayı bölündü Türkiye’de. Bu bölünme çok tehlikeli bir durumu da beraberinde getirdi ve siyasi meseleler ve hadiseler mezhepler üzerinden okunmaya başlandı ki bu ümmetin içerisine düşeceği en büyük tuzak olur. Bunun bertaraf edilmesi için bir geçişle Suriye meselesinin çözümü gerekmektedir.
İran: Suriye meselesi bir emperyalist oyunudur
İran haklı olarak şunu diyor ki: “kardeşim bu bir emperyalist projedir bunların esas hedefi biziz, İran’ı yalnışlaştırılmadır dolaysıyla Suriye düşersen İran düşmüş olur” diyor. Türkiye de diyor ki: “halk hareketleri var. Esad’ın gitmesi noktasında bir inisiyatif var, burada tavır takınmamız lazım. İşte bu iki ülke bu tehlikeyi görüp ortak noktada hareket etmeliydi. Tabi birlikte hareket etmeyince kamplaşma daha da yoğunlaştı. Mesele Esad’ın gitmesi değildir. Asıl mesele Türkiye halkı ile İran halkının arasında gönül köprülerinin yıkılmamasıdır. Bugün İran’a dışarıdan bir saldırı olursa Türkiye halkının yüz de seksen beş doksanı İran’ın yanında yer alır. Türkiye ile İran yakındır birbirine, birileri geliyor aralarına fitrelik koyuyor. Ve her iki ülke birbirini kırma noktasına gelir. Bunu görmek gerekiyor. İşte bu konuda iki ülkenin siyasetçileri sınıfta kalıyor. Türkiye ile İran el ele verebilseydi, Esad’ı daha da ikna edebilirlerdi. Bu saatten sonra Türkiye de İran da tek başına Suriye’deki yangını söndüremez. Ancak ikisi birlikte yapabilirdi. Geldiğimiz noktada gerek Hizbullah, gerek İran meselesinde çok ciddi kırılma yaşandı ve Türkiye tarihinde ilk defa bir camii de İran ve Hizbullah aleyhine protesto yapıldı, sloganlar atıldı. Bu sloganları atanların bir kısmı daha düne kadar Nasrallah posterleri taşıyanlar ve İrancı olmakla suçlanıp bedel ödeyen insanlardı. Kabul edelim veya etmeyelim bizim yetersizliklerimiz, inatçılıklarımız, açık olamamamız işi bu noktaya getirdi.
Türkiye ve İran Suriye’ye müdahele etmelidir
Suriye’ye bir dış müdahele olacaksa Türkiye ve İran’ın rızasıyla ve onuruyla ve bölgedeki islam ülkelerinin bir barış güçü olarak olmalıdır. Asla ve asla ne NATO nede ABD gelmemeli… Eğer Türkiye, İran ve bölge ülkeleri iş birliği yapmazlarsa mezhepsel savaşlara doğru gidiyoruz. Ve birileri bunu çok iyi kullanır. Suriye’de ölen de öldürülen de Müslüman ve birbirini öldürdüğü zaman Cennete gideceğini düşünenler insanlar var. Ben hala ısrarla ve ısrarla İran ve Türkiye’nin el ele vermesi durumunda bu kanın duracağını düşünüyorum. Örneğin Suriye’de tutuklu bulunan, alıkonan bazı insanların kurtarılmasında Türkiye, İran ve İnsani Yardım Vakfı İHH el ele verip sonuç aldıysa burada da sonuç alınır. Mesele Esed meselesi olmaktan çıktı bölgesel bir mesele haline geldi ve ne yazık ki bu ateş en çok İran ve Türkiye’yi yakacak
İki ülkenin akil adamlar bir araya gelmeli
Türkiye ve İran bütün konularda işbirliği içerisinde olabilmeleri için ve Suriye meselesinde etkin olabilmeleri konusunda en yakın bir zamanda İran ile Türkiye’nin akademislerinden oluşacak akil adamlar bir araya gelerek, bu meselede etkin rol oynamalılar. Öncelikle basın yayın üzerinden demeçler bırakılmalı, ülke medyaları daha dikkatli bir dil kullanmalılar. Mesela iki ülke de D-8 üyesi bu noktada gerek üniversitelerden gerek başka yerlerden heyetler oluşturulmalı. Ben Geçen yıl Tebriz Üniversitesi’nde bir konferansa gittiğimde orada daha şidddetli tartışmaları gönül rahatlığı ile yaptık ama şuan geldiğimiz ortamda bu tartışmaları yapamıyoruz çünkü işin içine kan girdi, mezhep girdi, mülteci girdi, batı girdi vs. Bu nedenle ısrarla ve ısrarla İran ve Türkiye arasında toplumda bir diyalog zeminin yaratılması ve karşılıklı olarak birbirini dinleyen ötekileştirmeyen bir havanın yaratılması gerekiyor.
Unutulmamalıdır ki Türkiye ve İran bölgede gerçekten uzun vadeli kardeşlik temelinde bir siyaset yürütmek istiyorsa öncelikle Suriye meselesinde anlaşılabilir maddeler üzerinden bir zeminin yakalanması gerekiyor. Eğer olay Şia ve Tekfirci kavgası mantığı ile görülmeye devam edilirse bu beraberinde bir çıkmazı ve daha çok kan dökülmesini getirir. Suriye halkının istek ve taleplerini görmezden gelemden bölgenin yeni dizaynına karşı durulabilir ama Esad’ın varlığını herşeye feda etmek işi daha da derinleştirir.
Bu tip durumlarda devletlerin bizatihi söyleyemediğini, yürütemedikleri insani diplomasiyi birilerinin yürütmesi ve dillendirilemeyenleri dillendirmesi gerekiyor, bu bakımdan ister ismine akil adamlar diyelim, ister akil ülkeler diyelim ama ne dersek diyelim bir diyalog grubunun iki ülke arasında kesinlikle oluşması gerekiyor.
Taksimde ne oldu ve Türkiye’de ne yapılmak isteniyor?
Taksim olaylarının başlangıcı ile birlikte Türkiye’de ciddi anlamda daha eski bazı yapıların varlık göstermesi ve sivil olan bir eylemi darbeye kadar vardırma istekleri karşısında hükümet kendisine göre akıllıca bir hamle ile bunlar bizi de Menderes gibi götürmek istiyorlar diyerek sağ siyasetin hepsini kendi etrafında birleştirdi ve Türkiye’de olmadığı kadar farklı bir kamplaşma yaşandı
Uluslararası kısmı saymazsak, fazi lobisinin, Masonların, İsrail ve Amerika’nın İngiltere ile birlikte Türkiye dizaynını saymazsak aslında olan şey AK Parti’ye de oy veren ama daha çok seküler bir yaşam tarzını seçmiş 18-24 yaş arası gençliğin Başbakan Erdoğan’ın söylemlerinden duyduğu rahatsızlığı ağaç üzerinden dillendirilmesidir. Türkiye tarihine baktığımızda farklı bir eylem tarzı olarak karşımıza çıkan bir eylem tarzı ile karşı karşıyayız.Buradan bir Tahrir çıkacağını iddia edenler de yanıldılar, bunların tamamı çapulcu diyenlerde olay aslında sıkışmış bir apolitik gençliğin sesini duyurmasıydı fakat ak parti karşısında politika üretemeyenlerin darbe yapabilirmiyiz dedikleri bir olaya dönüştü.(Fars Haber ajansı)
SON VİDEO HABER
Haber Ara